Candan bir arkadaşınız var mı şöyle dost diyebileceğimiz?
Varsa çok şanslısınız demektir. Sırtınızı rahatlıkla dönebileceğiniz, sizi, sizden iyi tanıyan, yanında rahat bir şekilde içinizi döktüğünüz arkadaşınız, kardeş gibi hatta kardeşten öte. Kan bağınız olmasa da kardeş yerine koyabileceğiniz dostunuz. Kardeş zorunlu kardeşlik ama dost sizin seçtiğiniz kardeş olacaktır.
Şimdi durup dururken neden dostlukla ilgili bir yazı yazmak istedim. Anlatayım. Günümüzde sanal dünyanın hüküm sürdüğü şu zamanlarda gerçek bir dostun kıymetini anlamak ve bilmek için. Sanal dünyada sevincini, üzüntünü paylaşıyorsun; çok içten yorum yazanlar olduğu gibi bunu beğenmeyenler, eleştirenler de olabiliyor.
Teknolojinin buz gibi soğuk ortamında ne kulağa hoş gelen bir ses ne de karşınızda sizin gözlerinize bakan tatlı bir gülümseyiş var. İnanın yaşadığımız şu kısacık hayatta gerçekten her insanın konuşup içini dökebileceği birine ihtiyacı vardır. Eğer böyle biri yoksa hayatınızda konuşamamaktan, üzüntü ya da sevinçlerinizi paylaşamamaktan sorunlar yaşayabilirsiniz. Öyle dost kişisinin sayısının çok olmasına da gerek yoktur. Bir ya da iki kişi olması yeterlidir.
Ben, dostun yeri geldiğinde bir psikolog görevi yaptığını düşünürüm çoğu zaman. Belki bunu kabul etmeyenler olabilir ama düşünsenize hayatınızda olup bitenleri rahatlıkla dostunuza anlatıyorsunuz, o da size anlatıyor, birbirinize çözümler sunuyorsunuz. Çözümlerin artılarını, eksilerini birlikte değerlendiriyorsunuz. Ona güveniyorsunuz. Size karşı dürüst olduğunu biliyorsunuz. Asla şüphe etmiyorsunuz. Aslında birbirinize ayna görevi yapıyorsunuz. Aynaya baktığınızda kendinizi en saf haliyle gördüğünüz gibi ona baktığınızda da kendinizi görebilirsiniz. Belki içinizden böyle bir dostu bulabilmenin çok zor olduğunu söylüyorsunuz şu anda.
Evet, gerçekten çok zor ama insan sosyal bir varlıktır. Çevremizde mutlaka bizi anlayan birileri çıkacaktır. Tabii ki önümüze gelen herkese dost gözüyle bakmak doğru değildir. Böyle ortamlarda mutlaka birbirinizi sınamalar olacaktır. Bir kere dost denen kişi sırdaş olmalıdır. Tabii bu, karşılıklı olmalı. Hep karşıdan bazı özellikleri beklemek olmaz. Birbirinize anlatılan özel durumlar başkalarına asla söylenmemelidir. Dostunuz sizi iyi tanımalı, sesinizin tonundan, bakışınızdan iyi olup olmadığınızı anlayabilmeli. Aynı şekilde siz de öyle olmalısınız. Her gün görüşmek değildir benim anlattığım dostluk. Aradan zaman geçse bile görüşmesen de kaldığın yerden devam edebilmektir. Birbirini anlaması, teselli etmesi, birlikte ağlaması, gülmesi, mutlu olması. Acının azaltılması, sevincin çoğaltılması… Ne mutlu böyle dostu olanlara.
Gerçek bir dostun olması hayatın bize verdiği en güzel armağandır. Öyle kolayca bulunmuyor tabii ki dostum diyebileceğiniz kişiler. Zor bir anımızda daha çok ortaya çıkıyor böyle ilişkiler. Karşımızdakinin samimiyetini yürekten hissettiysek böyle bir dostluğun temelleri atılabilir. İyi duygularla başlayan bu ilişkide, dostumuzu kaybetmekten korkabiliriz. Yeri geldiğinde birbirimizi eleştirebiliriz. Bize yapılan eleştiriler canımızı sıksa da bunların kötü bir amaçla söylenmediğini biliriz. Çünkü bizim iyiliğimiz için söylenmiştir o sözler. Ha bir de dostlarımızın kusurları olmayacak mı?
Aklıma hemen Mevlana’nın söylediği bir söz geliyor:”Kusursuz dost arayan dostsuz kalır.” İşte dostlarımızı kusurlarıyla, eksikleriyle sevmeliyiz. Saygı duymalıyız. Dostumuz varsa kıymetini bilmeliyiz. Çünkü dostluk her insana nasip olmayacak hazinelerden biridir.
YORUMLAR