Prof.Dr.Süleyman Sami İLKER

Prof.Dr.Süleyman Sami İLKER

ssamiilker@gmail.com

Büyük İran Gezisi-III

13 Temmuz 2023 - 17:04 - Güncelleme: 13 Temmuz 2023 - 17:05

TEBRİZ'DE 2.GÜN (06.06.2023, Salı)
HAFTON
Otelde asansörde 7.kat için "Hafton" kelimesini duyunca, Farsça 7 olduğunu anlıyoruz. Sonra, Türkçedeki "Hafta" kelimesinin Farsçadaki bu yedi sayısından geldiğini düşünüyoruz, bilenlere sorunca da böyle olduğunu öğreniyoruz.
ŞAH GÖLÜ PARKI
Oteldeki kahvaltıdan sonra gezi otobüsümüze biniyoruz. Az bir mesafede Şah Gölü parkına gidiyoruz. Hava ısınmadan serin saatlerde daha güzel olurmuş. "Göllerin şahı" anlamı varmış. Ancak şah kelimesi nedeniyle olmalı, Humeyni devriminden sonra El Gölü olarak adı değiştirilmiş. Fakat halk buna pek iltifat etmiyor denildi.
Oğuzların Bayındır boyundan Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan tarafından yaptırılmış. Eşi Trabzon impatorunun kızı Despina hatun bir göl/gölet yapılmasını istemiş kendisinden. 187 hektar alana kurulmuş. 12 m derinlikte imiş. Suyun kaynağı aynı yerde bir pınar.
ŞAİRLER
İran Azerbaycanlı Türk şair Bulut Garaçorlu, şiirlerini Farsça yazan yaşıtı ünlü şair Muhammed Hüseyin Şehriyar 'a sitemli bir beyit yazıyor. Şöyle diyor;
"Özge çırağına yağ olma bastir
Öz ellerimiz karanlıktadır"
(Özge: başka, Bastir: yeter)
Bir rivayete göre de annesinin sitemi olmuştur, neden Türkçe yazmıyorsun diye. Artık Farsça yerine Türkçe şiirlere başlıyor. Haydar Baba dağına ithafen ünlü "Haydar Babaya Selâm" adlı eserini yazıyor.
MERAK ETTİM
"Garaçorlu" adı bende merak uyandırdı. Anlamı nedir? Hemen sözlüklere baktım.
ÇOR: Dert, hastalık
ÇORLU: Dertli, dermansız dert hastalıklı, zayıf
ÇOR: Göktürklerde başbakandan sonra kullanılan ünvan. Çar kelimesi buradan deniyor(?)
ŞAİRLER MEZARLIĞI / ŞEHRİYAR ANITI
Şairler için özel mezarlığın olduğu dünyadaki tek yer burası. Tebriz. Dünyada şairlere en çok değer veren coğrafya burası. Şehriyar(1907-1988) buradaki 400 şairin en ünlüsü. Şehriyar Tıp okurken bir kıza aşık olur. Şiire başlar. Eserleri 92 dile çevrilmiş, deniyor.
260 yıl önce olan büyük Tebriz depreminde mezarlık karışmış. Bugün sadece sembolik mezar taşları var ve büyük yeni bir anıt yapılmakta. Şair ömründe üç devri görmüş. İran'daki son Türk hanedanı olan (1925'de Pehlevi darbesi ile yıkılmış) Gacarların (Kaçarlar) son zamanlarını, Pehleviler devrini ve Humeyni devrimini de görmüş Şehriyar.
ŞEHRİYAR ANITI
Şairler mezarlığında büyük şair Şehriyar için çok büyük özgün bir anıt yapılmakta. Önden arkaya küçükten büyüğe doğru kitaplar (Şairlerin önceki şairleri usta veya örnek gördüklerinin ifadesi ve hürmet anlamı varmış) Safevi mimarisi örneğinden izler ve kelebeklerin kanatlarına benzerliği varmış.
Bir hafta içinde İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ziyaret edeceği için üç yıldır yapımı süren anıt ve park inşaatında hummalı bir çalışma var. Bu nedenle Şehriyar'ın mezarı ziyarete kapalı. Uzaktan resim çekiyoruz.
SEYYİT HAMZE MESCİDİ ve TÜRBESİ
BİR VUKUAT
Hemen çok yakındaki Seyyit Hamze mescidini ziyaret ediyoruz. Muhammed Hüseyin Şehriyar'ın mezarı başında eşim Ayşe İlker tarafından okunması planlanan, Heyder (Haydar) Babaya Selâm adlı uzun ünlü şiirini avluda, türbenin önünde okuyacak. Bu vazifeyi ona ağabey dediği E. Ed. hocası gezi grubumuzda da yer alan Prof. Dr. Ayhan Pala bey vermiş.
Nasrettin hocanın türbesi benzeri kapıları olmayan, kadın ve erkeklerin ayrı geçitten alındığı türbe avlusuna giriyoruz. Giriş kapılarından ayrı geçiyoruz ama bahçede buluşuyoruz yine bay bayan gezi arkadaşlarımızla. Çünkü benzeri yerlerde mutlaka görevliler var kurallar için uyarıyorlar ve çadır giydiriyorlar. Fakat buradaki kapılarda hiç kimse yoktu.
Türbeler her yerde aynı. Daha önceden var olan bir türbe veya mezarın etrafı istimlak edilerek büyük avlu/ bahçe oluşturulmuş ve yeni yapılar eklemişler. Devrimden sonra türbelerin etrafını genişletme ve zenginleştirme işlemlerini Tebriz'den başka, Meşhed ve Isfahan'da da gördük. Ancak klasik tarz mimari ve süslemeler kullanıldığı için eski zamanlara ait sanıyorsunuz. Türbe içleri kırık aynalar misali parlayan avizeler, parçalı aynalar ve aydınlatma sistemi ile abartılı bir ışıltı tablosu.
ŞİİR
Ayşe hanım şiiri okumaya başladı, herkes pür dikkat duygulu bir halde dinlemekteyiz. Birkaç arkadaş/yoldaş video kaydı alıyoruz. Arkamdan bir bayan sesi geliyor. Kayıtta olduğum için dönüp bakamıyorum. Az sonra siyah zarlı bir türbe görevlisi bayan bir iki arkadaşımızın müdahalesine rağmen Ayşe hanımın başına "çadır" denen örtüyü giydirmeye çalışıyor ve bir taraftan da konuşuyor. Bir arkadaş, bayan giriş yerinde kimse yoktu, diye itiraz ediyor. Ama o ısrarlı. Elinde yeşil tüylü bir küçük değnek var. Bayanların müdahale etmek gerektiğinde (?) bununla nazikçe dokunup ikaz ediyorlarmış.
Ayşe hanım bütün bunlara rağmen istifini bozmadan şiirini okumaya devam ediyor. Şiir bitti. Hanıma yaptığının yanlış olduğunu söylüyoruz. Biraz ısrardan sonra sözünü ve sesini kesiyor, biraz durgunlaşıyor. İki taraf da işi uzatmadı ama, küçük de olsa bir burukluk oluşturdu bizde.
Arabamıza dönüş için farklı bir yoldan yürüyoruz anıt civarında. Çalışmaya ara vermiş, istirahat halindeki işçilere selâm vererek yürüyoruz.
AHAD HOSSEINI ÖZEL HEYKEL MÜZESİ
O da ne?
Bir adam çırpınıyor bizim grubu durdurmak için. Hafif kırışık beyaz gömlek, siyah pantolonlu zayıf orta boyda karayağız bir bey ısrarla bizim rehberi arıyor. Bir yandan da yüksek sesle "Türbelerde görülecek ne var, siz müzeye gidin esas" diyor. Bir iki hareketlenmeden sonra rehber bulunuyor.
Bu çırpınan çok mütevazı bey dünyaca ünlü İran Azerbaycan Türkü bir heykeltıraş imiş. Bizi Şairler anıtının arka tarafında kendi adı verilmiş olan Tebriz Ahad Hüseyini Müzesine (AHAD HOSSEINI MUSEUM) davet ediyor.
Dönüp baktığımızda arkamızda kalan müzeye yöneliyoruz. Aman Allah'ım ne sanat ne sanat. Türkiye'de anıtlar yapmış. Onbeş yıl Fransa'daki kalmış. Hepsi konulu, önemli mesajları olan muhteşem heykeller.
Heykel sanatına karşı olanların bu müzedeki eserleri görmelerini çok arzu ederdim. Kısmen becerebildiğim kadar kayda aldım, birkaç arkadaş gibi. Her konulu heykelin önünde durup anlatıyor. Biz de heyecanla, hayretlerle, takdirlerle izliyoruz.
Sanatsız hiçbir fikrin, inancın, düşüncenin, hatta dinin sevdirilmesi, tanıtılması geliştirilmesi hayli zor. Sanatsız kalan milletlerin hayat damarlarından biri kopmuş demektir. Ne kadar doğru bir söz.
Resimler çekiyoruz çektiriyoruz. O da biz de çok mutlu oluyoruz. Karşılıklı hediyeleşmeler de bu sevinci artırıyor. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesindeki eseri YouTube'da "Sıradaki rotamız Siyasal" yazıldığında, kısa eser tanıtımı ile birlikte çıkıyor.
Sanatçı Ahad Huseyni bey, şu an 79 yaşında. (2023)
TEBRİZ KAPALIÇARŞI
Şairler mezarlığı, Şehriyar anıtı, Heykel müzesi derken, simdi rotamız Tebriz Kapalıçarşısı. 1000 yıllık. Selçuklular geliştirmiş. Bir km2, 8 bin dükkan 50 meslek var bünyesinde. Unesco'nun Dünya Tarih Mirası listesinde yer alıyor.
Tarihi İpek ve Baharat yollarının geçtiği güzergah. 260 yıl önceki Gacar devrinde depremden sonra onarılmıştır.
KERVANSARAYLAR
Kervansaraylar Selçuklu zamanında çok gelişmişti. Ticareti geliştirmek için 3 gün yemek içme, hayvan bakımı ücretsiz olarak verilirdi. Sonrası ücretliydi. Kervansarayda devlet tüccarın malını koruyamaz, zarar görürse bedelini öderdi. İpek yolu, baharat yolu buradan geçerdi.
Kapalıçarşının içinde ilerleyip Halıcılar bölümüne geliyor, döviz bozdurup İran Riyali alıyoruz. Sonra bitişikte tarihi Cuma mescitini/camiyi ziyaret ediyor, çıkışta yolun karşısındaki Selçuklu dönemine ait Şah Tahmas adlı caminin uzaktan resmini çekiyoruz.
O bölgede bizi bekleyen tür otobusümüze doğru giderken seyyar satıcıların arasından geçiyoruz. Yere serilmiş ceketletin düzeni ve görüntüsü keyif verici. Satıcıyı tebrik edesim geldi.
İKİ CEPHE HAZİN ANILAR
ESİR
İran'da tanıştığımız bir Türk anlatıyor:
1980'de İran savaşı başladı. Bizi öyle eğittiler ki, 18 yaşındayım ve savaşa gönüllü yazıldım. Cephenin en ileri uçlarındayız. Karşımızda Araplar var, biz İran'nın zaferi için savaşıyoruz. Çatışmada Iraklı bir binbaşı esir aldım. Baktım Türkçe konuşuyor. Sen bu dili nerden biliyorsun, dedim. Binbaşı, ben Kerküklü bir Türküm. Orası Türk şehridir Irak'ta dedi.
Ben o zamana kadar Irak'ta Türklerin varlığını hiç duymamıştım, diyor mahalli şivesiyle. Peki bıraktın mı, diyorum. Hayır, ben askerim, bırakmadım diye cevaplıyor. Savaştan sonra iade edildi mi, diyorum. Evet bütün esirler karşılıklı iade edildi, diyor. Biraz teselli buluyoruz.
Bir başka hatıram da şu diyor:
Cepheye yakın bir şehirde bir kısa şehir izni oldu. Genciz. O zaman moda olan bir tıraş şekliyle saç ve sakallarımı kestirdim. Birliğime döndüğümde bana "Şehit olunca cennete böyle mi gireceksin, hani sakallar" dedi görevliler.
Çok şaşırdım. Doğru, burası cephe ama, ben buraya ölmeye gelmedim ki. İran'ı ve inancımı savunmaya geldim. Hem tıraş şekliyle Cennet'in ne alakası var, diye sözü bitiriyor.
BİR ANI DA BENDEN
Ben de ona bir hatıra aktardım. Birlikte aynı sınıfta okuduğumuz bir Kerküklü Türk arkadaş mezun olunca Irak'a döndü. Savaş başlayınca doğru cepheye. Siperlerin öbür tarafında insanlar Türkçe konuşuyordu. Her iki taraf da en ön cepheye Türkleri sürmüştü, hem Irak hem de İran.
Sohbeti dinleyen bir emekli öğretim üyesi arkadaş da sohbete katıldı ve şimdi Avustralya vatandaşı olan bir Iraklı Türk'ten bahsetti. Irak ordusunda Albay rütbesinde cephede 4 yıl savaşıyor. Yanımdaki ve karşı taraftaki hiçbir Türkün ölmesine izin vermedim. Savaş bitince ifadeye çağırdılar. Ben kötü niyeti anlayınca tuvaletin penceresinden kaçtım. Türkiye'ye ulaştım. Sonra çocuklarımı getirttim.
ERDEBİL YOLUNDA
Tebriz'den kara yoluyla ayrılıyoruz. Önce Hazar denizi sahillerinde şehirlere ulaşıp, doğuya doğru iletleyecek ve İran'ın kuzeydoğu bölgesindeki Horasan vilayetindeki Meşhet şehrine ulaşacağız. Ancak arada bazı önemli şehirler var. İlk hedef Erdebil için yola çıktık. Saat 16.00. Batıdan doğuya zirvesinde karlar olan Sehen dağları arasından iletliyoruz. Dağlar çıplak.
SERAP KASABASI VE KÖPEĞİ
Yol üzerinde mola verdiğimiz Serap kasabası denizden hayli yüksek bir yer. Soğuk kışın -20'ler oluyormuş. Bugün serin, 22°C, rüzgârlı. 1650-1800 m. rakım var. Kurut (kurutulmuş inek ve koyun peyniri), tuzlu ayran, çay, hurma içli susamlı kurabiye alındı, yendi, içildi.
Mola yerlerinde içinde sıcak su bulunan musluklu büyük kaplar var. Yanınızda poşet çay, benzeri içecekler ve bardağınız varsa, her yerde kolaylık hazır.
Güneyde ve kuzeyde iki sıra dağların arasında geniş bir ova. Serap köpeği meşhur bir ırk. Kangal'a yakın boyda, cesur bir hayvan imiş.
Serap'ı geçtik. Saat 16.50 henüz. Güneşin batmasına daha çok var. Hava puslandı, sarardı. Açık bir bulut da yok. Güneyden gelen çöl tozu olduğuna kanaat getirdik.
Ancak değilmiş, az sonra sis belirgin olarak fark edildi. Artık uzaklar görünmüyor. Hafif yağmur atıştırıyor. Etrafın yeşilliği arttı. Bazı göletler görüyoruz çevrede. Tarım alanları etrafımızda fark edilir oldu.
Artık yüksek irtifadan Hazar denizi düzlüklerine iniyoruz. Bizdeki tam bir Karadeniz bitki örtüsü, yağış ve verim. Bu muhteşem yemyeşil Taliş dağları manzaralarına "Heyran" deniyormuş. Yolda mola verdiğimiz bir yerde tur yöneticisi tarafından ayranaşı (yoğurtlu çorba) ikram edildi. Genç bir kişi odun ateşinde mısır(darı) közlüyor, bir çocuk topladığı mor dutları ve Malta eriğini plastik kaplar içinde bizlere satmaya çalışıyor. Alıp ekibe tattırıyoruz. Erdebil Hazar'a yakın.
Hazar düzlüğe indiğimizde Turist adlı, Farsça Türkçe canlı şarkılar söylenen bir lokantada Hazar denizinden tutulan "kızıl ala" balığı yiyeceğiz.
Hergün 10bin ilâ 25bin adım attığımızı ve yaş ortalamasının 60 üzerinde, hatta içimizde 80 yaşında bile gençlerin olduğunu düşünülürse, otelde lobiye inmek düşüncesi olmuyor. Dogru istirahate. Zaten sabah 7-7.30 kahvaltı, 8 hareket olunca 14 günlük seyahatin birçoğumuz için kolay olmadığını anlaşılır. Ancak, çok şükür ciddi bir sorun yaşamadan bitirdik.
Erdebil'de Yakamoz otelde kalıyoruz.

Bu yazı 294 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum