Emine ATAMAN KOÇ

Emine ATAMAN KOÇ

52emineataman@gmail.com

Çırpma Tutturma

11 Şubat 2017 - 15:21

Her yıl ilkbahar gelince, köyün kadınları, genç kızları kasabaya gider çırpma tuttururlardı. Mayısın ortalarına gelince, herkes birbirine sormaya başlardı. 'Çırpma tutturmaya ne zaman gideceksiniz? Benim de başım ağrıyor, ben de kan aldıracağım, beraber gidelim' diye plânlar yapılmaya başlanırdı. Şikâyetleri de, kiminin ayakları kaşınıyor, kiminin dudakları çatlıyor, kiminin başı çatlayacak gibi ağrıyordur.
     Ege'nin güneşi ve kuru havasından yanaklarımız, dudaklarımız çatlar, burnumuzun ucuna varıncaya değin soyulur, derileri pul pul dökülürdü. Açık tenlilerin dudaklarının çatlayan yerlerinin kanadığı olurdu. Ben hiç çırpma yaptırmadım, zayıf olduğumdan kansızlık varmış. Annem öyle derdi. Beni çok kolay doğurmuş. Sonbaharmış. Komşularıyla birlikte dağlara çitlembik toplamaya gitmişler. Akşama kadar ağaçlarından çitlembik toplamışlar. Çuvallara doldurdukları çitlembikleri hayvanlara yükleyip köye dönmüşler. O gece annemin doğum sancısı tutmuş, ben dünyaya gözlerimi açmışım.
Annem ikide bir 'sen doğduğun zaman çok küçücüktün, ben seni kendi başıma doğurdum' derdi. Dediklerinde haklılık payı vardı, kardeşlerime göre biraz zayıftım. Annemi dinler, çırpma tutturmazdım; ama annem ve ablam çırpma tutturmaya giderken ben de giderdim. Gördes'e gitme fırsatını hiç kaçırmazdım. Ailece babamla birlikte lokantaya, oradan dondurmacıya, sonra çarşıya alışverişe, en son da çırpmacıya derken gün boyunca, Gördes sokaklarını dolanır dururduk.  En eğlenceli günlerimden birini yaşardım. Kadınlar ve genç kızlar için çırpma tutturmak, Gördes'e gitmek için bir bahane olurdu. Çırpma tutturma günü geldiğinde, mümkün olduğunca kalabalık ve komşularla birlikte gidilir, çarşı pazar bir güzel gezilirdi. Gezip görme, yeme içme işleri bittikten sonra da akşamüzeri köye dönüş saati yaklaşınca, çırpmacıya uğranılırdı.
     Çırpmacıdan çıkınca, el, yüz, çizik çizik olurdu. Acısı bir yana, görüntü de kötü oluyordu. Baldır ve ayak parmakların üzerlerine yapılan çırpma çizikleri görünmezdi, ama yanaklar, dudaklar, burun ve alın kedi tırmalamış gibi olurdu. Çırpma izleri bir ayda ancak düzelirdi.
     İçinde üç dört tane jileti olan âlet, ağrıyan yere hafifçe bastırılıp, çekilirdi. Böylece bu basit âletle vücudun istenilen yerinde, üç dört tane çizik, yani kesik meydana getirilirdi. Jiletlerin çizdiği yerlerden anında kan akmaya başlar,  kanın akması durunca çizilen yerler silinir, herhangi bir ilaç sürülmezdi. Hiç kimse de mikrop kaparım diye endişe etmezdi.
      Köyde herkes çırpma tutturmak için Gördes'e gidemezdi. Kimisinin parası olmazdı, kimisini de ailesi göndermezdi. Bu durumda zorda kalanlara, annem Hızır gibi yetişirdi. Yukarı mahalleden, Karşıyaka'dan başı ağrıyan, ayağı kaşınan kim varsa, ilkbahar gelince, bizim eve akın ederlerdi. Annem çırpma vurmayı, kimden ve ne zaman öğrendi bilmiyorum. Sanıyorum Gördes'e çırpma tutturmak için gide gele bilgi sahibi oldu. Orada gördüklerini köyde hastalara uyguluyordu. Bizim çırpma aletimiz yoktu. Annem bu işi bir jilet ve bir de yemek kaşığı kullanarak yapıyordu.
-Huuu Aşa abla, nişyon evdeming?
-Aboo evde omamın ge gızım ge, noldu hastamın?
- Hasden Aşa abla. Dünden beri kafam çatlacek, çok arıyo, bir ağırlık va kafamda kurşun gibi yastıkdan galdıramyon. Çırpma vurdurma geldim. (Hastayım Ayşe abla. Dünden beri kafam çatlayacak gibi çok ağrıyor. Bir ağırlık var kafamda, kurşun gibi.)
-Eyi bakam vuram. Sen çadakta durago, ben begir sulama gidyon.
-Olur, Aşa abla, duragoyen.
     Annemin hastaları, genelde akşamüzerine doğru gelirlerdi. Başı ağrıyan, alnına çırpma vurduracak kişiyle karşılıklı çardağın bir köşesine oturur, hastaya bir yemeniyi boynuna dolayıp, iki eliyle uçlarından sıkıca tutmasını ve hafifçe uçlarından çekmesini söylerdi. Bu uygulama, kanın başında toplanması için gerekliymiş. Annem de bu arada ameliyat aletlerini yani, jilet ve yemek kaşığını hazır ederdi. İlk önce eliyle çırpma vuracağı yere hafif masaj yapar, bu arada hastasıyla konuşurdu.
     Sonra jileti ağrıyan yere koyar ve jiletin üzerine demir kaşıkla hafifçe vururdu. Kaşığın vurulmasıyla birlikte kan akmaya başlardı. Kan akması öyle musluktan akar gibi değildi tabii. Daha çok damla şeklinde olurdu. On, on beş dakika koyu renk kan akmaya devam ederdi. Annem bu arada masaja devam ederdi. Kan akması bitince kesilen yer silinir, merhem gibi herhangi bir şey de sürülmez, kendi halinde iyileşmeye bırakılırdı. Jilet, bir vuruşta istenilen yere denk gelmeyebilirdi. İşte o zaman, zor da olsa tekrarı denenirdi. Annem çırpma vurma işlemini, sadece alna yapardı. Hastalar ne kadar ısrar ederlerse etsinler baldıra, yanaklara buruna asla çırpma yapmazdı. Cesur ve kararlı bir kadındı, ama onun cesareti de bir yere kadardı.
     Çırpma yaptıran kişi alnını temizler, ikram edilen suyu içer, biraz dinlenir, bu arada anneme bildiği güzel sözlerin bin bir çeşidini söylerdi.
     'Ayşe teyze eline sağlık, Allah razı olsun, Allah sana sağlık versin. Çocuklarının acısını görme' derlerdi.
Not: 'Altı Bin Düğüm Bir Yevmiye'adlı kitabımdan.

Bu yazı 1174 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum