Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

Şeytanın Evliyaları

19 Ağustos 2016 - 00:13

'Kur'ansız Müslümanlıktan Darbeye' başlıklı yazıya müthiş tepkiler aldım. Şaşkınlık ve hayret yüklü ifadeler karşısında hiç şaşırmadım. Çünkü Müslümanlar tarihte yaşanmadığı kadar, bugün şirk batağının içine sürüklenmiştir.
            İşin vahim tarafı, Müslümanların bu durumun farkında olmamasıdır.
            Gelenekçilik ve Kur'andan uzak din anlayışı, Müslümanları dehşetli bir girdaba sürüklemiştir. Bunu anlatmak, açıklamak, deveyi hendekten atlatmaktan daha zor bir durumdur.
            15 Temmuz bir vakıa ise, bunun sebebini toplumsal günahlarımızda aramak lazımdır. Halk, basın, siyasetçi, entelektüel, üniversite, iş çevreleri, Diyanet ve tamamı, bu ağır vebalde pay sahibidir.
            Bu yüzden, meselenin temeline dikkat çeken bu yazıları kaleme alıyorum. Bunları yazmayı üzerime bir borç biliyorum.
            Yaşadığımız ağır travmanın üzerinden, bir aydan fazla zaman geçti. Ancak o kahredici soruları sormaktan ve cevabını aramaktan kendimizi bir türlü kurtaramıyoruz. Kur'ansız bir Müslümanlık anlayışıyla, asla o soruların cevabını bulmak mümkün olamaz.
            Kur'an bilgi kaynağıdır. Pek çok ayette Allah, bu kitabın hüküm ve hikmetle dolu olduğunu söylüyor. Kur'an Müslümanı olabilmek için, insanın dikkatini bu hikmete yani bilgiye çevirmesi lazımdır.
            Yaklaşık 8 asırdır, Müslümanlar hikmeti iptal ederek, hüküm'de kaldılar. Böylece düşünme, akletme, fikir üretme yeteneklerini yitirdiler. Ahkâm üzerinde bile anlaşamayarak, bölünüp parçalandılar. Mezhepler, tarikatlar, cemaatler böyle hayat buldu.
            Bugün Anadolu'da Müslümanlık, tamamen Kur'an bilgisinden uzaktır ve tamamen gelenekçi bir yapıya sahiptir. Toplum Kur'anın anlattığı dini değil, kendi yaşadığı dini geçerli hale getirmiştir.
            Dini hayatın referansı artık Kur'an değil; şeyhlerin kerametleri, cemaatlerin direktifleri, mezheplerin görüşleri, evliyaların menkıbeleri olmuştur. Dolayısıyla 15 Temmuz vakıası, öyle sıradan bir durum değildir.
            Ayette belirtildiği gibi, 'Allah aklını işletmeyen bir toplumun üzerine pislik yağdırmaktadır.'
            Şayet bu ülkede Kur'anı anlama metodu geçerli olsaydı, önce şeytanın varlığı anlatılırdı. Birinci ders konusu yapılırdı. Konumuzla ilgili olduğundan, bir ufuk açabilmek için, isterseniz şeytanın evliyalarını anlatayım.
            Niçin mi? Çünkü 15 Temmuz'a şeytanın evliyalarıyla doludizgin koştuk. Bunu bilmeden yani bilgiye ulaşmadan, günümüzün kahredici sorularına cevap verilemez.
            O zaman, önce şeytanı öğrenelim.
            Allah meleklerine; halife olan bir canlı türü (insan) yaratacağını söylediğinde; melekler O'na  'Orada çevreyi bozacak ve kan dökecek kimseler mi oluşturuyorsun.' dedi. (Bakara, 30).
            Sonraki ayetlerde Allah, insanı niçin yarattığını meleklerine anlattı ve nihayetinde şöyle emretti: 'Meleklere; ‘Âdeme secde edin' dediğimizde hemen secde ettiler; ama İblis öyle yapmadı, kendini büyük görerek direndi ve kâfirlerden oldu.' (Bakara,34)
            İblis özür dileyip tövbe edeceğine, farklı bir tercih kullandı. Allah'tan şöyle bir istekte bulundu: 'Bunların tekrar dirilecekleri güne kadar bana yaşama hakkı ver. (Araf, 14)
            Allah, İblisin bu isteğini kabul etti. İsteği kabul olan İblis şunları söyledi:
            'Her ne olursa olsun, onlar için, senin doğru yoluna oturacağım. Sonra önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından geleceğim. Göreceksin, onların çoğu, sana teşekkür etmeyecektir.' (Araf, 16 ve 17)
            Şimdilik kaydıyla yukarıdaki ayete, aşırı derecede dikkatinizi çekmek istiyorum. Detayları anlatacağım.
            Böylece insanın yaratılış gayesinin, bir imtihan olduğu ortaya çıkmış oldu. İnsan yalnızca Allah'a inanmak, yalnızca O'na sığınmak, yalnızca ondan yardım dilemek yalnızca Ona ibadet etmekle sorumlu tutuldu. Meleklerine, ahiret gününe, rasul ve nebilerine ve indirdiği kitaplara iman etmekle bu sorumluluk alanı çerçevelendi.
            Bir imtihandı insanın yaratılışı ve en büyük düşmanı ise şeytandı. Çünkü şeytan kıyamete kadar, insanı bu yoldan çevirmek, düşürmek ve saptırmak için akıl almaz oyunlarını oynayacaktı.
            Şeytanın tuzağına düşmemek için, sığınılacak en emin liman Kur'andı. Bunun yolu da, onu anlamaktı. Anlaşılırsa, bilgi sahibi olunursa şeytanın bütün tuzakları bozulabilirdi. Nitekim Kur'an, bu durumu bize şöyle anlatıyor:
            'Kur'an hem senin için, hem de halkın için doğru bilgidir. Yakında bu konuda sorguya çekileceksiniz.' (Zuhruf, 43 ve 44)
            ŞEYTANIN İLK İCRAATI:
            Bu aynı zamanda, insanın şeytanla olan ilk imtihanıdır. Allah Âdemi güzel bir bahçeye yerleştirdi. İblis onu kıskandı ve düşmanlık duydu. Âdem, Allah tarafından şöyle uyarıldı:
            'Bak Âdem! Bu sana da eşine de düşmandır. Sakın sizi bu bahçeden çıkarmasın yoksa mutsuz olursun. Burada acıkmaz, çıplak da kalmazsın. Burada susamaz, güneş ışığından etkilenmezsin.' ( Taha, 117 ve 119)
            Bu uyarıya rağmen, şeytan Âdeme tezgâhını şöyle kurdu. Fısıltı halinde şunları söyledi:
            'Bak Âdem! Sana ölümsüzlük ağacını ve yıpranmayacak bir saltanatı göstereyim mi?' (Taha,120)
            Şeytan yasak ağacın özelliğini sinsice hissettirdi. Hedefine ulaşmak için, ‘o ağaçtan ye' demedi ama şunu söyledi:
            'Ben ikinizin de iyiliğini istiyorum.' (Araf, 21)
            Neticede Âdem, şeytanın tuzağına düştü. Eşiyle birlikte bulundukları bahçeden çıkarıldı.
            Bu şeytanın ilk icraatı idi. Bu şeytanın insana karşı ilk galibiyeti idi.
            Şeytan bunu nasıl başarmıştı? Şimdi Araf 16 ve 17. ayetlere dikkatimizi çevirelim.
            Ne demişti şeytan Âdeme? 'Sana ölümsüzlük ağacını ve yıpranmayacak bir saltanat göstereyim mi?'
            Ölümsüzlük ve yıpranmayacak bir saltanat, ancak Allah'a aittir.
            İşte şeytan Allah'ın doğru yolu üzerine böyle oturdu. Allah'ın varlığına ait özellikleri insana teklif ederek, kandırarak, vaat ederek, yoldan çıkardı. Bu işin sonu hep şirke vardı.
            Dolayısıyla şeytanın en büyük faaliyet sahası, bu zemin üzerinde oluştu. Hocalar, hacılar, şeyhler, vaizler, tarikatlar, cemaatler, meşrepler ve daha nicesi bu tuzağın kurbanları oldu. Sadece onlar mı? Onlara bağlanıp, peşinden gidenler de aynı tuzağa düştüler.
            Kur'an'dan uzaklaşıldıkça, şeytanın işi çok kolaylaştı.
            Günümüzde şeytanın tuzağına düşüp, kitleleri peşinden sürükleyenlerin söylediklerine bir bakalım:
            Peygamber bizim toplantımıza geldi. Şeyhimiz kabir sorgusunda yanımızda olacak. Ahirette bizim efendimiz kurtarıcımız olacak. Hz. Muhammed'in ruhaniyeti bizim cemaatimizle birlikte. Ben dersimi Hz. Ali'den aldım. İnsan-ı Kamil kâinatı yönetiyor. Ve say sayabildiğin kadar.
            Ya Halk? Türbelerden medet umanlar, ağaçlara çaput bağlayanlar, şeyhlerinin kirli çorabını koklayanlar ve neler ve neler..
            Kabir azabından muaf kefen satanlar, peygamberin nalınını satanlar, ahiretten ev satanlar'
            Nedir bunlar diye merak ediyorsanız, hemen cevap vereyim; ŞEYTANIN EVLİYALARI'
            Günümüzde şirk batağı, devasa derinleşmiş ve bir o kadar da müşteri sahibi olmuştur.
            Muhammed aleyhisselam son rasuldür. Kur'an Allah'ın son mesajıdır.
            Buna rağmen hala kendisine vahiy geldiğini söyleyen; âlim, ulema, cemaat ve tarikat mensubu insanlar var. Hala Muhammet Aleyhisselamı devre dışı bırakarak, Allah'a aracı olanlar var. Hz. Ali'den, Hz. Ebubekir'den ders alanlar var. 8 asır önce vefat etmiş insanlardan bilgi alanlar var.
            Yani var da var',
            Ayette ifade edildiği gibi, şeytan doğru yolun üzerine öyle bağdaş kurmuş ki yığınla insanı mahvediyor.
            Kur'an bu gerçeği, şöyle ifade ediyor ve müthiş şekilde uyarıyor:
            ''.Şeytanlar kendi evliyalarına/ dost ve destekçilerine sizinle mücadele etmeleri için elbette ki vahiy gönderir.' (En'am, 121)
            Şıh, şeyh, cemaat, meşrep peşinde koşup, şeytanın tuzağına düşenler; ne yazık ki durumlarını bilmiyorlar. Anlattığınız zaman büyük tepki gösteriyorlar.
            Onların durumunu Kur'an şöyle anlatıyor:
            'İnsanlardan kimi Allah'tan önce, ona benzer saydığı şeylere tutulur. Onları Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah sevgisi daha güçlüdür. Bu yanlışa düşenler, bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının pek ağır olduğunu keşke o azabı görecekleri gün gibi görebilseler.
            Önder sayılan kişiler o gün, kendilerine uyanlardan sıyrılıp uzaklaşırlar. Artık o azabı görmüşler ve aralarındaki bütün bağlar kopmuştur.
            Onlara uyanlar şöyle diyecektir: ‘ Ah, elimize bir fırsat daha geçse de biz de onlardan uzaklaşsak! Tıpkı onların şimdi bizden uzaklaştıkları gibi..' İşte böyle!
            Allah onlara, kendilerinin yaptıklarını gösterirken içleri yanacaktır. Artık o ateşten çıkacak değillerdir.' (Bakara, 165 ve 167)

Bu yazı 2295 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum