Kazım GERMİYANOĞLU

Kazım GERMİYANOĞLU

kgermiyanoglu@hotmail.com

Eski Gördes,Modernleşme ve Vefa

23 Ocak 2020 - 17:45

Yaprakları fısıldaşan bir ağaç altında, tatlı bir yaz sabahına uyanırken, tenimi okşayan rüzgârla birlikte uzaktan gelen bir türkü, beni çağırır'
 Bu hayal ve hasret duygusuyla gözümü açtığımda, kendimi ayva ve nar ağaçlarıyla süslü geniş avlulu bir evde, örs ve çekiç seslerinin yükseldiği küçük bir dükkânın içinde ya da gürül gürül akan bir mermer çeşme başında bulurum'
Dedebaşı Tepesi'nde, Medinolu Yolları'nda ve mehtaplı Gördes akşamlarında duyulan, çocukların oyun oynarken bile ıslıkla çaldıkları o türküleri şimdi ben mırıldanırım zaman zaman' 
Ve kırmızı kiremitli, beyaz badanalı, cumbalı, hayatlı evleriyle Gördes canlanıverir gözlerimde'
Cami ve minarelerin dev gölgeleri arasında, iki kanatlı büyük tahta kapıların ve yüksek duvarların çevrelediği dar döşeme sokaklarda o türkülerle birlikte yürürken aniden yankılanan bir ses:
'Çarşıbaşı suyundan, yeni çıktı furundan,  çıtır çıtır gevrek bunlar' hayde!.. taze taze gevreeek!..'
Bir hayal denizinin derinliklerinde bulurum kendimi bu sesle. Buram buram kekik kokan rüzgârları, ışıl ışıl ayva sarısı günleri, muhabbet dolu geceleriyle mazi sanki bir girdap gibi beni bir peri masalının içine doğru çeker.
 Gördes'te akşam saatlerinde tek tek yanan ışıkları, mehtaplı gecelerde Gördes Çayı'nda oynaşan yakamozları, günün herhangi bir saatinde Kavakdibi Meydanı'nda cıvıl cıvıl oynayan çocukları seyretmenin doyulmaz hazzıyla bambaşka dünyalara doğru kanatlandığımı hissederim.
İşte Gördesliler, bu masalın içinde ve sadece onunla yaşarlardı'
Eski Gördes, bir destan şehridir; aşklarıyla, kahramanlıkları ve ermiş hikâyeleriyle tam bir destan şehri. Bu şehre, tarih mührünü o kadar derin ve kuvvetle basmıştır ki; ileride asırlık bir çınar ağacı, hemen yanında tarihî bir çeşme, gökyüzüne doğru heybetle yükselen yaşlı selvi ağaçları ve adım başı sizi karşılayan türbeleri ve yatırlarıyla kendinizi adeta uçsuz bucaksız bir tarih denizinin içinde çırpınırken bulursunuz. Ve karşınıza bir bir çıkıverir; Kesikbaş Dede, Celâl Dede, Hüseynî Baba, Bayram Baba, Yağcı Emir, Pazar Camii, Bedesten, Çarşıbaşı' Ve hepsi de sizi, hayat ve zaman üzerinde uzun uzun düşünmeye sevk eder.
Horasan erlerinin, silah ve keramet arkadaşı birçok Türk Beyi'nin Beyce Bey kumandasında İslâmlaştırdığı bu ebedî Türk şehri, fetihten hemen sonra başlayan imar faaliyetleri sayesinde cami, türbe, medrese, darüşşifa, kale, imaret, han ve hamam gibi eserlerle süslenir.
Gördes'in, büyük bir ustalık ve ince bir zevkin ürünü olan bu nadide eserlerinden bugün elimizde kalan tek numunesi ne yazık ki mütevazı bir mimariye sahip Pazar Camii'dir.
Pazar Camii'nin, Çarşıbaşı yönünde ve hemen aşağısında bulunan Ulu Camii, karşısındaki imaret, meydanın öbür ucundaki medrese ve hamamıyla bütün bir külliye idi. Beyce Bey, bu külliyeyi eski Bizans kilisesinin bulunduğu yerde yapmakla şehrin manzarasını önemli ölçüde değiştirmişti. Çok kısa zamanda Gördes, cami, han, hamam, medrese, evliya türbeleri ve çeşmeleriyle tam bir Türk şehri olmuştur.
Yerli geleneklerden kalan unsurlar ve getirilen tuğla tekniği ile ve ustasının maharetiyle yeni özellikler kazanan bu mimarî şehre yeni bir çehre kazandırır; Müslüman Gördes.
Bu binaların duvarlarını, içerden sırlı tuğlalar veya çiniler süslerdi. Zengin tüccar ve arazi sahiplerinin konakları da, bu medreseler ve camiler gibi, aynı titizlik ve zevkle süsleniyordu.
Beş vakit camide bulunup Ezan-ı Muhammedî'yi okuyan, cemaate beş vakit namaz kıldıran, camilerin kandillerini kendi elleriyle yakan ve pırıl pırıl tertemiz tutan ve halkın tercihiyle bu mukaddes görevi üstlenen, ilmi ve şahsiyeti ile kendini kabul ettirmiş bu şahsiyetler devletten bir kuruş maaş almadan büyük bir titizlikle yaparlardı işlerini.
Türklerle birlikte güzel bir sanatla da tanışır Gördes; halıcılık. El emeği, göz nuru, Türk kadınının büyük bir maharetle nakşettiği bu güzel sanatın, başka yerlerde bizden daha iyi, daha mükemmel eserler verdiğini hiç zannetmiyorum. O kırmızı içli, bal sarısı, fıstıkî yeşili, menevişli beyazı, narçiçeği kırmızıları, çimen yeşili, gök mavisi ve ayva sarısı ışığı ile tıpkı bir cennet bahçesini andıran desenleriyle Gördes halıları, yerli bey konaklarından seslenip Londra'daki lord konaklarında yankılanabilecek kadar güçlü bir sese ve nefese sahiptir.
Tabi ki Gördes de, her Anadolu şehri gibi zaman zaman gelen feci olayları derinden yaşamış, ağlamış ve iş kendisine düşünce de silaha sarılarak görevini ifa etmiş ve geride gururla anlatılabilecek destanlar bırakmıştır.
Bütün belgeler ve kaynaklar, Gördes'in Yunan istilâsına kadar büyük bir refah içinde olduğunu göstermektedir. Bu servet sadece ziraattan ve ticaretten gelmiyor, birçok zanaat kolu da onları destekliyordu. Eski Gördes çarşısı da o devirlerde bütün Anadolu çarşıları gibi Ahî idi.  
Tanzimat'la birlikte masalı, sandalyeli, aynalı kahvehaneler de açılır Gördes'te. Sultan Aziz zamanında yayılan gazete zevki yüzünden bu kahvelerin bir kısmı 'kıraathane' adını alırlar. Bu kıraathanelerde daha sonra Ramazan ve Cuma geceleri için musiki fasılları konmuş zaman zaman Karagöz ve Ortaoyunları da oynatılmaya başlanmıştır.
Çeşme ve Çınar; birbirinden ayrılmaz iki abidedir eski Gördes'te. Su ve çeşme, Gördes için parlayan gerdanlıklardır. Değişik devirlerde yaşamış Gördesli hayırseverler, istemişler ki; günün her saatinde bu çeşmelerle ruhlar ve bedenler doysun.
            Her çeşmenin başında bir çınar ağacı, silahlarını kuşanmış muhafız edasıyla bekler durur. Gördes'in giriş ve çıkışlarında bulunan çeşmeler, hazneleri geniş tutularak üzerlerinde birer namazgâh vücuda getirilmişti. Benim en bildiğim Medinolu yolundaki namazgâh idi.
Çarşıbaşı ve Bedesten, Gördes'in kalbi idi. Bu çarşılarda şimdi olduğu gibi, o yıllarda da Pazartesi ve Cuma günleri köylüsüyle, şehirlisiyle rengârenk bir insan kalabalığı akardı.
Gördes, ferdî ve içtimaî hayatta her türlü yaratıcı hamleye sahipti.       
Bir arkeolog gibi, bu gün, hemen hemen tamamıyla silinmiş bu izlerden yürüyerek, hiçbir zaman gerçek çehresiyle tanıyamayacağımız eski Gördes'i ancak hayal edebiliriz.
Tarihin dahi ağladığı 1830 Yangını, bütün Gördes'i adeta sildi, süpürdü. Eşraf ve âyana ait o güzelim konaklar, camiler, imaretler, binlerce yıllık tarihin yığdığı hazinelerin birçoğu yok oldu.
Havagazı ve petrol lâmbaları ile aydınlatılmaya çalışılan sokaklar, ardı ardına çalan bekçi düdükleri artık yok olmuş, eski Gördes mahallelerinin kulaklarımızda yankılanan bestenigâr bir nağmesi olarak hafızalarımızda yaşamaktadır.
Eski Gördes, ulu çınarların, yaşlı selvilerin, türbelerin ve uçsuz bucaksız mezarların şehridir bugün. İki girişi vardır ve her ikisinde de yaşlı selvi ağaçlarının doldurduğu büyük mezarlar karşılar sizi. Güney kapısından girdiğinizde ilk önünüze çıkan, Gördeslilerin 'Koca Mezar' dedikleri büyük kabristandır. Hemen yolun sağında da 'Garipler Mezarlığı' denilen küçük bir mezarlık boynu bükük karşılar gelenleri. Badem ağaçlarıyla süslü tarlaların bulunduğu batı kapısından girerseniz, ileride büyük bir çiftlik ve hemen yanında yine selvi ağaçlarıyla donanmış 'Ağalar Mezarlığı' denilen büyükçe bir mezarlık ve karşısında geniş bahçeleriyle, hayatlı, yarı ahşap taş yapı eski Gördes evleri karşılar sizleri. Bu yol, Çarşıbaşı'na ve Pazar Camii'ne kadar götürür sizi. Her iki yol, asırlık bir çınar ağacının gölgelediği ve Hüseynî Baba Kabristanı'nın da bulunduğu Mezarkaşı Meydanı'nda kucaklar birbirini.
Eski Gördes, halkın 'Dede' olarak adlandırdığı birçok evliya türbesiyle doludur.            Bunlardan ilk akla gelen Hüseynî Baba'dır. O'nu kardeşi olduğu söylenen ve hemen karşısındaki, altında büyük mermer çeşme bulunan, geniş, betonarme türbede yatan Celâl Dede, Pazar Camii karşısındaki büyük mermer çeşmenin üzerinde, üstü açık mütevazı beton türbede yatan Bayram Baba, eski ilkokul ve Pazar yerinin hemen arkasında sokakta evler arasında yer alan ve hasta atları iyileştirdiği söylenen Yel Dedesi, Çınardibi Camii'nden Uzunçam Mahallesi'ne çıkan dar döşeme yokuşun ortasında, rahmetli dedem Germiyanoğlu Mustafa'nın ve kardeşi Asım'ın evlerinin hemen önündeki çeşmenin yanı başında, küçük türbesinde sessiz sedasız yatan Şeftali Dedesi takip ederler.
            Yaşadıkları dönemde halkın sevgisini kazanmış ve ölünce de velî tanınmış bu mübarek mevtaların ayrı ayrı hikâyeleri vardır.
            Bugün kabristan ziyaretine gidenler, bu evliya türbelerinden sadece üçüyle merhabalaşırlar; Hüseynî Baba, Celâl Dede ve Bayram Baba'
            Bayram Baba da, büyük çeşmenin üstündeki saklı küçük avluda yattığından çoğu ziyaretçi onu da bilmez.
            Çocukluğu ve gençliği eski Gördes'te geçmiş olan büyüklerimizin bize anlattıklarına göre; binlerce yıllık maziyi büyük bir sükûnetle bekleyen bu velîler, hava karardığında ellerinde fenerleriyle türbelerinden yükselerek havalanıp birbirlerini ziyarete gidip gelirlermiş. Ama onları herkes göremez, sadece kalbi temiz ve itikadı sağlam olanlar görebilirlermiş.
            Şimdilerde ise bu mübarekler, hiç kimseye görünmez olmuşlar. Kimse göremezmiş artık onları. Tıpkı eski Gördes gibi onlar da hatıralarda yaşayan birer masal kahramanıdırlar artık.
            Bu gün, Eski Gördes'in her mahallesinde çatısı çökmüş, duvarları yıkılmış, içi moloz dolu nice camiler, konaklar, evler, dükkânlar, yıkık çeşmeler var. Vaktiyle küçük bir emekle hayata döndürülebilecek halde bulunan bu şirin yapılar, her geçen gün biraz daha çökerek artık kaldırmaya gücümüzün yetmeyeceği birer dev cenazesi gibi oldukları yerde uzanmış yatıyorlar.
            Keşke modernleşmenin, mevcûdu korumakla başladığını çok önceleri öğrenmiş olsaydık'

Bu yazı 3629 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum