Aydın kimdir? Aydınlanmış olandır. Görevi nedir? Aydınlatmaktır.
Aydın kimdir?
Kant’ın tabirini kullanırsak aklını kullanma cüreti gösterendir. Bana göre bu cümledeki sihirli kelime akıl değil cürettir.
Aydın kimdir?
Çok okuyan mı, çok gezen mi, prof mu, arif mi, ne kadar harc-ı alem mesele varsa üzerinde düşünen mi? Kendine lazım olan, olmayan her şeye maydanoz olan mı? Bilgisi olmadığı halde her meselede fikir beyan eden bir zıpçıktı mı? Fildişi kulesinde oturan bir gamlı baykuş mu? Bir yabancı mı? Ait olduğu toplumu ve değerleri yadsıyan bir heretik mi? Ezberleri olan ve bunları mütemadiyen tekrarlayan bir kesin inanlı mı?
Aydın bir korkak mı, pısırık mı veya lafını uşaktan gözünü budaktan sakınmayan bir gözü kara mı? Ya da idare-i maslahat kabilinden her kılığa girebilen bir bukalemun mu? “Kış Uykusu” filmindeki Aydın karakteri pısırık bir aydındı. Biraz da kelimelerin zehirlediği bir adam. O kadar zehirlenmiş ki hayatı ıskalamış. Aydınlar hayatın acemisidir. Hep iğreti hep kenarda dururlar. Kelimelerden bir dünya kurarlar. Daha önceki notlarımda bilge (yani aydın), yaşama sanatını bilendir diye bir not almışım. Öyle midir emin değilim. Tanpınar’dan ödünç alarak kelimelerin zehirlediği dedim. Peki, zehirlenen zehirlemez mi etrafını. Zehirlenen ve zehirleyen bu mahluku çabucak itlaf mı etmeli öyleyse.
Cemil Meriç, Mağaradakiler’de “her aydın bir put kırıcıdır, bir put yıkıcı ve bir put yapıcı.” diyor. Platon, mağara alegorisi kullanarak aydınlanmak için mağaradan çıkmak gerektiğini yazar.
Gördüğünüz gibi ‘aydın’ı istediğimiz kadar aydınlatmaya çalışalım hep bir tarafı karanlık kalıyor. O halde her aydın yarı aydındır diyebilir miyiz? Her aydın yarı aydındır. Tıpkı bu dünya gibi. Ne de olsa aydın da bu dünyalıdır. Eh! Aydın da dünyasına çekmiş çok mu? Hatta aydınlık için şöyle bir tanım yapabiliriz. Aydınlık, karanlık olmayandır. Ne demişti eskiler. Eşya zıddıyla zahir olur.
Aydının herhangi bir görevi var mıdır? Rahmetli Yurdun abiye bir keresinde aydının herhangi bir görevi var mıdır diye sormuştum. O da sinirlenerek herhangi bir görevi mörevi yoktur demişti. Benim gözümde Yurdun abi nevi şahsına münhasır bir aydındı ve en bariz vasfı ne idi diye düşünüyorum, toplumun her kesimiyle diyalog kurabilmesiydi. (her aydın nevi şahsına münhasırdır zaten) Toplumun böyle insanlara ihtiyacı var. Birleştirici, çimento görevi gören insanlara. Fakat aydın bunu bilinçli yapmaz; varlığıyla, duruşuyla yapar. Bir mum gibi aydınlatırken tükenen, tükendiğinin farkına varmayan.
Aydının gerçekten hiçbir sorumluluğu yok mudur? Titanik filminde gemi batıyorken bile müzisyenler çalmaya devam ediyor. Rivayete göre İstanbul fethedilirken Bizanslı din adamları meleklerin cinsiyetini tartışıyormuş. Yukarda ben cüretin siz de aklın altını çizdiniz. İkisi de değil, ikisini de geçtim. Aydının vicdanı var mı, duyguları, haysiyeti, utanması, göz yaşı, merhameti. Haydi erenler, dünyayı yeterince anladık azıcık da değiştirelim diyen adam sizce ne kadar haklı. Mesela Don Kişot sizin kahramanınız olabilir mi? Yalın kılıç düşüp ortaya düşmanlarla savaşan, daha da olmadı düşman yaratıp düşman niyetine yel değirmenleriyle savaşan. Ama unutmayın Don Kişot, kahramanlığının yarısını Sanço Panço’ya borçludur. (her aydın bir don kişottur. Bilerek küçük yazdım. İsmini zikrederken bile yüzünüzde müstehzi bir ifade peyda oldu değil mi? Alaya alınmış, gururu kırılmış, bir rüyaya ömrünü vermiş, nasırlaşmış, helak olmuş. Aydının kaderi bu!)
Belki de aydın, münhasıran bir sınıfı ifade etmekten ziyade bir bakış açısına sahip olmayı ifade ediyordur. Ve bu bakış açısı kendinden farklı en az bir bakış açısını gerektiriyor. Eskilerin müsademeyi efkâr dedikleri bu hususa en çok sosyal medyada şahit olduğumu söylemeliyim. Farklı disiplinlerden gelen insanların bir meseleye bakışları bazen beni o kadar hayrete düşürüyor ki anlatamam. Allah Allah şimdiye kadar nasıl da böyle düşünememişim diyorum kendi kendime.
Aydını aramak için çok mu uzaklara gittik ne. Eşeği bol bir köyde bir semer ustası da aydın sayılmaz mı? Düşünün, dünyanın en âlim insanısınız. Arabanızla konferans vermeye gidiyorsunuz. İnsanlara entelektüel nasihatlerde bulunacak, biraz esip gürleyecek en nihayetinde de hepiniz cahilsiniz deyip eve yollayacaksınız. Fakat o da ne? Arabanız teklemeye başladı ve yolun ortasında kalakaldınız, arabadan da anlamıyorsunuz. Öteden birisi geldi ve size yardım etti, arabanızı tamir etti. Üstelik para da almadı. Az önce kafanızda tasarladığınız şeyleri yine de konferansta anlatır mısınız? Anlatmazsanız size aydın denir mi anlatırsanız size insan denir mi?
Bu işin ortası yok. Aslında aydın da yok aydınlar var. Sosyal aydın, yabancı aydın, organik aydın, satılmış aydın, komprador aydın, kızıl aydın, yeşil aydın, beyaz aydın, siyah aydın, bizim aydın, sizin aydın, aydıncık, yarı aydın, alaca aydın, düz aydın, boz aydın, apaydın, aydan aydın, göz aydın. Aydın pazarı kuruldu, seç abla ne alırsan 15 TL. Ama ben bu aydınlar içinde “alaca aydın” tabirini tuttum. Ne de olsa tam aydınlatamadık aydınımızı.
Peki, kırk birinci kez tekrar soralım: Kimdir aydın denen bu uzaylı?
YORUMLAR