Haftanın Yazısı

Haftanın Yazısı

gordesgazetesi@gmail.com

Bir Mektup Aldım

10 Ekim 2015 - 14:59

Hafta içerisinde, postacı yükünü bırakıp gitti. Hep malum evraklar gelir bunca zaman. Telefon faturaları, resmi yazılar vesair. Ama her seferinde kabarıktır. Yinede hepsini tek tek kontrol ederim. Bu defa farklı bir evrak çıktı içinden.
            Gazetenin adına gönderilmiş, bir mektuptu gelen.
            Mesele mektup olduğu için, hemen meraklanmaya başladım. Hem içindekini ve hem kimden geldiğini öğrenmek istiyordum. Kısa süreli de olsa, bu merakın çok ötesinde bir keyif verdi bana mektup.
            Çünkü uzun zaman oldu, mektup hayatımızdan çıkalı. En içten duyguların, en kavi düşüncelerin yazıldığı o satırlar mazide kaldı. Özenle seçilen mektup kâğıtları, üzerine atılan tarihler ve en altta emsalsiz imzaları bugünün nesli bilmiyor.
            Zamanın getirdikleri, aslında götürdüklerinden çok fazla. Telefonlar, internet derken hemen görüşebiliyoruz, konuşabiliyoruz, birbirimizi görebiliyoruz. Her konuşma ve görüşme, anında buhar olup uçuyor. Geriye hiçbir şey bırakmıyor.
            Peki, ya mektuplar?
            Onlar kalıcıydı. Maziden istikbale birer vesikaydı, tarihe düşülen notlardı. Kaç neslin birbirine intikal ettirdiği, muazzam belgelerdi. Nice sırlar, nice duygular, nice aşklar hep o yaprakların içindedeydi.
            Mektup yazmak bir ihtiyaçtı insan için. Hissiyatımızı tatmin eder, beynimizi rahatlatırdı. Bugün hala, öyle bir ihtiyacı var insanların. Ancak ihtiyaç duyduğunun farkında bile değil. Cep telefonları, internet siteleri ve diğerleri, asla mektubun verdiği keyfiyetin yanından bile geçemez.
             Yozlaşan, sıradanlaşan insanlar topluluğundan ne olur? Hayatımızdan çıkıp giderken, bizi mahzun bırakan sadece mektup değil.
            30 yıllık arşivimde gözüm gibi sakladığım, o kadar çok mektup var. İyi ki yazılmış, iyi ki gönderilmiş. Gelecek nesiller mektubu hatırladığında, mutlaka büyük önem arz edecekler.
            İşte postacının getirdiği evrakların içinden birisi mektup olunca, daha zarfı açmadan böylesi düşüncelere daldım birkaç dakika içinde. Hala mektup yazanlar var mı diye düşündüm.
            Sonra dikkatle açtım kenarından. Kırk yılda bir gelen, kıymetli bir evrak gibi davrandım ona. Çünkü içi kadar zarfı da önemlidir benim için mektupların. Hani eskiler ne demiş: 'Zarfa bakma, mazrufa bak.'
            Fakat ben hem mazrufa, hem zarfa büyük değer veririm. Bu yüzden arşivimdeki mektupları, zarflarıyla birlikte muhafaza ederim.
            Küçük bir zarfa sıkıştırılmış, 4 sahifelik bir mektup bu. İç iki sayfaya yazılmış. Hemen okumaya başladım. Birkaç ay önce yaptığımız, magazin türü bir haberden dolayı beni tenkit ediyor.
            Haberde ismi geçen şahsın kişiliğinden, toplumdaki durumundan duyduğu kaygıyla, bunu nasıl haber yaparsınız diyor. Her hafta gazeteyi mutlaka okuduğunu, ancak yapmam gereken nice haberi atladığımı dile getiriyor.
            Şimdi bu tenkitlerden, büyük keyif aldığımı söylemeliyim. Bu nasıl bir keyif biliyor musunuz, bir mektup almamdan duyduğum keyiften daha ziyadesi.
            Gördes gerçekleri içinde, haber ve magazin-haber tarzındaki o yazılarda hiçbir sakıncalı taraf yok. Bu konuda savunma yapacak değilim.
            Mektubu bitirdikten sonra şöyle bir geriye yaslandım. İçimden olabildiğince 'helal olsun' dedim.
            Niye mi?
            Bir mektup almaktan dolayı keyif aldım. Bir magazin haberimiz için tenkit edildim, daha keyif aldım. Ancak bütün bu keyiflere zirve yaptıran bir haz duygusuna kapıldım. Onun için 'helal olsun' dedim.
            Bunun sebebini anlatayım.
            Mektup Kayacık'tan geliyor. 5–6 arkadaş oturmuşlar, aynı kaygıyı paylaşarak mektubu kaleme almışlar. Mektubu yazan arkadaşın ismi, zarfın arkasına yazılmış.
            Yıllardır savunduğum, ülkemin selameti için öngördüğüm bir gerçeklikle karşı karşıyayım. Hala padişahın kulu gibi yaşayan, hala gerçek anlamda vatandaş olamayan, demokrasiyi sandık rakamları olarak gören bir yapımız var.
            Okumayız, araştırmayız, sorgulamayız, itiraz etmeyiz.
            Bu yazgı değişmediği sürece, ülkenin kaderi de değişmez. Uzun yıllar siyasi mücadele verip, nihayetinde hayal kırıklığı yaşamamın önemli sebeplerinden birisidir bu. Hala kul olmanın girdabında boğuşan bir toplum, vatandaş olmasını öğrendiği gün, pek çok mesele çözüme kavuşmuş olacak.
            O gün demokrasi, bir sandık oyunu olmaktan kurtulacak.
            Vatandaşın sesi daha gür çıkacak. İtiraz edecek, sorgulayacak.
            Kayacık'ta 5–6 genç, benim bir haberimi tenkit için mektup yazıp itiraz edebiliyorsa, sesini yükseltebiliyorsa; yarın ülkenin düzenine, siyasetine karşıda itirazları olacaktır.
            Ümidimi yitirdiğim bir devirde, Kayacık'tan bir parıltı çaktı. Köyün delikanlıları bir vatandaş gibi beni tenkit etti. İtirazda bulundu, sesini yükseltti.
            Bir mektup, bir yeisi ümide çevirebilir mi? Ülkem ve toplum adına beni yeniden heyecanlandırabilir mi?
            Niye olmasın diyorum. Bir mektup nelere kadirdir.
Ahmet İNCE

Bu yazı 1172 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum