Yaşar ATLI

Yaşar ATLI


Üç Arabistan

14 Şubat 2018 - 17:18

Kabe
Geçen ay umreye gitmek nasip oldu. Bu yazıda, umrede gördüğüm ve hissettiğim bazı hususları siz değerli okuyucularımla paylaşmak istiyorum.
En başta dikkatimi çeken umreye çok aşırı bir rağbetin olmasıydı. Bunun birçok sebebi sayılabilir.  Hac kurasının herkese çıkmaması, ekonomik imkânların bollaşması, Diyanetin ortaya koyduğu yüksek performans bu sebeplerin başında gelir.
Güzelim yurdumuz insanı pek damıtılmış ve arınmış duygularla gidiyor Kutsal topraklara. O kadar saf duygular ki Medine'den ayrılıp Mekke'ye giderken otobüste şöyle demişti bir umrecimiz.
-Hocam Medine'ye varamadım ilahisini söyler misiniz?
- Ya hu hacı teyze Medineye vardık şimdi de ayrılıyoruz.
- Olsun hocam, biz bu ilahiyi seviyoruz siz yine de söyleyin.
Bizim insanımızın çoğunda bu duygular var. Ve yine çoğunda; Ya Rabbi varsın, birsin, buraya neden geldiğimi bilirsin duygusu da.
Hacılarımız ve umrecilerimiz orada Kâbe'yi görüyor. Kâbe'yi ilk gördüğünde yapacağı duayı çoğu zaman memleketinden hazır ediyor ama Kâbe'yi görünce her şeyi unutuyor. Altınoluğun Türkiye'ye baktığını öğreniyor. Haceru'l-esvede dokunmanın mümkün olmadığını görünce ve hicr-i İsmail'de namaz kılmanın Kâbe'nin içinde namaz kılmak gibi olduğunu öğrenince hiç olmazsa iki rekât namazı orada kılayım diye canhıraşâne mücadele ediyor. Safa ile Merve'yi ilk gidenler kitaplarda yazıldığı şekliyle iki tepe diye tahayyül edebilirler fakat iki tepenin yerinde yeller estiğini görünce bazı şeylerin kitaplarda yazıldığı gibi olmadığını bihakkın tecrübe ederler.  
Zemzem, Hira, Sevr, Arafat, Müzdelife, Mina, Cemerat, Medine, Uhut, yeşil kubbe, ravza, Medine müzesi ve Osmanlı'dan kalma sembolik de olsa tren garı. Bunların her biri ve daha fazlası Rahmanın misafirlerinin hafızalarında ayrı ayrı hatıralar bırakır. Bütün bunları tek tek anlatacak değiliz. Bir hususa daha değinip geçelim. Medine'de şahit olduğum ve herkesin şahit olabileceği bir şey. Pazartesi ve Perşembe günleri oruç tutup iftarını Mescid-i Nebevide açan mü'minler bir, ikincisi de yine mescitte ellerinde hadis kitapları özellikle de Müslim olan ve Sünnete sıkı sıkıya bağlı olduklarını düşündüğüm gayet temiz giyimli ve kibar insanlar.
Yazının başından buraya kadar yazdığım şeyler Azer'in oğlu İbrahim ve onun oğlu İsmaille yaptıkları yeryüzündeki ilk ev Kâbe'nin çatısı altında zikredebileceğim hususlardır. Birinci Arabistan Kabe'nin Arabistan'ı. Sade, mütevazi ve yetim. Bu meyanda ne söylense azdır.
Petrol
Bahsedeceğim ikinci Arabistan petrolün Arabistan'ı. Petrolün Arabistanı'nın sembolik temsilcisi ise hemen Kâbe'nin yanı başında bulunan saat kulesi de denilen Zemzem Tower. Öyle ki en az Kâbe kadar fotoğrafı çekiliyor desem yalan olmaz.
 Cidde'den Mekke'ye gelirken yanılmıyorsam bir noktada şöyle yazıyordu. Gâvurlar giremez. Belki o cümlenin altına şöyle bir cümle de yazılsa yerinde olur. Gavurlar giremez ama gavur malları girebilir. Saat kulesinin saatinden tutun da bütün arabalar ve elektronik eşyalar. Made in China o kadar piyasayı istila etmiş ki Kabe'nin örtüsünü kıvırıp altına bakmaya korktum orda da yazıyordur diye.
Zemzem Tower o kadar kibirli ve vurdumduymaz ki ayaklarının altında karınca gibi çalışan insanların farkında bile değil. Farkında olsaydı Kâbe'de çalışan temizlikçiler dilenir miydi?
Hadis kitabı Müslim'de bir hadis geçiyor: 'Köle ve hizmetçilerinize yediğinizden yedirin ve giydiğinizden giydirin.'
Kabe'de ve Mescid-i Nebevi'de çalışan işçiler özellikle bizim Türkleri gördüklerinde gözlerinin içine bakarak selam veriyorlar ve sadaka istiyorlar. Allah var bizim Türkiye'den giden hacılarımız da yardımlarını esirgemiyor. Yeri gelmişken bir şey söylememe izin verin: bu milletin genlerine şefkat tohumu ekilmiş.
Hicaz Dünya Müslümanlarının akın akın geldiği yer. Dolayısıyla müthiş bir döviz girdisi, bu bir. İki, müthiş bir petrol. Üç, Peygamber'in yukarıdaki hadisi ve dört, Mekke'nin Medine'nin dilencileri. Gerisini varın siz düşünün.
Suudi Kralı Faysal bin Abdülaziz 1970'lerde petrol ambargosunu başlatırken şöyle demiş: Biz ve atalarımız hurma ve deve sütüyle yaşadık; yine öyle yaşayacağız!
Doğrusu etkileyici bir cümle fakat gelinen noktada bu cümleyi şöyle değiştirebiliriz: zemzemsiz belki, petrolsüz asla. Biraz daha sulandıralım: susuzluk hiçbir şey, petrol her şey.
Türkiye'ye dönmemize birkaç gün kala akşam namazında Kâbe imamı amenerrasulu'yu okudu. Doğrusu etkili bir okuyuştu. Özellikle 'fensurna alal kavmil kafirin'i vurgulayarak okudu. Allah kabul etsin. İmam o ayetleri okurken ne düşündü çok merak ediyorum. Acaba bilmem kaç milyon dolara alınan silahları kavmil kafirine karşı kullanılmasını mı düşündü? Ya da namazda İranlılar yoktu, iki yıldır da umreye gelemiyorlar. İranlıları düşünmüş olabilir mi imam? Allah bilir. Belki de hiçbir şey düşünmemiştir.
Petrolle ilgili son söz. Bir gün Araplar petrolün içilmeyen bir şey olduğunu anlayacaklar.
Üçüncü Arabistan
Bu üçüncü Arabistan'ı neyin temsil ettiğini çözemediğim için adına üçüncü Arabistan dedim. Bu üçüncü Arabistan Mekke'de ve Medine'de biraz olmakla beraber daha çok Riyad'da, Taif'te, Cidde'de. Orada yıllardır çalışan insanlarımızın anlattıklarına ve arka sokaklardan edindiğim kanaate göre gerçek Arabistan diyebileceğimiz bu üçüncü Arabistan'ın hali iç açıcı değil. Sadece duyduklarımdan bir tanesini paylaşmak istiyorum. Riyad'da okuyan bir öğrenciye oradaki yaşantıyı, gençlerin durumunu vesaire sordum. Dedi ki; Hocam biz Türkiye'de gençlik batmış, bitmiş, mahvolmuş diyoruz ya, siz buradaki gençleri görseniz Türkiye'deki gençlere salavat okursunuz. Dinlediklerimin en masumu bu.
Ve bir teşekkür. Memleketimizden ayrılıp tekrar memleketimize dönene kadar Diyanetin ortaya koyduğu performans her takdirin fevkindeydi. Geliş ve gidişlerde Türk Hava Yollarıyla uçtuk. Hizmetleriyle, tavırlarıyla yıldızlı pekiyi aldılar. Allah devletimize zeval vermesin.

Bu yazı 1255 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum