Yaşar ATLI

Yaşar ATLI


Hızır

10 Haziran 2017 - 19:52

Çok sevdiğim bir hocam şöyle bir kıssa anlatmıştı. Adamın biri Hızır aleyhisselamı görmeyi çok istiyormuş. Yana-yakıla onu arıyormuş, aklı, fikri hep Hızırdaymış. Bir gün yolda güngörmüş birine benzettiği bir adama rastlamış ve
- Yahu birader sana bir şey soracağım demiş. Ben Hızır'ı çok merak ediyorum, acaba sen onu gördün mü, gördüysen bana tarif eder misin, demiş. Adam da hay hay demiş.
- Bak şimdi, sana anlatacağım şeylere dikkat et. Hızır yerden taşı alır, avucunun içinde ufalar ufalar un haline getirir.
Adam bunu anlatırken uygulamalı anlatıyormuş. Adam elindeki taşı ufaladıktan sonra sormuş Hızır'ı merak eden adama; şimdi anladın mı Hızır'ın vasıflarını, güzelce aklına koydun mu?
- Allah razı olsun efendim, Allah razı olsu efendim, mıh gibi aklıma çaktım, sayenizde Hızır'ı görünce tanıyacağım. Ohh! şükürler olsun.
Muhterem okuyucu! Sen de Hızır'ın vasfını öğrendiysen aşağıdaki kıssayı da okumadan duramazsın.
Evvel zaman içinde bir Padişah Hızır'a merak sarmış, onu görmek istemiş ve ferman buyurmuş; Hızır'ı gösterecek biri tiz buluna. Ulaklar, ferman padişahındır deyip yola revan olmuşlar.
Ulaklar az gitmişler uz gitmişler nihayetinde bir dağın ardında bir derenin kenarında bir pîri faniye rastlamışlar. Bizim ihtiyar Padişahın fermanından haberdar edilince şöyle bir sakalını sıvazlamış, gözlerini yere dikmiş, bir müddet düşündükten sonra; bana kırk gün mühlet verin, demiş. İhtiyara kırk gün süre verilmiş ve bu esnada Padişah ihtiyara ve ailesine birçok hediyelerde bulunmuş. İhtiyar da yapılan yardımların bir kısmını etrafındaki yoksullara dağıtmış hem de kırk gün padişahlar gibi yaşamış. Kırk birinci günün sabahı padişahın askerleri kapıya dayanmış, hadi gidiyoruz demişler.
Yolda giderlerken yanlarına bir derviş takılmış ve
— Ben de sizinle geleyim ve sarayı bir kez olsun göreyim, demiş. İhtiyar da rıza gösterince askerler de kerhen kabul etmişler ve hep beraber huzura varmışlar.
Padişah ihtiyara bakmış; ihtiyar padişaha bakmış. Ortada Hızır mızır yok. Bizim ihtiyar süklüm büklüm. Padişah büyük vezirine dönmüş ve söyle bakalım vezir efendi, bu ihtiyara ne ceza verelim?
— Hünkârım, bu adamı kırk katırın kuyruğuna bağlayıp sürükletelim.
— Aslına huuu... Nesline huuu!.. diye bir ses duyulmuş ihtiyarın yanına takılıp gelen fakir dervişten. Sultan sesini çıkarmamış ve ortanca vezirine sormuş:
— Söyle bre bu herife ne yapalım?
—Hükümdarım bu adamın derisini yüzüp içine saman dolduralım
— Aslına huuu... Nesline huuu!.. demiş yine fakir. Padişah sert sert bakmış fakat yine bir şey dememiş. Sonra aynı soruyu küçük vezire sormuş.
— Yüce sultanım. Bu ihtiyar zaten ömrünün sonuna yaklaşmış. Belki de mecbur kaldığı için yalana tevessül etmiş. Hem aldığı hediyelerin bir kısmını fakirlere dağıtmış. Uygun görürseniz affedelim efendim.
— Aslına huuu... Nesline huuu!.. demiş yine derviş. Padişah bu defa dayanamamış:
— Bre densiz sen kimsin ve niçin hep aynı şeyi söyleyip durmaktasın? Padişah huzurunda bu ne cürettir böyle?
Derviş:
— Padişahım! Senin büyük vezirinin babası katırcı idi, onun için ihtiyarı katırlara sürükletmek istedi. İkinci vezirin babası yorgancı idi yorgan yastık, yatak yüzlerine yün doldururdu. O da babasına çekti. Şu küçük vezire gelince onun babası da vezirdi o da soyuna çekti, büyüklüğünü gösterdi çünkü babasından da öyle görmüştü. Hepsinin sözleri, asıllarını göstermekte, ben de o sebepten "Aslına huuu, nesline huuu!" diyorum.
Padişah iyice meraklanmış, bu fakirin bütün bunları nereden bildiğini sormuş:
— Peki derviş sen kimsin?
— Ya siz, bugün kimi bekliyordunuz padişahım?
Sonra da önce küçük veziri, ardından kendini işaret ederek,
— İşte vezir, işte Hızır!... deyip ortadan kayboluvermiş.

Bu yazı 1314 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum