Yaşar ATLI

Yaşar ATLI


Aydınlanma Felsefesi

09 Mart 2020 - 12:40

Eski Yunan filozoflarından biri demiş ki ‘insan her şeyin ölçüsüdür.' 17. Yüzyılda yaşamış Descartes ise ‘düşünüyorum o halde varım' diyerek eski Yunan filozofunun yolunda gitmiş. Zira her ikisi de felsefelerinin temeline insanı yani aklı koymuşlardır. İşte bu ‘akıl,' aydınlanma felsefesinin temel paradigmasıdır.
Aydınlanmaya yol açan başlıca düşünsel gelişmeler Rönesans ve Reform hareketleridir. Aydınlanmanın ilk temsilcileri olarak genellikle Rene Descartes ve Leibniz kabul edilir. Almanya'da Immanuel Kant; Fransa'da Diderot, d'Holbach, Montesquieu, Jean-Jacques Rousseau, Voltaire; Büyük Britanya'da David Hume, John Locke ve Thomas Paine Aydınlanma Çağı'nın en önemli temsilcileridir.
Felsefe tarihinde genel olarak on sekizinci yüzyıla aydınlanma çağı deniliyor. Kimi filozoflar da akıl çağı tanımlamasını kullanmaktalar. Düşünce tarihini ve belki de diğer tüm tarihleri katı çizgilerle öncesinden ve sonrasından ayırmak da mümkün değildir. Binaenaleyh süreç kelimesini kullanmak daha doğru bir ifade olabilir. Kant da süreç demeyi tercih ediyor:
'Şimdi, acaba aydınlanmış bir çağda mı yaşıyoruz? sorusu sorulunca, yanıt şöyle olacaktır: Hayır, aydınlanmış bir çağda değil, fakat aydınlanmaya giden bir dönemde, bir aydınlanma döneminde yaşıyoruz. Şimdiki zamanlarda olduğu gibi, insanlığın bir bütün olarak başkasının rehberliği olmaksızın, dinsel konularda kendi aklını iyi bir biçimde ve güvenilir bir şekilde kullanma durumunda olması ya da bu duruma getirilebilmesi için kat edilecek daha çok yolumuz var.' Kant, 'Aydınlanma Nedir?', Seçilmiş Yazılar (çev. N. Bozkurt) İstanbul, Remzi Yayınevi, 1984, s. 213.
Aydınlanmanın birçok temel düşüncesini benimseyen ve bazı önemli konularda onların ötesine geçen Kant, ‘Aydınlanma Nedir' adlı denemesinde şöyle der:
'Aydınlanma, insanın bizzat kendisinin neden olduğu erginsizlikten kurtuluşudur. İşaret edilen bu erginsizlik başkasının kılavuzluğu olmadan kendi zekâsını kullanamayışıdır. Eğer bunun nedeni, insan kavrayışının yetersizliği değil de, başkasının kılavuzluğu yerine kendi zekâsına dayanmak için gereken sebat ve cesaret eksikliğiyse, bu insanın kendi suçudur. Bu yüzden Aydınlanmanın parolası 'Sapere aude! Kendi aklını kullanmaya cesaret et!' olmalıdır.
Erginsiz olmak en kolay yoldur. Eğer benim için düşünen bir kitap, benim vicdanım olarak hareket eden bir rahip ya da benim diyetimi düzenleyen bir hekim ve buna benzer daha birçok rehberim varsa, kendim için hiçbir sıkıntıya girmem gerekmez. Bütün bunları karşılayabildiğim sürece düşünmek zorunda da kalmam. Nasıl olsa başkaları, beni bu yorucu işten kurtaracaktır.'
Öğrenme ve bilme cesareti göster! Keşfin tehlikelerini göze al! Engellenmemiş eleştiri hakkını kullan! Özgürlüğün yalnızlığını kabul et! gibi aforizmalara aydınlanmanın temel mottolarıdır diyebiliriz.
Modern Batı düşüncesinin temel karakteristiklerin hümanizm, düalizm, ilerlemeci tarih anlayışı ve pozitivizm şeklinde ele almak mümkündür.
Hümanizm
Hümanizm esas olarak düşünen özneyi varlığın efendisi olarak kabul eden anlayıştır. Evrensel bir insan tabiatı olduğuna ve eğitim sayesinde birçok müşterekte buluşulabileceği tezinden hareket eder. Orta çağın teosentrik bakış açısının yerini antroposentrik yani bakış açısı almıştır. Yani eşyayı ve olayları Tanrı'dan hareketle değil insandan hareketle anlama ve açıklama faaliyetidir.
‘İnsani olan hiçbir şey bana yabancı değildir' sözü hümanizmi özetleyen bir cümledir.
Bu minvalde insanın bedeni de yeniden keşfedilmiş ve bunun sanatta en zirve yansımaları da Leonardu'nun Mona Lisa'sı ve Mikelanj'ın Musa'sıdır.
İlerlemeci Tarih Anlayışı
Evrensel bir tarih kurgusuna sahip bu düşünce, bütün insani düşünüm ve kazanımların bilimdeki gelişmelere bağlı olarak ilerleyeceği inancına dayanır.
Buna göre tarihteki her dönem daha önceki dönemlerin kurumlarını ortadan kaldırıp, eksikliklerini gidermekte ve daha önceki dönemlerin birikimlerini de içermektedir.
Auguste Comte tarafından geliştirilen pozitivist tarih felsefesi, modern düşüncenin ilerlemeci karakterini yansıtır niteliktedir. Çünkü insan zihninin en eski zamanlardan kendi dönemine kadarki gelişimini incelediğini belirten Comte, nihayetinde insan zihninin bütün gelişmesini incelemeye muktedir bir yasa bulduğunu iddia eder. Buna göre söz konusu yasa, hem bireysel anlamda insan zihninin gelişimini hem de bir bütün olarak insanlık tarihinin gelişimini ve geçirdiği evreleri açıklayacak bir niteliğe sahiptir. Bu yasayı 'üç hal kanunu' olarak isimlendiren Comte'a göre, insanlık tarihinde bir gelişim seyri içerisinde birbirini takip eden üç dönem vardır. Bunları teolojik, metafizik ve pozitivist dönemler olarak isimlendirir.
İlk aşamada ‘mutlak'ın peşinde olan insan zihni, araştırmalarında varlıkların iç yapılarına, bütün olayların ilk ve son sebeplerine yönelmiştir. Bu aşamanın en son haline tek tanrılı dinlerin ortaya çıkmasıyla ulaşıldığına işaret eden Comte aynı zamanda ilk dönemin bu son halinin, ikinci dönem olan metafizik evreyi hazırladığını düşünür. Ona göre metafizik evre, ilk dönemin genel ve basit bir değişiminden ibaret olup, doğaüstü güçlerin yerlerini soyut güçlere, özlere, kişileştirilmiş soyutlamalara bıraktığı bir dönemdir. Üçüncü ve son aşama olan pozitif dönemde ise nihayetinde insan zihni mutlak kavramları elde edemeyeceğini anlayıp, fenomenlerin iç sebeplerini, evrenin kaynağı ve nihai sonunu aramaktan vazgeçmesine paralel olarak fenomenlerin gerçek yasalarını yalnızca akıl yürütme ve gözlemler yardımıyla keşfetmeye yönelir.
Bu konuda okuma yapmak isteyenler için Ahmet Cevizci ve Kasım Küçükalp tarafından hazırlanan Batı Düşüncesi isimli eseri tavsiye etmek isterim.
Bir aydınlanma şairinin bir aydınlanma bilim adamı için söylediği sözle bitirelim: 'Doğa ve doğanın yasası karanlıkta saklıydı. Tanrı: Newton olsun! dedi ve her şey aydınlandı.'

Bu yazı 1519 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum