Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

Ağla Türkiyem Ağla!

08 Şubat 2023 - 20:17 - Güncelleme: 08 Şubat 2023 - 20:18

Acılar tarifsiz, acılar anlatılacak gibi değil. “Acı” kelimesi dahi, yaşadığımız acıları ifade edemiyor. Zira asrın felaketini yaşıyoruz. Son bir asırda yaşadıklarımızın kat be kat üstünde; şiddetli, kahırlı ve acımasız bir felaket bu.
            Bu ülkede; bilgiye önem veren, araştıran, sorgulayan, bilimsel gerçeklere itibar eden insanların acısı ise bir başka. Onlar kahrolarak, bağırlarına hançer vurulmuşçasına acı çekiyor. Çünkü onlar; bilgi ve akıl kadar, vicdanları da kanayan insanlar.
            Âcizane o insanlardan birisiyim. Bu yüzden tuşlara basarken parmaklarım uyuşuyor, vicdani sızılarım ağırlaşıyor.
            1939 Erzincan depremi, 33 bin insanımızı kaybettik. Şehir yerle bir oldu. 1999 Marmara depremine kadar, çok sayıda yıkımla karşılaştık. Ama Marmara depremi, çok şiddetliydi ve toplum olarak sarstı bizi. Ondan sonrası, kaç deprem daha yaşadık.
            Cümlesinde ortaya çıkan gerçek şu idi; toplum olarak, büyük bir günahkârlığın bedelini ödüyorduk. Fakat hiç kimse bu günahkârlığın ne olduğunu anlamadı, anlamak istemedi. Her felaketten sonra, aynı günahkârlıkla yolumuza devam edeceğimizi sandık.
            Ama devam edemedik. 10 ilimizi kapsayan Kahramanmaraş merkezli depremler, günahkârlığımızı yüzümüze vurdu. Hem de benzeri görülmemiş bir felaketle..
            Bunu anlatmak istiyorum.
            Atatürk’ün yurt dışına tahsile gönderdiği, parlak kuşağın önemli isimlerinden birisiydi. 1932 yılında Almanya’nın Bonn Üniversitesine, jeoloji tahsili için gönderildi. Başarılıydı, okulu bitirdikten sonra aynı üniversitede doktora yaptı.
            Yurda döndükten sonra, üniversitelerde bölümler açtı, öğrenci yetiştirmeye başladı. 1939 Erzincan depreminden sonra, kendini dağlara verdi. Tam 10 yıl dağlarda çalıştı. 1948 yılında, “Anadolu Bloğu” isimli makalesini yayınladı. Bu makale, tüm dünyada büyük yankı uyandırdı.
            Bugün, Kuzey Anadolu adı verilen fay hattını bulmuş, bu fayın doğudan batıya doğru hareket halinde olduğunu ortaya koymuştu. Almanya en büyük jeologlara verdiği, “Gustava Steinman” ödülünü, ona layık görmüştü.
            Dünya bilim çevrelerini ayağa kaldıran bu bilim insanına, bu ülkede ne yazık ki kulak veren olmadı. Kim diye merak ediyorsunuz?
            Prof. Dr. İhsan Ketin…
            O, bu ülkede “jeolojinin babası” olarak adlandırıldı. Bugünün ünlü yer bilimcileri, onun açtığı yoldan yürüyüp geldiler.
            Marmara’da özellikle Gölcük bölgesine, askeri ve sanayi tesisleri kurulmaya başlandığında, vicdanen isyan etti İhsan Ketin hoca. Hükümeti uyardı, yerel yetkilileri uyardı. Mektuplar yazdı, makaleler yazdı. Adeta yalvarıyordu.
            Heyhat, kimsenin umurunda olmadı. 1994 yılında vefat etti. Ölümünden 5 yıl sonra işaret ettiği Gölcük, Marmara depremiyle Göl-cük haline geldi.
            Uluslararası camiada, itibar gören bilim insanlarımız var. Hepside İhsan Ketin hocanın takipçisi oldu. Övgün Ahmet Ercan, Ahmet Mete Işıkara, Şener Üşümezsoy, Celal Şengör, Naci Görür ve daha nicesi, Anadolu topraklarının adeta filmini çekti. Türkiye’nin deprem gerçeğini, en ince noktasına kadar belgeledi.
            Çook uzun yıllara dayanan açıklamalarına, uyarılarına, hatırlatmalarına şahit olduk bu bilim insanlarının. Türkiye’nin deprem gerçeğini ifade etmekten, dillerinde tüy bitti. Fakat onların sesi, bu toplumda davulcu osuruğu yerine geçti.
            Bu şöyle bir şeydi!!
            Ülkenin deprem gerçeğini, ne yapılması gerektiğini açıklayan bilim insanlarının sesini, toplumun %99.9999…’u duymadı. Duysa bile duymazdan geldi. Peki, niçin diyeceksiniz.
            60’lı yıllardan itibaren, Türkiye bir şehirleşme hareketine girdi. Nüfus hızla orta ve büyük ölçekteki şehirlere akmaya başladı. Sanayi tesisleri büyük şehirlere inşa ediliyordu. Konut ihtiyacı, her devirde liste başıydı.
            Şehir planlaması, imar mevzuatı, nüfus politikası gibi konular, konut talebinin altında ezildi. Zamanla toplumsal yapı, bir anomaliye dönüştü. Şehirlerde yer edinmeye çalışan kitleler, dizgin tanımaz bir ihtirasın sahibi oldu.
            Siyaset, ülkenin yaşadığı şehirleşme sürecinin dışında kalamazdı. Böylece vakıaya uyak uydurdu.
            Bilimsel gerçeklikler, manevi değerler alt üst edildi. Konut demek, rant demekti. Önce başını sokacak evim olsun diyenler, birkaç tane daha olsun derdine düştü.
            Böyle bir atmosferde, insanlara ülkenin deprem gerçeğini nasıl anlatırsın?
            İnşaatçılık, ekonominin temel taşı haline geldi. Şehirler şişti. Bitişik nizam binalar yetmeyince, siteler devreye girdi. Çok katlı yapılar ardından geldi. Merkezi ve yerel siyaset, bu çarpıklığa eşlik etti.
            Yerin altı olası tehlikeyi bas bas bağırırken, toplum olarak yerin üstünde çılgınca işler yapmaya devam ettik. Bu bizim toplumsal günahkârlığımızdı. Bilimin gerçeklerine, bilimsel uyarılara, hayatın gerçeğine itiraz eden bir günahkârlıktı bu.
            1939 Erzincan depremi sonrası, “Allah bizi terbiye ediyor” dedik. Marmara depreminde, “kederdir” diye geçiştirdik. Sonrasında devam etti sarsıntılarımız. Van, Malatya, Düzce, İzmir depremlerinde benzer avuntularla kendimizi kandırdık.
            Ve bugün, tarihte emsali görülmemiş üst üste iki depremle adeta yıkıldık.
            Prof. Dr. Naci Görür, üç yıldır bağırıyor. Kahramanmaraş’a dikkat diyor. O çarpık şehirleşmeyi ve yapılaşmayı düzeltmek mümkün değil. Bari önlemlerimizi alalım diyor. Kimin umurunda oldu.
            Dünyada hiçbir devlet, böyle bir felaket karşısında her yere yetişemez. Devlet nerede diye soruyoruz. 11 Vilayet, ilçeleri, köyleri nasıl bir anda organize olup yetişeceksiniz? Bu elbette mümkün değil.
            Ancak şunu yapabilirdik. Bilim insanlarının uyarılarına kulak verebilseydik. Her şehrin, her ilçenin bir deprem senaryosunu önceden hazır edebilseydik, depremin hasarını yarı yarıya indirebilirdik.
            Yapmadık, yapamadık.
            Ben bu satırları yazarken ağlıyorum. Biliyorum ki Türkiye ağlıyor.
            Ağla Türkiye’m ağla….

Bu yazı 988 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum