Reklamı Geç
Doç.Dr.İbrahim KOÇ

Doç.Dr.İbrahim KOÇ

49ibkoc@gmail.com

Anılarım-31

07 Kasım 2023 - 08:42 - Güncelleme: 07 Kasım 2023 - 08:42

EKONOMİK KAYGIYA RAĞMEN ÜNİVERSİTEYE KAYIT
Fakat daha sonra İstanbul’da nasıl okurum kaygısı içime işlemeye başladı. Çünkü İstanbul’da hiçbir akrabamız yoktu. Gerçi hemşerim ve gelecekte kayınbiraderim olacak Abbas Ataman İstanbul’da çalışıyordu. Kendisi Maliye Meslek Okulu mezunu idi. Gündüzleri vergi dairesinde çalışıyor geceleri ise İstanbul Üniversitesi’nin Fransız dili ve Edebiyatı bölümünde eğitimini sürdürüyordu. İş yeri Fatih’te Kıztaşı Vergi Dairesi idi. Bundan dolayı bana destek olacak bir olanağı yoktu. Ancak moral destek verebilirdi.
O tarihte Harita Mühendisliği Bölümü’nün gece bölümü yoktu. Eğer öyle bir olanak olsaydı ben de tayinimi İstanbul’a isteyip üniversiteye gece devam eder gündüzleri tayin olduğum Kadastro Müdürlüğünde resmi görevimi sürdürüp ekonomik sorunlarımı çözebilirdim. Fakat bu yol benim için kapalıydı.  Neticede üniversiteyi kazanmanın sevincine varamadım. Ancak ne olursa olsun İstanbul’a gidip Harita Mühendisliği Bölümü’ne kaydımı yaptıracaktım. Babaeski’de dört ay zarfında biriktirmiş olduğum para bitinceye kadar üniversitede eğitimimi sürdürmeye karar verdim. Bereket mesleğimiz, Kadastro Lisesi müdürü Mustafa Turna’nın dediği gibi maaşımız dışında Birlik çalışmaları esnasında arazi yevmiyesi almamız, ev kirası ve gıda masrafı yapmamam nedeniyle dört ay boyunca almış olduğum maaşlarımın hepsini biriktirebilmiş olmam benim için büyük bir şanstı. Gıda masrafı yapmıyorduk çünkü öğünlerimiz köylüler tarafından karşılanıyordu. Belki bu para ile ancak üç dört ay idare edebilirdim.  Daha sonrası için ne yapabiliriz diye babama mektup yazdım. Babama durumumu anlattım. Babam yazdığı mektupta “öküzleri satarız oğlum” diyordu.
Arkasını nasıl getirecektik? Sonra babam çiftçi idi.  Öküz çifti, bir çiftçinin eli ayağıdır.  Satılırsa babam ne yapacaktı? Sonuç olarak tünelin ucundaki ışık görülmüyordu. Bu konuları düşündükçe moralim iyice bozuluyordu. Bu düşünceler kafamın içinde gezinirken Mehmet Aybey dayımın “Mustafa senin oğlanın okuması da dursun” sözleri de aklıma geliyor ve acı acı gülümsüyordum. Bu duygular içinde, Babaeski Tapulama Müdürlüğü görevimden istifa ederek, İstanbul’da üniversite’de okumak için ayrıldım.
İstanbul’a gelerek Harita Mühendisliği Bölümüne kaydımı yaptırdım. Böylece Emine hanımla evlenmemiz üniversiteyi bitirmemden sonraya kalacaktı. Dünürlerimiz de bu durumu makul gördüler.
Kadastro Lisesi’nden arkadaşlarım olan Mehmet Oğuztürk ve Aziz Göze ile buluştuk. Bu iki arkadaşım Zile’liydi. Arkadaşlarım da ayni bölümü kazanmışlar ve onlar da kayıtlarını yaptırmışlardı. Bu arkadaşlarımın dışında Kadastro Lisesi’nden aynı dönem arkadaşlarımdan yedi-sekiz kişi daha Harita Mühendisliği Bölümünü kazanıp kayıt yaptırmışlardı.
BARINMA SORUNUNUN ÇÖZÜMÜ
Mehmet Oğuztürk ve Aziz Göze ile nerede kalabiliriz diye düşündük. Birlikte, Beyazıt’taki İstanbul Üniversitesi’nin arkasındaki Vezneciler Öğrenci Yurdu’nun karşısına denk gelen bir yerde özel bir yurt bulduk. Yurt yarı ahşap eski bir yapı idi. Burada üç dört gün kaldık. Hem burası YTÜ’ye çok uzaktı. Daha sonra hep beraber başka bir yer aramaya başladık. Rahmetli Aziz Göze arkadaşımın babasının tanıdığı bir arkadaşı vasıtası ile, Gültepe semtinin oldukça arkalarında bir ev bulduk. Oraya yerleştik.
Tuvaleti, banyosu ve lavabosu mutfağı ile birlikte 20-22m2 genişlikteydi. Kapısı yola bakıyordu. Yoldan adımımızı attığımızda kendimizi odanın içinde buluyorduk. Odaya girişte sol taraftaki duvar boyunca tuvalet, banyo, mutfak sıralanıyordu. Karşı taraftaki duvar boyunca yaklaşık 50cm derinliğinde bel hizasında bir set vardı. Set ile giriş kapısı arasında üç adet yan yana somya dizili idi.  Bu odada ben, Mehmet Oğuztürk, Aziz Göze olmak üzere üç kişi bir yıla yakın kaldık. Hatta bir gün somyaların üzerinde tepişirken somyanın ayağının kırılması sonucu hep birlikte yere düşmüştük.
Eve gelmek için, üniversitemizin önünden kalkan bir belediye otobüsü ile Gültepe son durağa kadar geliyorduk. Son duraktan yaklaşık on dakika yürümek sureti ile eve ulaşıyorduk. Okuldan eve ulaşmamız bir yaklaşık bir saat sürerdi. Isınma için elektrik ocağı kullandık. Soğuk havalarda elektrik ocağı yetersiz kaldığında yatağa girerek çalışıyordum. Kitabı elimde tutarken bu defa ellerim üşüyordu. Sonuç olarak verimli bir çalışma yapamıyordum. Zaten odamızda masa da yoktu. 1968 yılı yerel seçim haberlerini bu evde dinledik. Bu evde ikinci dönemin sonuna kadar kaldık.
Evde Aziz ve ben ders çalışırken Mehmet Oğuztürk radyo yapardı. Mehmet radyoculuğu hobi olarak yapıyordu. Ortaokul ve lisede iken radyoculukla ilgili bilgileri uygulamalı olarak açıklayan dergiler getirterek, bu dergilerden radyoculuğu öğrenmiş ve hala öğrenmeye devam ediyordu. Biz derslerimizi bitirip yattıktan sonra da o hala radyo montajına devam eder, cızırtılar kulağımıza gelirdi. Radyoyu çalıştırmadan bırakmazdı. Radyonun elektrik devreleri üzerinde elinde havya ve lehim ile kaynak yapar dururdu. Zeki bir arkadaşımızdı. Hatta sınıfta adı Prof. olarak anılırdı. Kadastro lisesini birinci sırada kazanmıştı.
Aziz Göze arkadaşım mühendis olduktan sonra maalesef askerlik sırasında diyafram zarındaki bir iltihaptan dolayı rahatsızlanmış. Yedek subay olarak askerlik yaparken konulan teşhis ile Almanya’dan getirilen ilacın uzun süre kullanılması sonucu yan etkisi ile böbrek harabiyeti oluşmuş. Tedavi için en sonunda İstanbul Çapa Tıp Fakültesi’ne getirilmiş fakat böbrekler tedaviye cevap vermeyince 26 yaşında 1976 yılında ölümüne sebep olmuştur. Bu bilgileri ve çok daha ayrıntılısını annesi ağlayarak anlatmıştı. (Bilgi kaynağı: Mehmet Oğuztürk,12/08/2023).

Bu yazı 233 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum