Ömür su misali akıp geçiyor. Her yaşta, her dönemde yeni bir hikâye ile karşılaşıyor insan. Hele yaş kemale erdiğinde, o güne kadar görmediğin gerçeklerle yüz yüze geliyorsun. Hayatın cilvesi mi bunlar? Herhalde öyle bir şey.
Okulları bitirdim. Önemli özelliklerim var. Enerjim üst seviyede, yeteneklerimin farkındayım. Gördes’ten çıkabilirim. Ciddi imkânlar ve davetler geldi önüme. Çok istememe rağmen, hiç birisi gerçekleşmedi.
Çünkü babam bana çok düşkündü. Kesinlikle bırakmadı yanından.
Böylece hayata atıldım.
Tam 42 yıl bir çatı altında, altlı üstlü oturduk. Çocuklarımız, torunlarımız o evlerde büyüdü. Sadece eşyalarla döşeli değildi evlerimiz, bin türlü hatırayı bağrında barındırıyordu. Her bir eşyanın ayrı bir hikâyesi vardı. Neler görüp, neler yaşamıştık, o hanelerde.
İnsan hep böyle devam edecek sanıyor hayatı.
Öyle olmadığını, hayatın acı hakikatleriyle yüzleşince anlıyorsunuz.
Tam 9 yıl önce babamı kaybettik. Annem evin temel direği olarak, bize hep yaşama sevinci verdi. En azından kapı kapanmamıştı. Her daim girip çıkıyorduk. Sadece babamın yokluğunu hissediyorduk. Ancak annem ayaktaydı işte, bize bu gerçeklik yetiyordu.
Geçen yıl annemi kaybettik.
Yüreğim adeta buz kesilmiş gibi oldu. 42 yıllık sırça sarayın paramparça olduğunu fark ettim birden. 42 yıllık kapı kapanmış, bir mazi tuzla buz olmuştu. Anlatması çok zormuş, meğer yaşanırmış.
Kardeşler arasında, gerekli taksimatları gerçekleştirdik sonra. Annemin evinin boşaltılması gerekiyordu. Ne zor, ne yaman bir işmiş. Bir evi değil, bir maziyi tasfiye etmek böyle bir şeymiş işte.
İhtiyaç sahiplerini bularak, onlara yardım ederek, evin eşyalarını dağıttık hep. Ama yüreğimizde bir sızı hiç eksik olmadı. Böyle bir şeyi, yıllar önce bana anlatsalar anlayamazdım. Ailece moral bozukluğu içinde gerçekleştirdik evin tasfiyesini.
Her bir eşya giderken, yüreğimden birer parça koptu gitti.
Fakat annemin bize bir sürpriz hazırladığını nereden bilebilirdim?
Eşim çekmeceleri boşaltırken, bir torbada evraklara rast gelmiş. Bak bakalım, nedir bunlar dedi.
Torbayı heyecanla açtım.
Olamaz böyle bir şey. Anne 60 yıl sen bunları nasıl sakladın. Hem de üç kardeş, hiç birimizin haberi olmadan.
Üç kardeşiz. İlk, orta ve lise yıllarımıza ait karnelerimizdi bunlar. Hepimize ait teşekkür ve takdir belgeleri, yanlarında duruyordu.
5 Eylül İlkokulu yıllarım. Her yılın karnesi var. Elime aldığımda heyecandan titredim. Çocukluğum film şeridi geçti gözlerimin önünden. Gördes Orta Okulu yıllarım bir başkaydı. Her dönem aldığım teşekkür belgeleri zarflarında saklıydı. Keza İzmir Atatürk Lisesi yıllarım. Karnelerim özenle saklanmıştı.
Torbanın içinde bazı nostaljik fotoğraflar da var. Nur Gülümser İlker’in yıllar önce, ananesine yazdığı mektup ta özenle muhafaza edilmiş.
Çocuklarını yetiştirirken, bir büyük ustalık sergilemişti annem. Müstesna bir kadındı. Kıyafetleri kendi elleriyle diker, çocuklarına monolog yazardı. Onun en büyük mutluluğu, çocuklarının başarılı olmasıydı.
Neticede öyle oldu. Her biri kişilikleriyle, karizmalarıyla toplumda örnek insan oldular.
Annemin evi tarih oldu. Tarih olurken o ev, annem bize tarihi bir miras hediye bıraktı.
Annemi ve babamı minnetle ve rahmetle yad ediyorum. Mekanları cennet olsun..
YORUMLAR