Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

Alan El Veren El

17 Mart 2023 - 14:34 - Güncelleme: 17 Mart 2023 - 14:34

Çocukluğumun en mesut günleriydi. Dedem ve ninem ile geçen saadet demleriydi. Ortaya atılan yer sofrasında, hep beraber kaşık sallardık. Sofraya oturmanın, yemek adabının tüm inceliklerini öğrenirdik.
            Ekmek nimettir. Asla israf edilmez. Dedem bilge kişiliği ile beynimize zerk ederdi. Bir buğday tanesi bir yılda yetişir. Bir dilimi değil, bir lokma ekmeği bile israf etmek büyük günahtır. Ninem ekmek kırıntılarını dahi toplar, asla zayi etmezdi.
            Yemeğin her çeşidi, Allah’ın bize verdiği birer nimetti. Beğenmemek, yemiyorum demek, nimete nankörlüktü.
            Sonraki yıllarda, sofra ahengi aynen devam etti. Dedem ve ninem yoktu sofralarımızda. Babam ekmeği önümüze dilimle koyar, bitince tekrar isterdik. Çünkü onlar kıtlık yıllarını, yokluk yıllarını görmüştü. Ekmeğin kadrü kıymetini, nimetin paha biçilmezliğini yaşayarak öğrenmişlerdi.
            İnsan olmanın hakikati, nimete şükretmekten geçiyordu. Bunu yapabilenler; hayata anlam katıyor, yaşamları da başarılı oluyordu. Nimete saygısı olmayanların, başkasına saygılı olmasını beklemek güç bir işti.
            Nimete saygı, nimete şükür insan ruhunu derinleştiren, hayata bakışı şekillendiren başlıca iki unsurdur. Onun için sofra önemlidir, adabı önemlidir.
            Tarih boyunca insanlık, tabii felaketler karşısında hep çaresiz kalmıştır. Sonuçları itibarıyla, o felaketlerden çıkarılması gereken dersler vardır. Buna rağmen insan, çok azgın ve çok cahildir. Bir türlü ders almaz, kendine gelmez.
            Zaman değişti, şartlar değişti. Günümüzün yaşam biçimi; insanların isteklerini, tercihlerini olabildiğince azgınlaştırdı. Tatminsizlik, dizgin tanımazlık, beğenmezlik, doyumsuzluk meziyet haline geldi.
            Hangi fırının ekmeğini yemeliyim? Fırın fırın dolaşan var.
            Peynirin beyazını oğlan beğenmiyor. Kaşarı kız beğenmiyor. Hanım tulum peynirini tercih ediyor.
            Tavuğun beyaz kısmını ablası yemiyor, but kısmını kardeşi yemiyor. Kimisi kuzu etini sevmiyor, kimisi dana etini.
            Perde rengi halıya, halı koltuğa uyumlu olmalı. Kanepelerin sırtı, biraz daha niye oval yapılmamış. Evin badanası, mutlaka şu renkten vurulmalı.
            Çocuğun botu, kesinlikle filanca markadan alınmalı. Kıyafetin yakası, pantolonun paçası zevkime hitap etmeli.
            Arabam şu markadan, evim en güzel mevkiden olmalı.
            Sonra bir deprem felaketiyle sarsılıyoruz. İliklerimize kadar titriyoruz. Felakete uğrayan insanlar, tarifsiz acılar çekiyor. Biz onların acısıyla daha bir kahroluyoruz. Ancak çıkarmamız gereken dersler var. Şayet ders alabilirsek.
            Benim dediğin her şey, 30–40 saniyenin içinde yok olup gidiyor. En gösterişli evin, araban enkaz haline geliyor. Yakınlarını kaybediyorsun. Akşam varlıklı bir insan olarak yatağa yatıyorsun, sabahleyin bir dilim ekmek arar hale geliyorsun.
            Bu tablo karşısında, derin derin düşünmek zorundayız.
            Bir dilim ekmeğin ne büyük bir nimet olduğunu, bir tas çorbanın ne kadar kıymetli olduğunu, bir battaniyenin ne kadar paha biçilmez olduğunu anlamalıyız.
            Bir depremzede ile konuşuyorum:
            “6 Şubat’a kadar, memleketimde “veren el” durumunda bir aileydik. Şimdi “alan el” durumuna düştük. Bir ay önce evimizin eşyalarını yenilemiştik. Parasını bile ödemeden, hepsi enkaz yığınının altında kaldı.”
            Hayata bakışımızı, anlayışımızı yeniden gözden geçirmek gerekiyor. Tabii felaketler, yaşamın kaçınılmaz bir parçası. Sel, yangın, deprem, salgın hastalıklar vesair.. Bunların cümlesi, hayatımıza sarsıcı darbeler vuruyor. Asıl yapmamız gerekenleri bize ihtar ediyor.
            Nedir onlar?
            Mal, mülk, servet asla senin değildir. Sana verilen bir emanettir.
            Allah’ın sana bahşettiği bin bir türlü yiyecek, bir nimettir.
            Eş ve çocuklar, senin için bir imtihan vesilesidir.
            İşte bu yüzden;
            Yeryüzünde “ayaklarını yere vurarak ve böbürlenerek yürüme.”
            Nimetlere asla nankörlük etme.
            Millet olarak deprem felaketinde yaşadıklarımız; hayata bakışımızı, değer yargılarımızı, aklımızı, mantığımızı yeniden gözden geçirmemiz gerektiğini söylemiyor mu?

Bu yazı 688 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 1 Yorum
  • Cemal İşten
    1 yıl önce
    Ahmet bey,kalemine sağlık,ders alınabilecek okadar güzel tahlil ve yorum yapmışsın ki,keşke herkez okusa,pkuduğundan ders alabilse,tabi hepimiz için.selam ve sevgiler.