Prof.Dr.Süleyman Sami İLKER

Prof.Dr.Süleyman Sami İLKER

ssamiilker@gmail.com

Cömertlikten de Öte Bir Şey

29 Temmuz 2022 - 16:25 - Güncelleme: 29 Temmuz 2022 - 16:26

(Türk Milleti Dünyanın Vicdanı ve Merhametin Timsalidir)
Bayram haftası iki farklı yönde tarla ve köy ziyaretlerim oldu. Kardeşimin dünürü, Ramazan beyin tarlasındaki sebze bahçesi ile ceviz bahçesini göreceğiz. Sebzeleri oğlu, gelini ve kardeşim için dikmiş, sulamış, çapalamış, yetiştirmiş. Karşılığı sevgi.
Bu arada genç cevizlerin arasına dikilmiş beş altı dönüm kadar kavun bostanı dikkatimi çekti. Toprak çok güzel ve verimli. Ramazan bey bunları satıyor mu diye soruyorum kardeşime. Hayır hiç satmaz, diyor. Kısmen bilmeme rağmen, tamamının gelene gidene, komşulara, akrabalara dağıtılması, hediye edilmesi ne demek. Yakıt, zaman, para, bedenen emek. "Ballar balını buldum, kovanım yağma olsun" diyen Yunus cömertliğinde insanlarımız halen yaşıyor bu topraklarda.
Önce Dereçiftlik köyündeki ortaokul arkadaşım Fehim'i ziyarete gittim. Defalarca aradı çünkü. Kayısılar olmuş, bizim için bekletiyormuş. Çok vefalıdır. Toplayıp hazır ettiği 30-35 kilo kadar kayısının 20 kilosunu verdi, onca yeter dememe rağmen. Nasıl değerlendirirsen değerlendir, kime verirsen ver. Ama kompostosu, kurutursanız hoşafı güzel olur. İsterseniz reçelini yapın veya kaynatıp pestil yapın, demeyi ihmal etmedi. Birbuçuk saatlik çay ve sohbetten mutlu ayrıldık ikimiz de. Ortaokul mezunu, geçmişte hayvancılık da yapan çiftçi arkadaşıma biz de boş gitmedik tabii ki. Kitap vs. Çünkü okumayı çok sever; ilçe kütüphanesinin en sıkı müşterilerindendir.
Oradan ayrılıp, Kayacık üzerinden Karaağaç köyüne ulaşıyorum. Burası Karakeçili aşiretine bağlı bir Yörük köyü. Etraf yoğun çam ormanı ve arazi çok engebeli. Üzerinde yangın kulesinin de bulunduğu Kayacık tepesinin 3,5 km güney batısında. Köyü geçiyorum bir kilometre kadar. Yolda beni Yorgancı Halil Bey karşılıyor. Bu köyden. Uzun yıllar Gördes'te yorgan dikerek hayatını ve evinin geçimini iğnenin ucuyla kazanmış, şimdi emekli bir insan. Çalışkan, sabırlı, şükreden, fakirliğin ne olduğunu çocukluğundan bu yana hep bilen, ama hiç şikayet etmeyen bir insan. 71 yaşında. Bozuk toprak köy/tarla yolundan küçük ama muntazam, bakımlı, temiz tarla evine ulaşıyoruz. Bakımsız yola arabamı sokmayayım diye, bir kenara aracımı bırakıp, onunkine geçerek bu son noktaya varıyoruz.
Kuvvetli rüzgâr alan bu yerin bahçesinde neler yok ki. Aklınıza gelen her çeşit sebze. Bir kenarda 200 ton su alan, içine sazan balıkları atılmış, bir damla sulama havuzu. Masmavi. Elma, armut, kiraz, kayısı, erik, dut, ceviz, zeytin. Yok yok adeta. Tarla on dönüm kadar. Tarla evi, "kaş" adı verilen tarlanın en yüksek yerinde. Yanında bir dönüm kadar alan düz hale getirilmiş ve sebze bahçesi. Kenarlarda güller ve diğer çiçekler. Bütün ceviz, meyve, zeytinler bu çok dik yamaç tarlada. Çok bakımlı, düzenli sulanıyor ve emek yoğun bir iş alanı. Tarlanın en alçak yeri ile bulunduğumuz alanın irtifa farkı, seksen doksan metreden az değil.
Üzerinde hiç kirazı kalmamış ağacı göstererek, bak diyor. Bu kiraz çok iyi bir cinstir. Üzeri kiraz dolu idi. İki gün bir işimiz oldu, gelemedik. Geldik baktık ki üzerinde bir tane kiraz kalmamış. Herhalde birileri gelip, izinsiz toplamış, yani çalınmış diyeceğini beklerken; kuşlar tamamını yemişler demez mi. Hay Allah, dedim. Ama, o sözüne şöyle devam etti. Şu düzlüğe önümüzdeki yıl, üç dört tane daha kiraz dikeceğim, inşallah. "Yazık, kuşlara yetmemiş." Önce şaka sandım, ama değil. "Buralar çam ormanı, çok da kuş var. Yiyecek sıkıntısı çekiyorlar." Ağzım açık kalıyor.
Bu konuyu biraz sürdürüyorum. Bu bana herhalde babamdan geçmiş diyor. Babam tarlanın en çukur bölgesine üzüm dikmiş, epeyce. Biz pek ilgilenemedik. Biraz yabanileşmişler, ama üzümü oluyor. Bir gün oraya yaklaşınca bir karatavuk sürüsü havalandı. Dedim, babam bunlar için dikmiş bu üzümleri. Sevabı sürüyor. Ben de aynı yoldayım. Biz diyor, ne kadar yeriz ki. Eş, dost, komşu, akrabalar, insanlar ve hayvanlar için bunca emek. Bu işleri çok seviyorum, diyor.
“Çocukluğum burada geçti. Keçilerimiz var, onları güdüyordum. Gördüğunüz gibi arazi çok az. Meyve falan da yoktu o zamanlar. Okula yürüyerek Kayacık'a giderdik. Sonra burada açıldı. Kayacık'ta meyve var, canımız çekse de isteyemeyiz, para da yok. Bütün bunlar beni, gelen geçen yesin diye, meyve yetiştirmeye yöneltti” diye anlatıyor.
Çay ve diğer ikramlar; "çifte kuvvet" dahil. Bir tabağa lokumlar ve bisküviler konmuş. İki bisküvi arasına lokumu sıkıştırırsınız, olur size çifte kuvvet. Biz ona "kıstırma" deriz, diyor Halil bey. Bizim de küçük hediyelerimiz olacak. Kitap dahil. Torunum çok okur, diyor. Ona vereceğim bunları. Seviniyoruz. Yine iki saate yakın muhabbetten sonra, veda için izin istiyorum. Önümüzdeki ay gelin. Sebzeler, meyveler o zaman çok olur; kiraz, kayısı yeni bitti, diyorlar biraz mahcubiyetle.
Bu arada eşi Nesrin Hanım, annem tarafından akrabamız olur. Dayı kızı, teyze kızı şeklinde. (Ben pek kuzen -cousin/kazın diye okunur- dememeyi tercih ederim) Annemi sağlığında bayramlarda, cumalarda hep ararlar, ziyaret ederlerdi. Bu ziyaretim de biraz annemin mirasına, mazisine bir vefa. Onlar da, biz de çok memnun ayrılıyoruz tarla evinden, birbirimizden. Nesrin kardeşim, ilk turfanda sebzelerden bir torba hazırlamış o kısa zamanda.
Arabamın olduğu yere yaklaşırken, karşıdan 10-12 yaşlarında bir kız, iki büyükbaş hayvanı önüne katmış, yayıma götürüyor. Halil Bey, “bu kız muhtarın kızı. Çok çalışkandır” diyor. Öndekini geçtik ama arkadaki genç hayvan, geri dönüp kaçmaya başladı. Biz durduk. Kızın annesi arkadan geliyor. O çevirdi hayvanı. Kız çalışkan olur da, biz bu fırsatı kaçırır mıyız. Arabamdaki kitaplardan dördünü, kıza verilmek üzere emanet ettim Halil ağabeye. O da hemen hanım kıza ses ve işaretle beklemesini söyledi bağırarak, ıslıkla. Aldı, baktı, sevinmiş olmalı ki, el salladı. Vedalaştık.
Son sözümü başlıkta söylemiştim.
Selam ve saygılarımla.

Bu yazı 574 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 1 Yorum
  • İsmail Barutçular
    1 yıl önce
    Yüreğinize sağlık öğretmenim, yine her zamanki gibi gönlümüzü hoş ettiniz. Saygılarımla.