Biliyorum, bu ülke insanının mayasında güçlü bir merhamet duygusu vardır. Pek çok insan da sessiz sedasız birşeyler yapar durur. Bu meziyet, istisnalar dışında gelişmiş dediğimiz batı-hristiyan topluluklarında, özellikle de Anglosakson ABD, İngiltere, Kanada gibi ülkeler ve uzantılarında, yok denebilir.
Aşırı bireycilik, maddecilik ve haz tutkusu, onları iyice bencilleştirmiş, hatta bununla övünür hale getirmiştir. Bu kültür onlarda yüzlerce, binlerce yıldır var. Yeni de değil. Tarih bilgimiz bunu söylüyor. Sonuç; evsiz milyonlarca insan.
Düştünüz mü işiniz zor. Paranız varsa bütün imkânlar sonuna kadar önünüzde. Yalnızlık da diğer büyük bir mesele. Psikiyatri uzmanları ve psikologlar en çok para kazanan meslekler içinde bu ülkelerde. Akraba ve aile bağlarının yerini evdeki evcil hayvanlar tutmuyor, maalesef.
Bizde de öyle diyenler olabilir içinizden. Yer yer haklı da olabilirsiniz. Ancak, genelde ve toplamda, en fakirimizin bile merhamet, sevgi ve cömertlik duygu ve davranışlarına şahit oluyoruz. Gerçek iyiler, zaten iyiliklerinin bilinmesini istemez, Yaratan'ın bilmesini yeterli görür.
KARAVAN
Bir iki yıl kadar önce emekli oldu, bekâr. Evlenememiş. Ailesinden kalan memleketindeki miras yarım ev hissesini, evli olan ve kendisi gibi maddeten dardaki kardeşine satmış. Memleketine dönecek bir malı mülkü de yok. Emekli ikramiyesi, eski de olsa bir ev almaya yetmediği için, bari bir karavan (arabasız) alayım, ılık bir sahil şehrinde yaşarım diye düşünmüş. Bir yazı orada idare etmiş ama kışlar yine kış.
Karavanı küçücük. Bir insan ancak sığar. Üzerine eklettiği güneş paneli ve aküsü ile gece dört beş saat aydınlanma için yetiyor, diyor. Arasıra arar, hal hatır sorar, eşime selâm söyler. Hiç bir şey istemez. Beni veya eşimi işyerlerimizde ziyaret ettiğinde, bu ziyareti dakikalarla sınırlıdır. Hatta oturmaz bile.
Karavanını kış dönemi için Manisa'ya getirmek, çalıştığım kurumun atıl haldeki eski bir binasının bahçesine koymak istediğini; bunun için de falan idareci ile benim görüşüp yardımımı istedi. Orayı biraz daha emniyetli buluyordu. Görüştük, bir şekilde halloldu.
Geçen gün eşim birşeyler hazırlanmış, ben de götürüverdim. Sevindi. Ne yapıyorsun, nasıl vakit geçiriyorsun soruma, karavanın 40-50 metre arka yan tarafındaki bir kahvehaneye gösterdi. Bazen oraya gidiyorum, ama gözüm karavanımda. Buralar biraz sahipsiz. Alkol alanlar ve tiner çekenler var etrafta. Pek tekin sayılmaz, diyor. Gece içeri bir giriyor, çıkmıyorum. Akü bitene kadar televizyon seyrediyor, sonra yatıyorum diye ekliyor. Isınma işi nasıl diyorum. Isınma imkânım yok. Gece uyku tulumuma girip öyle yatıyorum. Onunla üşümüyorum, diyor.
Aklımdan geçiyor; memleketinde veya buradaki kenar semtlerde, 2-3 bin liraya tek oda, banyo ve mutfağı olan kiralık bir ev bulunur mu. Olsa da kirasını karşılayıversek diye düşünüyorum. Henüz kendisiyle bunu konuşmadım. İnşallah.
Bunları okurken ben de şunu, bunu tanıyorum, dediğinizi duyar gibiyim. Bu ve benzeri darda kalmış insan sayısı gorüldüğünden fazla. Öğrenciler de hakeza. Bunlarla ilgilenen çok sayıda gönüllü grup, dernek ve kişilerin olduğunu da görüyor ve duyuyoruz. Hele kimi öyle kişi ve gruplar var ki, Allah onları sanki iyilik için yaratmış, diyorsunuz. Ne mutlu.
SORUN
Hayatta bu ve benzeri pek çok vaka var. Bazen de insanların hayatlarında böyle dönemler olabiliyor. Sebepler ve çözümler konusunda onlarca fikir söyler, tekliflerde sunabiliriz. Ama işin özü, ilgilenmek, bilmek ve paylaşmak. Özellikle şehirleşme arttıkça, şehirlerin iyi, orta ve kenar mahalleleri oluştu. Mahallenin varlıklı kesimi, otopark, sokak köpekleri vs gibi haklı sebeplerle daha iyi semtlere taşındı. Bu insanların kenar ile bağı azaldı, kesildi. Kenar semtler yer yer gettolaştı.
Oralarda, hatta orta ve iyi semt insanlarımızda merhamet, sevgi ve cömertlik damarı halâ capcanlı. Ancak, çoğu zaman yaşananlardan haberimiz olmuyor, olamıyor. İyi ki gönüllüler var. Devletin haberi olursa, tabii ki birşeyler yapıyor.
Sevgi ile, mutluluk ile kalın.
YORUMLAR