Yaşar ATLI

Yaşar ATLI


Harflerin Dili-I

12 Mayıs 2018 - 13:44

Kur'an'ın Mekke'de indiği, Mısır'da okunduğu ve İstanbul'da yazıldığı söylenir ki çok doğru bir sözdür. Mekke'de inmiştir. Mısır'da okunmuştur ve Mısırlı karileri geçecek bir ses tanımıyorum. İstanbul'da da yazılmıştır. Doğrudur, yazıyı Sümerler bulmuştur ama biz de yazmışız.
Bu kaziyemize Son Hattatlar'da İbnulemin Mahmud Kemal şöyle şehadet ediyor:
'Hakka riayet ve hakikate hizmet etmiş olmak üzre söyleyim ki sülüs, nesh ve celi yazıların tekemmülüne, akvamı islâmiyye içinde en ziyade Osmanlılar fevkalâde himmet ve bu suretle medeniyete ve ilme hizmet etmişlerdir. Zevki selim erbabını hayran ve sitayişhan edecek derecede zarif, lâtif, metîn, dilnişin, nefis, nazar rüba yazılar yazmışlardır ki Arap, Acem ve diğer Müslim milletler arasında zuhur eden hattatlar, hiç bir devirde Osmanlılar mertebesinde sülüs, nesh ve celi yazamamışlardır.'
Bizim kültürümüzde harflerin dili hat sanatıdır. Hat sanatıyla harfleri konuşturmuşuz. Eski camilerimizin kubbelerini, duvarlarını veya bir çeşmenin kitabesini, hatta kabir taşlarını süsleyen bu sanata, hat sanatına aşina olmayan biri baksa bile hayranlığını gizleyemez. Hele bir de bulmaca gibi iç içe geçmiş harfleri çözerek okuyabilirse en zor geometri problemini çözmüş gibi kendini bahtiyar hisseder. Geometri dedim çünkü hat sanatı manevi geometridir.
'Ekseriya rengin rol almadığı uçuk bir zeminde estetik kavramının sadece siyah çizgiler halinde böylesine olağan üstü ifadelendirilişi diğer yazı sistemlerinde görülmediği için hat sanatı Batılı ressamlarca da tetkik ve ilham konusu olarak alınmıştır.'
Böyle diyor Diyanet İslam Ansiklopedisinin Hat maddesi. Bundan olacak ki Picasso Karahisari'nin meşhur besmelesini gördüğünde 'işte modern sanat' dediği rivayet edilir.
Hat sanatında birçok hat çeşidi olmakla beraber aklam-ı sitte denilen altı hat çeşidi vardır. Bunlar, sülüs, nesih, muhakkak, tevkiî, ve rik'a'dır. Ta'lik hattı da bunlara ekleyerek aklam-ı seb'a yani hat yazı çeşitlerini yediye çıkaranlar da vardır. Bunlardan başka da hat çeşitleri olmakla beraber belli başlı hat çeşitleri bunlardır. Türk Hat Sanatı kitabında toplam otuz yedi hat çeşidi sayılıyor. Eskiden bir hattatın hattat sayılabilmesi içün aklam-ı siteyi yazabilmesi şart idi.
Hat sanatına ilgi duyanların dikkatini çeken bir harf vardır: Vav harfi. Yine, gidenler görmüştür, Bursa Ulu Cami'nin duvarlarını olanca zarafetiyle süsleyen harf Vav'dan başkası değildir. Vav harfini duvarlara yazmışız, elif harfinin zerafetinden olacak ki ismini kızlarımıza vermişiz. Daha da olmamış ‘elif gibi dimdik' diye deyim türetmişiz. Bir şeyin hiçliğini anlatmak için ‘cim karnında nokta bile değil' demişiz. Dat harfini çıkaramadığımızdan dallin'le zallin arasında kalmışız ve dahi Arapçaya lisan-ı dat demişiz.
Sonra Mushaflar yazmışız. O kadar çok Mushaf yazan ve tabi diğer kitapları da yazan insanımız varmış ki matbaa ülkemize girdikten sonra uzun süre daha matbaaya ihtiyaç hissetmemişiz.
Bunları söylerken Hurufiler gibi her harfe binler mana yüklüyor değilim. Ne diyordu Hurufî şair:
İbtidayı müfredat oldu elif
Asl-u fer-i kâinat oldu elif.
Veya
Zahir oldu çün elif harfinde zat
Harf-i bi'dür mazhar-ı zat-u sıfat.
Gerçi bîsavtu kelam konuşamayız amma bütün arşu ferşi de harflere yükleyemeyiz.
Harfler hakkında bu kadar konuştuktan sonra imdi de divitimizi okkamıza batırıp bir 'vav' yazalım.
 'Vav'
Hafız Osman bir gün İstanbul'da karşı kıyıya gitmek için bir kayığa biner. Kayık yavaş yavaş karşı kıyıya doğru yol alır ve bir müddet sonra kıyıya varır. Hafız Osman, elini cebine atar; ancak o da ne para yok. Hemen cebindeki dürülü kâğıda hat sanatıyla, yine cebinde bulunan kalemiyle bir "vav" harfi yazar. Bu yazıyı kayıkçıya verir. Kayıkçı, ilk önce bunu almak istemez ve biraz mızmızlanır. Daha sonra Hafız Osman, bu yazıyı sahaflara götürmesini ister kayıkçıdan. Kayıkçı yazıyı sahaflara götürür ve burada bu yazıyı pahalıya satar.
Aradan birkaç gün geçer. Hafız Osman yine aynı kayıkçıyla karşılaşır ve karşıya geçer. Bu sefer parası vardır ve kayıkçıya parasını verir. Kayıkçı parayı kabul etmek istemez ve 'geçen gün yazdığından yine yaz bana' der. Hafız Osman gülümseyerek der ki; 'Efendi o ‘vav' her zaman yazılmaz.'

Bu yazı 1208 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum