Reklamı Geç
Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

Sivilce-Kıvılcım-Virüs!

20 Mart 2020 - 12:34

Sıra dışı günler geçiriyoruz. Tüm dünya adeta teyakkuzda. Bir virüs, evet bir virüs dünyanın düzenini alt üst etti. İnsanlık uzun zamandır, belki de ilk defa böylesine bir sağlık sorunuyla karşı karşıya geldi. Modern çağın insanları olarak, müştereken can kaygısı yaşıyoruz. Dilimizin, ırkımızın, dinimizin, meşrebimizin, statümüzün, varlığımızın ve sınırlarımızın ne olduğunun, bu bela karşısında artık hiçbir hükmü yok.
            Hepimiz için kaygı aynı, korku aynı. Çünkü can korkusu bu..
            Kısa süre içerisinde, nereden nereye geldik. Dün ve bugün arasında, artık bambaşka bir dünya var. Dün sahip olduğumuz her şey, bugün çok bir şey ifade etmiyor.
            Bir musibet ile karşı karşıyayız. Bu yazıyı yazarken, kelimenin anlamı için lügat'e bakma ihtiyacı hissettim. Şöyle diyor; 'felaket, ansızın gelen bela, sıkıntı'
            Bu virüs, herkes için bir felaket midir? Evet felakettir. Ansızın gelip vuran bir bela mıdır? Evet beladır. Sıkıntı mıdır? Kelimelerle ifade edilemeyecek kadar sıkıntıdır.
            Peki, insanlık böyle bir musibet gelinceye kadar ne yaptı?
            Son yarım asrın insanlık tarihine bakarak, düşünmek ve tefekkür etmek istiyorum.
            Bilim ve teknolojideki devasa gelişimle, yeni bir dünya düzeni kuruldu. Alttakilerin canı çıkarken, üsttekiler canına can kattı. Enerji üzerine yürütülen kavgalarla, milyonlarca insan hayatını kaybetti.
            Askeri, iktisadi ve teknolojik üstünlüğü olan devletler; dünya haritasındaki petrol bölgelerinde at oynattı. Darbeler, ihtilaller yaptırdı, iktidarlar devirdi. Doymayan iştahları adına, örtülü savaşlar ve vekâlet savaşları yürüttü.
            Elde ettikleri iktisadi gücü, emperyal amaçlarla kullandılar. Bu onların tesis ettiği, sözde yenidünya düzeni idi. Necip Fazılın mısralarında vurguladığı gibi bir düzendi bu:
            Allah'ın bir pulunu bekleye dursun on kul
            Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul
            Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa
            Oyna, oyna kefenimin kefili karaborsa.
            Ama yapmışlardı kurt taksimini. Faizsiz ekonomi olmaz diyerek, tüm dünyanın emeğini ve geleceğini sömürmüşlerdi.
            Vahşi kapitalizm dedikleri,  böyle bir şeydi.
            Aslında, vahşet ötesi bir vahşetti yaşadıklarımız. Para ve kaynak uğruna, Allah'ın bahşettiği kâinat nizamını bozdular. Tabiatın düzenini alabora ettiler. Ormanları, bitki örtüsünü talan edip, ekolojik dengeyi sarstılar. İklimlerin içini dışına çıkardılar.
            İnsanlık, onların düzenine uymak zorunda kaldı. İnanışlarımızı, dini değerlerimizi bile manipüle ettiler. Bu sisteme ayak uydurmak zorundaydık. İnsan, artık insan değildi. Ne kadar çok tükettiğimiz, sisteme ne kadar faydalı olduğumuz önemliydi.
            Aklımızı zorlayan askeri güçleri, hafızamıza sığmayan paraları, bizi yatak odamızda bile izleyen teknolojileri vardı.
            Yenidünya düzeninin insanlarıydık. Daha doğrusu köleleriydik.
            Neticede hep beraber, büyük bir koşuşturmanın içine girdik. Hayatı ve bize verilen ömrü ölümsüz sandık. En lüks aracımız olacak. En güzel evlerde oturacağız, en güzel yemekleri yiyeceğiz, en muhteşem tatil beldelerine gideceğiz.
            Hak ve hukuk ve adalet neydi. Bu dünya düzenine hizmet ettiği ölçüde vardı. Irak'ta demokrasi petrol için aranır, Suudi Arabistan'da aranmazdı mesela. Birleşmiş Milletler masum ve mağdur milletler için değil, büyük babalar için karar alırdı.
            Dünyanın bir tarafında lüks ve şatafat içinde yaşayanlar, diğer tarafında onları gıptayla izleyenler vardı.
            Bu dünya düzenine itiraz edemezdiniz. Edenin kafasını koparırlardı. Sanırdınız, bu düzenle baş edilmez. Bu düzene kafa tutulmaz.
            İşte musibet, böyle bir atmosferde geldi. Aniden geldi, bela olarak geldi.
            Uçak gemileriniz var, müthiş askeri gücünüz var, bir işe yaramıyor. Bir virüs yetti.
            Devasa sanayi tesisleriniz var, dünyaya hükmeden ihracatınız var, Merkez Bankalarınız var. Bir işe yaramıyor. Bir virüs yetti.
            Dünyayı döndüren dolarınız var. Silah zoruyla kabul ettirdiğiniz o kâğıtlar, bir işe yaramıyor. Bir virüs yetti.
            En lüks aracın var. Binip gezemiyorsun, bir virüs yetti.
            Malın var, servetin var. Bir işe yaramıyor. Bir virüs yetti.
            Statün var, rütben var, karizman var. İnsan içine bile girmeye korkuyorsun. Bir virüs yetti.
            Sahip olmakla övünüp böbürlendiğin evin içinde, eşine ve çocuklarına bile şüpheyle bakar hale gelmişsin. Hepsine bir virüs yetti.
            Din, dil, devlet, ülke ayrımı gözetmeksizin evet, bir virüs hepsine yetti.
            Din ve fıtrat araştırmalarına yıllardır devam ediyorum. Müthiş okuyor ve araştırıyorum. Konular üzerinde tefekkür etmeye çalışıyorum. Bu yenidünya düzeninin, fıtrata ne kadar aykırı olduğunu gördükçe kahrolmuşumdur.
            Meğerse saltanatı, bir virüs kadarmış.
            Kültürel genetiğimiz, hep o fıtrat gerçeği üzerine örülmüştür. Böbürlenmeyeceksin. Başkalarını ezerek yükselmeyeceksin. Adaletli olacaksın. Hak ve hukuka riayet edeceksin. Elindeki imkân ve servetle tafra satmayacaksın.
            Şu sözler, kültürel genetiğimizin imbiğinden süzülerek gelmemiş midir?
            'GÜZELLİĞİNE GÜVENME, BİR SİVİLCE YETER/ ZENGİNLİĞİNE GÜVENME, BİR KIVILCIM YETER'
            Yeni dünya düzeninin insanları nelere güvenmedi, ancak onlara da bir virüs yetti'.

Bu yazı 1935 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum