Yaşar ATLI

Yaşar ATLI


Tanrı Buyruğu-I

21 Mayıs 2016 - 14:26

Ömer Rıza Doğrul aslen Burdurlu olup Mısır'a yerleşmiş bir ailenin çocuğu olarak 1893'te Kahire'de doğdu. Ezher'de hukuk eğitimi gördü ama gazeteciliğe ilgi duydu ve mesleğe Mısır'da başladı. Hayatının akışını değiştirecek kişi olan Mehmet Akif Ersoy'la da Mısır'da tanıştı. Daha sonra Mehmed Âkif'in kızı Cemile Hanım'la evlendi. Ömer Rıza, 14 Mayıs 1950 seçimlerinde Demokrat Parti'den Konya milletvekili seçildi. 13 Mart 1952'de İstanbul'da öldü.
Ömer Rıza Bey dergiler ve gazete yazılarının yanı sıra çok sayıda çeviriye imza attı. İngilizce ve Fransızca'dan onlarca kitabı Türkçe'ye kazandırdı. Bu yazımızda tanıtacağımız Ömer Rıza Bey'in ‘Tanrı Buyruğu', Türkçe Kur'ân meallerinin ilklerinden olma bakımından büyük önem arz etmektedir. İlklerden olmasına rağmen Türkçeyi fevkalade kullanması, me'hazlarında Kitab- Mukaddesi de kullanması, akılcı yaklaşımları gibi hususiyetler eseri özgün kılan hususlardır.
Bilindiği gibi Cumhuriyet kurulduktan sonra Millet Meclisi tarafından Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır'la tefsir yazma, Mehmet Akif'le de Kur'an meali yazmaları konusunda anlaşılmıştı. Elmalılı Hamdi Yazır tefsiri 'Hak Dini Kur'an Dili' ismiyle yazdı. Fakat Mehmet Akif Mısır'a gitti ve başlamış olduğu meali yaktırdığı söylenir. Acaba diyorum, Mehmet Akif de meali, damadı Ömer Rızaya mı sipariş verdi. Ya da çevirmiş olduğu parçaları damadına vermiş olabilir mi? Her neyse'
Ömer Rıza Doğrul, dinî çevrelerce iki bakımdan tenkit edilmekten kurtulamamıştır. Bunların başında, 1926 yılında girdiği anlaşılan masonluk gelmektedir. Diğeri ise Kâdıyânî fikirleri yaydığı şeklindeki ithamlardır. Kadıyaniliğin Lahor kolunu kurmuş olan Mevlana Muhammed Ali'nin fikirlerine tefsirinde bol miktarda yer vermiştir. Yapılan ithamlara göre Tanrı Buyruğu'nun,  Mevlana Muhammed Ali'nin The Holy Kur'an isimli İngilizce mealinin tercümesi olduğudur.
Ömer Rıza Doğrul, heminançlı bir İslam düşünürü olup hem de içki içmesiyle Babıâli'ye damga vurmuş özgün bir figürdü. Bir Ansiklopedide rastladığım şu satırlar onun ne kadar özgün olduğunu ortaya koymaya yeterlidir herhalde.
Basın yaşamında matbaada, gazetenin yazı işleri bölümünde içki içmek yasaktı. Ömer Rıza Doğrul bu yasağın uygulanmadığı birkaç yazardan biriydi. Kemal Sülker onu şöyle anlattı: "[1930'ların sonunda] Tangazetesinde dış politika yazarı olarak çalıştığı sırada her akşam küçük bir şişe rakı getirtir, Konyalı'dan yemek ister, odasında hem çalışır, hem demlenirdi.
Cumhuriyetgazetesine girdikten sonra da Pembe Köşk'ün ikinci katındaki geniş odasında aynı düzeni sürdürdü. Yaz aylarında hademeye bir kova getirtir, buz aldırır, rakıyı buz konulmuş kovada soğutarak akşam keyfini sürdürürdü. BBC'yi dinler, Kahire radyosunda Arapça yayını dinleyerek not alır ve yazısını hazırlardı."
Kuran'ı çevirdiği sıralarda teslim ettiği bölümlerin telif ücretini alır almaz arkadaşlarına rakı ziyafeti çektiği anlatılır. Bir gün Ömer Rıza çıkagelir ve "bu akşam son" der; son surenin çevirisini teslim etmiştir.
Anılarında Naci Sadullah, Kemal Tahir ve Ömer Rıza Doğrul gibi dostlarıyla kurdukları içki sofrasında 49'luk rakı ve mezeler eşliğinde sabahlara kadarsosyalizmden konuştuklarını anlatır: "Ne mutlu günlermiş onlar, bayram çocukları gibi sevinçliydim."
Ne diyelim, Allah taksiratını affetsin. Bu ‘hususiyetli' insanın tefsirinden dikkatimizi çeken bazı bölümleri paylaşmaya geçebiliriz.
Melek ve Cin: Melekler, tabiat kanunlarının ifade bulduğu vasıtalardır. İnsanlığı iyiliğe ve fazilete sevk eden vasıtaya melek; fenalık ve süfliyata sevk edene ise şeytan deriz. Kur'ân'a göre melekler manevî varlıklardır ki, onlar Yüce Allah'ın emirlerini icra yahut O'nun hükümlerini ifa ederler. Meleklerin kanatlarından maksat, uçmaya yarayan organ değil, sahip oldukları kuvvettir. Nitekim Arapçada cenah, kuvvet ve kudret manasına da gelir. Kur'an'ı Kerim'de cinlerden murat, fenalığı, kötülüğü temsil eden mahlûkat, insanı kötülüğe sevk eden her şeydir.
Âl-i İmran suresi 3/124. ayetteki meleklerin yardımı, müminlerin kalbine gelen kuvvet, düşmanların içine giren korku ile tecelli etmişti.
Bakara suresi 2/102. ayette Babil'deki iki melek Harut ve Marut: Onlara sihir öğretilmemiş, onlar da kimseye sihir öğretmemişlerdir. Ama insanlar onlara sihir nispet etmişlerdir. Yahudiler Hz. Peygamber'e sihir yapmak istediklerinden, Kur'an onların bu gibi hareketlerle Hz. Peygamber'e hiçbir zarar veremeyeceklerini takrir etmektedir.
Hac suresi 22/53. ayette Şeytanın vesvesesi, hakikat düşmanlarının muhalefetinden başka bir şey değildir. Kötü insanların çirkin telkinleridir.
Zuhruf suresi 43/37. ayetindeki şeytanları herhalde onları yoldan çevirirler. Bu şeytanlar, kötü arkadaşlardır.
Haftaya devam edeceğiz.

Bu yazı 1745 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum