Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

O Soruya Cevap!

08 Aralık 2017 - 13:45

Geçen hafta yazdığım, 'Siccin Nedir Bildin mi?' başlıklı yazıya son derece olumlu tepkiler aldım. Gerek bu sayfada, gerekse Gazete Gördes haber sitesinde, yazı geniş bir okuyucu kitlesinin ilgisini çekti.
            Çok sayıda okuyucumun aynı soruyu sorması üzerine, açıklama yapma ihtiyacı duydum. Aslında bu sorunun sorulması, benim için önemliydi. Kur'an bizden; sormayı, araştırmayı ve dolayısıyla düşünmeyi, akletmeyi istiyordu. Uzun asırlar devam eden, Kur'an dışı  Müslümanlık anlayışı, bizi ne hallere getirmişti.
            Israrla sorulan soru şöyleydi: İyilik nedir sorusuna cevap veren Bakara suresinin 177. ayetinde, öncelikle iman etmenin şartları sıralanıyordu. Şöyle diyordu ayet: ''Asıl iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlerine iman edenlerin''
            Ayet iman etmenin şartlarını sıralıyordu. Ancak kadere iman bahsinden söz etmiyordu. Rakam olarak saydığınızda, iman etmenin 5 şartı dikkat çekiyordu. Bugüne kadar, imanın şartlarından birisinin de, kadere iman etmek olduğu öğretilmişti. Yani ayette niye kadere iman bahsi geçmiyordu.
            Öncelikle şunu söylemek isterim: Kur'an'da imanın şartlarını bildiren 3 ayet vardır. Bu ayetlerin hepsinde, imanın şartlarını rakamsal olarak saydığınızda, 5 adet olduğunu görürsünüz. Bakara suresinin 177. ayeti bunlardan birisidir.
            İsterseniz, diğer ikisine bir göz atalım.
            ' Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene iman etti., müminler de (iman ettiler)
            Her biri;
            Allah'a
            Meleklerine,
            Kitaplarına ve
            Peygamberlerine iman ettiler
            Ve şöyle dediler: ‘O'nun peygamberlerinden hiç birini (diğerlerinden) ayırt etmeyiz.'
            Şöyle de dediler: ‘ Ey Rabbimiz! Senden bağışlanma dileriz. Sonunda dönüş yalnız senin katınadır.''  (Bakara–285)
             Yukarıdaki ayetin başlangıcında Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman açık şekilde verilmiştir. Ayetin sonundaki, ( sonunda dönüş Senin katınadır ) ifadesi de ahiret gününe imanı ortaya koymaktadır.
            İmanın şartlarını anlatan üçüncü ayet Nisa suresi 136'dır:
            ' Ey iman edenler!
            Allah'a, peygamberine
            Peygamberine indirdiği Kitaba (Kur'an'a)
            Ve
            Daha önce indirdiği kitaba ( Zebur, Tevrat ve İncil'e ) iman edin.
            Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini
            Ve
            Ahiret gününü inkâr ederse derin bir sapıklığa düşmüş olur.'
            Peki, nasıl oldu da Kur'an'da olmayan bir madde, Müslümanların hayatına girdi?
            Daha net bir ifadeyle, şöyle sorabiliriz: Bugünkü anlamında bize öğretilen ‘kadere iman' bahsi, niye Kur'an'da yok.
            Bu mesele, asırlara dayanan derin bir yaradır. Üstelik ortalama bin yıllık bir süreçtir. Nasıl ve ne şekilde hayatımıza sokuldu sorusunun cevabı, apayrı bir yazı konusudur. İlerleyen günlerde, bunu tafsilatıyla yazmak isterim.
            Konuyla ilgili olarak, birkaç şey söyleyebilirim.
            Öncelikle; Kur'an- Din ve Fıtrat araştırmalarına başladığım günden itibaren, iki duyguyu bir arada yaşadım. Kitabın içine girdikçe, tarifsiz bir keyif almaya başladım. Bu keyif kelimelerle anlatılmaz.
            Diğer yandan, kitabın dışında kalmış Müslümanlığı gördükçe de acı çektim.
            Kadere iman bahsi, işte onlardan bir tanesidir.
            Sadece kader bahsi değil, bugün yığınla Kur'an'a ait olmayan inanışlar var Müslümanların hayatında.
            Ancak kader konusu; siyasi, sosyal ve iktisadi cepheleriyle Müslüman toplumların en köklü handikabı olmuştur.
             Bin yıllık süreçte, kadere iman bahsinin Müslümanların düşüncesine hâkim kılınmasından, en çok siyaset sınıfı fayda sağlamıştır. Bu işin kökü Emeviler dönemine dayanır ve bugünlere kadar uzanır.
            Kur'an'da olmayan bir konu, iman maddesi yapıldığına göre, Kur'an'ın bizden ısrarla istediği çok sayıda kavram, hayatımızdan çıkmış demektir.
            Neler mi diyeceksiniz?
            Allah hikmet sahibidir. Yani bilgi. Hikmet hayatımızdan çıktı. Akletmek, aklını işletmek, düşünmek, tefekkür etmek hayatımızda yok. Ya tezekkür? Tamamen kayboldu hayatımızdan.
            Dolayısıyla sormak, araştırmak, tenkit edebilmek, neden ve niçin diyebilmek büsbütün kayboldu.
            Bütün bunlar kimin işine yaradı. Siyaset sınıfının. Her türlü haksızlık, hukuksuzluk, basiretsizlik, yeteneksizlik kadere iman kılıfıyla örtüldü. Yanlışlar, hatalar kadere iman ile kamufle edildi.
            Ömrünün her noktasında, Kur'ani kavramları yaşayan ve yaşatan Muhammed Aleyhisselamı da hayatından çıkardı Müslümanlar. Diğer ümmetlerin peygamberlerine yaptığını, O'na da yaptılar.
            Bugün Kur'an'ın anlattığı Muhammed aleyhisselam ile Müslümanların hayatındaki Muhammed aleyhisselam arasında dağlar kadar fark vardır.
            Kur'anda olmayanı var kabul eden bir anlayışın; peygambere iman konusunu, Kur'an dışına itmesinde şaşılacak bir durum yoktur.
            Yazımı ünlü İngiliz filozof, bilim ve devlet adamı Bacon (1561–1626) ile tamamlamak istiyorum.
            Düşünceleri 17.yy'a ve sonraki asırlara büyük etki etmiş bir isimdir Bacon. 'Bilgi güç kaynağıdır' sözü ona aittir. Pozitif düşüncenin gelişmesinde, rasyonelliğin inkişafında derin tesirleri vardır.
            Bacon düşünceleriyle taassubu (tutuculuğu) kıran bir bilim adamıdır.
            Bir konuşmasında 'gözlem ve tetkik' metoduna vurgu yapınca kıyamet kopar. İtirazın sebebi şudur: 'Gözlem ve tetkik, Muhammed'in metodudur. Yoksa Müslüman mı oldun?'

Bu yazı 1646 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum