Reklam
Reklam
Yaşar ATLI

Yaşar ATLI


Kadızadeliler Sivasiler Çekişmesi

07 Şubat 2020 - 18:12

1716 yılında vefat eden tarihçi Naima, Kadızadeliler-Sivasîler çekişmesini ele alırken söze şöyle başlar: 'Malûm ola ki, sofiye mesleğinde olan tarikat erbabı ile bilginler arasında olan kavga ve münakaşa çok eski olup, dört halife devrinden beri geçmiş devletler Bağdat, Basra ve diğer şehirlerde nice defa kavga ve konuşmaları kanlı hâdiselere sebep olacak şekle geldiği tarih kitaplarında yazılıdır.'
XVII. yüzyılın en dikkat çekici tarafı tasavvuf ehline karşı hasım, kendilerine 'Kadızadeler' veya 'Fakılar' denilen bir gurubun ortaya çıkması olmuştur. Bu sınıf tasavvuf ehline karşı aşırı düşmanlık gösteren birkaç vaizden oluşmakla birlikle, bazı saray mensuplarının vaizleri tutması neticesinde tekkelerin basılması, bazı şeyhlerin ölümle tehdit edilmesi gibi çirkin hadiseler vuku bulmuştur. Bu mücadele karşısında mutasavvıflar da işi fiilî bir eyleme dönüştürmeden kendilerini sözlü ve yazılı olarak savunmuşlardır. Bunlar arasında yüzyıl boyunca her iki taraftan da birer ismin sahneye çıktığına şahit olmaktayız. Bunlardan Kadızade Mehmed Efendi'nin karşısında Şeyh Abdülmecîd Sivasî Efendi yer almıştır.
Yüzyılın ortalarında Kadızâdelilerden Üstüvânî Mehmed Efendi ile karşısında Abdulehad Nûri Efendi, asrın sonunda da Kadızâde muakkiblerinden Vâni Efendi ile sûfiyyeden Niyazî Mısri Efendi üstlenmişlerdir.
Her iki taraf arasında çekişmeye sebep olan bazı bahisler Naima tarihinde şöylece sıralanır:
1 — Eşyanın hakayıkından bahseden aklî veya riyazi (matematik) ilimlerle meşgul olmaktan menolunmak bahsi,
2 — Hızır Aleyhisselamın hayatı bahsi,
3 — Güzel sesle okumağı caiz görmeme bahsi,
4 — Tarikat ashabının raksı (oyunu) ve devri (dönmesi) bahsi,
5 — Tasliye (Sallallâhu aleyhi vesellem diye dua etmek) ve tarziye (Radıyallâhu anh diye dua etmek) bahisleri,
6 — Tütünün ve kahvenin ve diğer sonradan çıkmaların helal veya haram olması bahsi,
7 — Resul-ü Ekrem sallallâhu aleyhi vesellem efendimizin ana ve babaları bahsi,
8 — Firavunun imanla gidip gitmediği bahsi,
9 — Şeyh Muhiddin-i Arabî kuddise sırruhû hakkında olan anlaşmazlığı bahsi,
10 — Yezid'e lânet bahsi,
11 — Bidat bahsi,
12 — Kabir ziyareti bahsi,
13 — Cemaatle nafile, Regaip, Berat ve Kadir namazları kılınmak bahisleri,
14 — Büyüklerin elini, ayağını, eteğini öpmek ve selâm almakta eğilmek bahsi,
15 — Şeriatın emirlerini ve yasaklarını bildirme bahsi,
16 — Rüşvet bahsi.
İnsan bu hususları okuduğu zaman hayret ediyor. Yahu bazı şeyler dört asırdır tartışılıyor da bir sonuca bağlanamamış. Şabanoğlu Şaban filminde bir sahne var. Karadenizli rolünde oynayan birine ismini soruyorlar, o da işin evveliyatına gidiyor. Ben doğduğum zaman bizimkiler ihtilaf etmişler. Kimi Hızır olsun, kimi Yunis olsun demiş. Hızır idi Yunis idi, Hızır idi Yunis idi, anam demiş Hızır, babam demiş Yunis.
İhtilaf rahmettir derler ama yeri gelmiş ihtilaf zahmete dönüştürülmüş.
1657 yılında vefat eden Kâtip Çelebi, Mizanu'l-Hakk isimli eserinde bu kavga hakkında aynen şunları yazmış.
'Nice yıllar bu tutumla iki şeyh arasında dedikodu sürünüp boşuna tartışmadan iki bölüğün arasına büyük nefret ve düşmanlık girdi. Şeyhlerin çoğu da iki bölüğe ayrılıp birer tarafı tuttular. İçlerinde akıllı olanlar, bu iş taassuptan doğma bir kuru kavgadır. Muhammed (Tanrının salât ve selâmı üzerine olsun) ümmetiyiz ve din kardaşıyız, ne Sivasî'den beratımız, ne Kadızâde'den hüccetimiz vardır. Onlar iki bilgili ve dubaracı şeyh idi, birbirlerine karşı olmakla ün yapıp padişahın malûmu oldular. Ve bu bahane ile iş görüp dünyadan murad aldılar. Ahmaklık edip bizim onların davasını sürüp gitmemiz nedendir? Bundan biz zarardan başka nesne elde edemeyiz, diye karışmadılar. Ama ahmaklar ısrar edip iki tarafta onlar gibi ün yapmak umuduyla bazı davalara yapıştılar. Kürsülerde birbirlerine taşlatıp lâf sokarak, dil ile yaptıkları karşılaşma, kılıç ve süngü ile savaşa yol açmaya yaklaşınca saltanat tarafından kimilerinin sürgünle kulaklarını çekmek gerekip terbiyelerini vermek lâzım geldi.'
En ufak bir meselede bile hücuma kalkmak dinimizi değil kinimizi arttırır. Bu da ihtilafı derinleştirmekten başka bir işe yaramaz. Fakat görünen o ki Kadızâdeliler-Sivasîler kavgası devam ediyor. En ufak bir meselede tartışmaların dozuna ve düzeyine göz atmak, bize bu kavganın devam ettiğini ve bundan sonra da devam edeceğini gösteriyor.
Tolstoy anlatıyor: Bir Yahudi ile bir Hıristiyan arasında geçen ünlü bir hikâye vardır. Hristiyan'ın biri bir Yahudi ile tartışırken, rakibinin ipe sapa gelmez sözlerine cevap olarak Yahudi'nin kel kafasına şak! diye şamarı indirir ve sonra sorar: 'Sesin çıkmasını sağlayan şey, senin kafan mıdır, yoksa benim elim midir?'
Bu hikâyeyi daha da Türkçeleştirebiliriz: Tavuk mu yumurtadan çıkmıştır, yumurta mı tavuktan çıkmıştır?
Demem o ki ihtilaf olacaktır olmasına ama ihtilafın da bir insafı, bir vicdanı, bir ahlakı olmalı ya Huu!

Bu yazı 1612 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum