Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

Santrafor

11 Ocak 2018 - 19:29

Bu hafta santrafor yazmak istedim.
            Ülkenin genel havası, içimizi bayıltıyor. Hele siyaset; bizde ne akıl bıraktı, ne vicdan. Ortada değerler manzumesi diye bir şey kalmadı. Kalmadığı için, değerlerimiz paramparça oldu diyemiyorum.
            Ne yazayım diye düşünürken, aklıma birden santrafor geldi.
            Futbolun en gözde, en vazgeçilmez mevkiidir santrafor. Bu oyunda gol, her şeyden üstün ve kıymetlidir. Mevkinin adıyla, oynayanı aynıdır. Golcü bir santraforunuz yoksa başarılı olamazsınız.
            Kaliteli bir kalecinin, kaç kurtarış yaptığı pek konuşulmaz. Hâlbuki o kurtarışlar, kaç galibiyet getirmiştir. Kaç şampiyonluğun hikâyesi, onun refleksleriyle yazılmıştır.
            Stoperlerin en kalitelisi sizde olabilir. Kaç mutlak gol pozisyonunu önlemiştir. Kaç mağlubiyete set çekmiştir.
            Orta sahada milimetrik paslar atan maestronuz vardır. Kaç golün mimarıdır. Nice galibiyet ve şampiyonlukta, onun yaratıcılığı başrol oynar.
            Bunların hiçbirisi konuşulmaz. Sadece istatistik tutulur. Kaleci şu kadar kurtarış yaptı. Yer toplarında sağlamdır. Yan toplarda panterdir denilir.
            Stoperler ve bekler için, hiç istatistik tutulduğunu görmedim.
            Fakat santraforlar öyle değil.
            Onların kalitesi, yıllık gol ortalaması ile ölçülür.
            Tribünleri santrafor ayağa kaldırır. Seyirciyi o mest eder. Spor basını en çok ona yer verir, en çok onunla ilgili haber yapar. Gol kaçırır olay olur. Birkaç hafta atamaz olay olur. Az atar olay olur.
            Transfer piyasasında, en çok para ona verilir. Her transferi, başlı başına bir olaydır. Öncesi ve sonrası derken, günlerce manşetlerde yer alır.
            Seyirci onun için, şarkılar besteleyip marşlar yazar.
            Kulüp yöneticisi, antrenörü ondan hep övgüyle söz eder.
            Yıllar akar geçer. Santrafor, bağlı olduğu renklerin sembolü haline gelir. Fakat santraforun, hiç düşünemediği bir hakikat vardır. Bu işinde bir süresi olduğunu, hiçbir zaman akıl edemez. Hep böyle gidecek sanır.
            Belli bir yaştan sonra, fiziki yapı düşüş gösterir. Beyin-ayak arasındaki bağlantıda, kopukluklar meydana gelir. Gol sayısıyla birlikte etkinliği de azalır.
            Homurtular yükselmeye başlar. Önce medya devreye girer. Sonra seyircinin bir bölümü. Takım içinde sıkıntılar gizlenmeye çalışılır. Santraforun mazisi, takımın hocasını ürkütür. Verim düşmüştür. Takımdan kesse bir dert, kesme iki derttir.
            O güne kadar ayaklarıyla oynayan santraforun, bu defa çenesi açılır. Mazide attığı gollerden, kazandırdığı şampiyonluklardan, takımı için akıttığı terlerden konuşmaya başlar.
            İlk kutuplaşma takım içinde görülür. Futbolcular guruplara ayrılır. Tribünler ikiye bölünür. Bu tükendi artık, diyenler bir taraftadır. Bunun ölüsü bile takıma yeter, diyenler bir taraftadır.
            Bu iş, zamanla daha vahim bir noktaya gelir. Santraforun kimliği, artık kulübün üstüne çıkmıştır. Kulübün varlığı ve mazisi, santraforla eş değer hale gelmiştir.
            Halbuki o kulüp, asırlık bir çınardır. Kimler gelmiş, kimler geçmiştir. Ne santraforlar görmüştür. Hepsi tarihteki yerini almıştır.
            Sonra kulüpteki aklıselim yöneticilerden bir kaçı, gerçeği konuşmaya başlar.
            Santrafor mu büyük? Kulübümüz mü büyük?
            Bu can alıcı bir soru ve aynı zamanda hesaplaşmadır.
            Zira bu santrafor meselesi, artık kulübe ve kulübün tarihine zarar vermeye başlamıştır.
            Sonunda şartlar olgunlaşır ve santraforun kulüple ilişkisi kesilir.
            Cemiyet ve toplum hayatı da, böyle santraforlarla doludur.
            Onlar hayatlarında hep santrafor olarak yaşayacaklarını sanırlar. Ancak bunun, belirli bir süresi olduğu gerçeğini hep unuturlar.
            Manzara-i Umumiye'ye bakıyorum ve şunu görüyorum; süresi dolmuş santraforlar var.
            Ne kadar direnirlerse dirensinler, vazgeçilmez olduklarını ne kadar anlatırlarsa anlatsınlar, bu santraforlar gidicidir.
            Eee tabii olarak, yeni santraforlar gelecektir.
             En akıllı santrafor; en ihtişamlı döneminde jübile yapıp bırakmasını bilendir. Böyle yapanlar, tarihe ve kulübüne mühür gibi kazınır. Hiç unutulmazlar.
            Platini, Fransız ve Dünya futbolunun efsane isimlerindendi. Müthiş sol ayağı vardı. Fizik kurallarını alt üst eden frikikler atardı. Pasları, vuruşları inanılmazdı. En zirvede olduğu dönemde jübile kararı aldı.
            Fransız basını bu karara, şöyle karşılık verdi: 'Bırakma Kal'
            Platini jübile maçına çıkmazdan önce, şu açıklamayı yaptı basına: 'Ayaklarım artık beynimi dinlemiyor.'

Bu yazı 1524 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum