Reklamı Geç
Doç.Dr.İbrahim KOÇ

Doç.Dr.İbrahim KOÇ

49ibkoc@gmail.com

Anılarım-24

29 Eylül 2023 - 21:57 - Güncelleme: 02 Ekim 2023 - 16:46

KADASTRO LİSESİ YILLARIM
KADASTRO LİSESİNDE YATILI OKUMANIN AYRICALIKLARI
Birinci dönem başında, sınıfımıza bir terzi geldi ve beden ölçülerimizi alarak her bir öğrenciye bir takım elbise dikildi. Daha sonra birer palto ve ayakkabı verildi. Yeme, içme, konaklama, eğitim öğretim masrafları ve bunların Ankara’nın merkezinde bir okulda yapılması benim gibi fakir bir ailenin çocuğu için bulunmaz bir nimetti. Zira Gördes gibi küçük bir ilçede dahi orta okulda okurken çocuğuna ev kiralayıp konaklama sağlayamayan bir ailenin Ankara gibi bir şehirde çocuğunun her türlü ihtiyaçlarını karşılayıp okutması hayal bile edilemez. O nedenle devletin yatılı okulu kazanan biz öğrencilere bu desteği her türlü takdirin üstündedir. Ayrıca eğer normal bir lisede okusaydım, okul bittiğinde yine bir işe girme garantim yoktu. Bir meslek sahibi olabilmem için mutlaka bir üniversiteyi de bitirmem gerekecekti.  Fakat kadastro lisesini bitirdiğimde hemen tayinim yapılıp ya bir Tapulama Müdürlüğü veya Kadastro Müdürlünde çalışma olanağım olacaktı. Bütün bunların yanı sıra Kadastro Lisesi mezunlarının, lise fark dersleri vermeden doğrudan doğruya Yıldız Teknik Üniversitesi’nin Harita mühendisliği Bölümü sınavına giriş hakları vardı.
Geleceğe dönük bu fırsatların daima farkında idim. Arkadaşımızla sohbetlerimizde okulu bitirince ne yapacağımız konusunda konuşurduk. Bu konuşmalarda daima Y.T.Ü. Harita Mühendisliği bölümüne girmek ve mühendis olma düşüncemi söylerdim. Yine üniversitede yabancı dilin çok önemli olduğunu duyardık. O nedenle yabancı dile ayrı bir önem verirdim. 
Derslerime, sadece Kadastro Lisesi diploması almak için değil aynı zamanda Yıldız Teknik Üniversitesinde de başarılı olabilecek bilgi birikimini elde etmek amacı ile çalıştım. Bu amaca ulaşmak için devlet biz öğrencilerin hiçbir eksiğini bırakmıyordu. Yemek, içmek, yakıt, giyim, kuşam, barınma, sağlık vs. gibi derdimiz yoktu. Onun için bu fırsatı iyi değerlendirerek Y.T.Ü ye girebilecek bilgi birikimini edinmeliydim.

Genel kültür açısından başkent Ankara’da eğitim görmek, benim gibi Ortaokulu bitirinceye kadar Gördes dışına çıkmamış bir öğrencinin kendini yetiştirmesi açısından çok önemli bir fırsattı. Çünkü, Ankara'da hafta sonları arkadaşlarımızla birlikte sinemaya, tiyatroya, müzeye ve hamama gidebiliyorduk. Bütün bu etkinlikleri üst üste koyduğumuzda büyük bir şehirdeki eğitimin küçük şehirdekilere kıyasla daha nitelikli olacağı açıktır. Bunların yanı sıra derslerimize girecek daha nitelikli öğretmenlerin temin edilmesi başkentte daha kolay olacağından biz öğrencileri deneyimli, tecrübeli, öğretmenler yetiştirdi diyebilirim.

REVİRDE YATIYORUM
Kış döneminin ortalarına doğru başımda yumru şeklinde bir iltihap oluştu. Oluşan şişkinlik ağrıyordu ve rahatsız ediciydi. Hemen okulun doktoruna gittim. Beni muayene etti ve “Senin için Penisilin tedavisi uygulamamız gerekiyor” deyip hemen bir iğne vurdu. İyileşinceye kadar yatakhanede değil revirde yatmam gerektiğini söyledi. Bunun üzerine okulun revir bölümüne geçerek orada yatmaya başladım. Yemeğim de revire geliyordu. Bir iki gün iğne ve ilaç tedavisine devam edildi. Uygulanan tedavi ve revir görevlilerinin sıcak ilgileri sayesinde kafamdaki şişlik indi ve üç dört gün içinde revirden çıkarak normal yaşamıma döndüm.

ŞUBAT TATİLİ VE ANNEMİN RÜYALARI
Şubat başına kadar ailemden kimse ile yüz yüze görüşemedim. Ancak, yaklaşık on beş günde bir mektuplaşıyorduk. O nedenle ben ailemi, ailem de beni özlemişti. Okulun yatılı öğrencilere sağladığı çok yönlü eğitim öğretim faaliyetinin üzerinden yaklaşık beş ay geçmiş ve birinci dönemin sonuna gelmiştik. Dönem sonunda sınıfa getirilen tartı ile her öğrencinin kilosu ve boyu ölçülmüştü. Benim kilom elli beş  (55kg) idi. Oysa Orta okulu bitirdiğim yıl tartıldığımda kırk iki (42kg) geliyordum. Okulumuz bizim sağlıklı beslenmemiz için gereken her şeyi yapmıştı.

Daha önceki kısımlarda sözünü ettiğim hemşerim Abbas Ataman Ankara Ulus’taki Maliye Okulu 3. sınıfında okuyordu. Bazen hafta sonları Maliye okuluna onu ziyarete giderdim. Bazen de o beni ziyarete gelirdi. Şubat tatilinde Ankara’dan memleketimize birlikte döndük. Köye girdikten sonra her ikimiz kendi evine yöneldi.
Ben okulun verdiği kıyafetler içinde ev kapısından girip yukarı çardağa çıktım. Anneme seslendim. Annem karşıma çıktı. Beni görünce çok şaşırdı ve duygulandı. Hem kilo almış hem devletin verdiği kıyafetler içinde derli toplu bir evlat olarak karşısında duruyordum. Annem sevinçten gözyaşlarını tutamadı ve şöyle dedi. “Ah oğlum devletimiz ne güzel bakmış sana. Ben sana böyle bakamazdım. Allah devletimize milletimize zeval vermesin.
Annemin bana anlattığına göre, ben Ankara’ya gittikten sonra sık sık rüyasına girmişim. Rüyasında beni hep ağlarken görürmüş. Annem okuma yazma da bilmediği için mektuplarımı da okuyamadığından bana olan hasreti iyice artmış. Acaba oğluma yaban ellerde iyi bakılıyor mu? Ona iyi davranılıyor mu? karnı doyuyor mu? vs. gibi düşünceler beş ay boyunca kafasında dönmüş durmuş. O yıllarda doğrudan telefon etme imkânı da olmadığı için sözlü iletişim   de sağlanamıyordu. Bundan dolayı benimle ilgili tatmin edici bir yanıt elde edemediğinden sık sık rüyasına girmişim.
Tatili köyde geçirip tekrar Ankara’ya döndükten sonra artık annemin rüyalarına girmemişim. Neden diye sorduğumda” Neden olacak oğlum seni öyle güzel ve bakımlı olarak karşımda gördükten sonra, Ankara’da oğluma çok iyi bakılıyormuş kanaati içime doğdu. Her türlü tereddüt ve kuşkum ortadan kalktı. İçim rahatladı. Her halde bundan dolayı artık rüyama girmedin.” dedi. Ana yüreği demek ki böyle çalışıyor. Boşuna dememişler “Ana gibi yar, vatan gibi diyar olmaz” diye.

Bu yazı 512 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 2 Yorum
  • İbrahim koç
    7 ay önce
    Çok teşekkür ederim Halil hocam.Yazılarımı beğendiğine sevindim.Bana cesaret veriyorsun.Sağol
  • Halil ALTİNTAŞ
    7 ay önce
    Yazılarını sabırsızlıkla bekliyorum.Öğrendiğim çok şey var anılarında.