İsrail-İran savaşının yaşandığı şu günlerde televizyonda ve sosyal medyada yorum yapan birçok insan konuyu değerlendirirken, tarih boyunca İran'ın bizi hep arkadan vurduğunu söylüyor.
Halbuki Safevilere kadar İran'da kurulan Türk devletleri Şia değil, Sünnî Türk devletleridir.
İran'da bilinen son güçlü Pers devleti olan Sasânîler, Hz. Ömer zamanında ortadan kaldırılmıştı. Bundan sonra biraz Abbasî hâkimiyetinde Bermekîler, biraz da Sâmânîler döneminde Perslerin hâkim olduğu İran toprakları, 1925 yılına kadar yani tüm ortaçağ, yeniçağ ve yakınçağ boyunca Türkler tarafından yönetilmiştir.
Başta Gazneliler ve Büyük Selçuklular olmak üzere sırasıyla Akkoyunlular, Karakoyunlular, Safevîler, Avşarlar ve Kaçarlar, İran topraklarına hâkim olmuş ve güçlü medeniyetler kurmuşlardır.
İran'da hüküm süren son Türk boyu da Kaçarlar'dır. Kaçarlar 1925 yılında İran'ı tekrar Pers yönetimine teslim ederek İran'da yüzyıllardan beri devam eden Türk hâkimiyetini sona erdirmişlerdir. Bu tarihten 1979 yılındaki İran İslâm Devrimine kadar da Pers soyundan gelen Pehlevîler yönetime hâkim olmuştur. Yani İran, bundan tam 100 yıl öncesine kadar hemen hemen tamamen Türkler tarafından yönetilmiştir.
Selçuklulardan sonra İran topraklarında kurulan Türk devletlerinin büyük çoğunluğu Alevî/Şiî inancına mensup oldukları için Sünnîliğin lideri durumunda olan Osmanlı Türk Devleti ile zaman zaman çatışmış ve savaşmışlardır.
Osmanlı Devleti tarafından hâkimiyetlerine son verilip yıkılan Karakoyunlu ve Akkoyunlu Türk devletlerinden sonra İran'da Şiî Türkler tarafından kurulan Safevî Devleti, her defasında Osmanlı'nın batıya sefer düzenlemesini fırsat bilerek, ülkemizin doğusunda yaşayan Alevîleri kışkırtıp kargaşa çıkartarak çok sayıda insanın ölmesine sebep olmuştur. Bunu İran'ın bütün dönemlerine mal etmek doğru değildir. Bunu yapanlar da bugünkü İran'ı yöneten Persler değil, ne yazık ki Osmanlı ile aynı kanı taşıyan Türkler olmuştur. Bu savaşlar 1740 yılına kadar sürmüş, uzun bir aradan ve barış döneminden sonra 1823 yılında tekrar oluşan savaş sebeplerinin nihayet aynı yıl imzalanan Erzurum Antlaşması ile giderilmesiyle bu tarihten sonra İran ve Türkiye arasında günümüze kadar herhangi bir savaş olmamıştır.
Bazı taraflı ve aşırı milliyetçi tarihçilerin tamamen bir cehaletin ürünü olarak söylediği "İran, tarih boyunca bize hiç dost olmamış, bizi hep arkadan vurmuştur" şeklinde konuşmaları kesinlikle yanlış bir söylemdir.
Hiç kimse kalkıp Uzun Hasan'ın veya Şah İsmail'in Pers ırkından olduğunu söyleyemez, Elbette bunlar İran'a hâkim olan Türklerdir.
Bugünkü İran yönetimi, elbette Şiî inanca mensup olduğu için tüm dünya Sünnîlerine düşman olduğu gibi laik bir devlet olduğu halde Sünnî Osmanlı'nın devamı olan Sünnî Türkiye Cumhuriyeti ile de sıkı dostluk ilişkileri içinde bulunduğu söylenemez.
Bugün yaşanan İsrail-İran savaşını değerlendirenlerin bu tarihî gerçekleri göz önünde bulundurarak değerlendirmeleri gerekir. Şu unutulmamalıdır ki;
Devletlerin dost ya da düşman olması stratejik sebeplere dayanır. Bir bakarsın dosttur, bir bakarsın düşman. Bunu rahmetli Prof. Fahir Armaoğlu'nun Siyasi Tarih adlı eserinde çok iyi görebilirsiniz. Dostluk ve düşmanlık sürekli değildir. Durum ve şartlara göre değişebilir. Bu devletlerin her ikisinin de aynı dine veya millete mensup olmaları da bu kuralı değiştirmez.
Yani İran'ın her döneminde bizi arkadan vurması aslâ doğru değildir. Koskoca prof.ların bu gerçeği görmemesi üzücü olduğu kadar düşündürücüdür.
İran bugün Siyonist-Haçlı ittifakının yoğun taarruzu altındadır ve sadece kendi savaşını değil, Şiî-Sünnî bütün Müslümanların savunma savaşını vermektedir. Tıpkı Kılıç Arslanların, Sultan Mesutların, Selahaddin Eyyubîlerin ve Mustafa Kemallerin verdiği savaş gibi.
Türklük ve Müslümanlığın bekası için İran'ın başarılı olmasını dilemek görevimizdir.
YORUMLAR