Pek çok kimse kendisi hastalanmadan veya sevdiği bir yakınının başına ciddi bir sağlık sorunu gelmeden kitap veya kaynak arayışına girmiyor. Merak etmiyor veya umursamıyor. Uzun yıllardır hekimlik mesleğinin içinde oluşum, gördüğümüz binlerce örnek, hatta yakın uzak akrabalardaki canlı şahit oluşlarımız dolayısıyla “Sahile vuran deniz yıldızlarını kurtarmaya çalışan adam gibi” ne yapabilirsem kȃrdır inancı ile bildiklerimi, tecrübelerimi gençlerle, öğrencilerle ve hastalarla paylaşmaya devam ediyorum. “Hasta Etmeyen Beslenme” adı altında verdiğim seminerleri Tıp öğrencileri kesinlikle dikkat ve merakla dinliyor, istifade ediyorlar. Amacım farkında olma, bilinçli olma hali yaratmak, konuya ilgilerini yöneltmek. Lise düzeyinde verdiğim seminerlerde yorgun ve uyuklayanlar olsa da yine dikkatle dinleyenler az değildi. Ancak geri bildirim imkânı olmadığı için analiz yapamıyorum. Hastalarla ilgili örnekler ise bir filmin, bir hikâyenin içine işlenmiş mesaj gibi anlatılırsa, akılda zihinde daha çok kalacağından eminim. Örneklerini biliyorum. Beni görünce aklına karbonhidratlardan uzak durmak, yani ekmek ve unlu gıdalardan sakınmak gerektiği düşüncesi gelen arkadaşlarım var yakınımda. Sonra bakıyorum, zamanı gelmiş olmalı ki ufaktan ufaktan perhizler, kilo vermeler başlamış. Onların sağlıklı kalma yolundaki iradelerine şahit olunca da mutlu oluyorum. Çünkü şişmanlıkla birlikte hastalıkların çıkıp çıkıp geldiğini biliyorum. “Duyan geliyor” diyordu bir ahbabım hastalıklar için. Bir diğer arkadaşımın da “Altmış beşinden sonra her yer gıcırdıyor” sözünü hatırlıyor, gülümsüyorum. Doğal eskime sürecini bir tarafa bırakırsak, önlenebilir olanlar üzerine yoğunlaşmamız gerekiyor. Hasta örnekleri olarak sunacaklarımın hepsi bu hafta içinde yaşanmıştır.
BİR ESNAF
Muradiye tarafına bir ihtiyaç maddesi almak için gittik eşimle çarşamba günü. Aradığımızı aldıktan sonra bir gıda dükkânına girdik. Talebimizi hazırlıyor esnaf bey. Aşırı kilolu. Kaygı duyuyorum. Yaşınız kaç soruma 42 diye cevap veriyor. Kendimi tanıtıyorum. Ben hekimim, müsaade ederseniz bir şey söyleyeceğim. Tabii ki diyor. Sizin mutlaka kilo vermeniz lazım, aksi halde tansiyon, şeker yok yakın zamanda sizi bulacak sözüme; bende şeker de var tansiyon da diyor. O zaman kilo vermek için ekmeği çok azaltın hatta bir süre için kesin, akşam dokuzdan sonra kalorili bir gıda almayın, tabağınızı ve lokmalarınızı küçültün, sözüme pek olumlu cevap verecek gibi durmuyor. Önce ben ekmek yemiyorum diyor, fakat sonra sabah yiyorum diye düzeltiyor. Karısı da şişmanmış, öyle diyor. Belli ki bu evin mutfağında bir arıza var. Tek tip, fazla ve yanlış zamanlarda (gece mesela) besleniyorlar diye düşünüyorum. Tablo ortada çünkü. Bakın siz hayata bir kere geliyorsunuz, daha çok gençsiniz. Bu kiloları vermezseniz kalp, göz, böbrek çok uzun olmayan zamanda gidecekler. Hatta biraz daha dramatik söyleyeyim, 60 yaşını geçemezsiniz diyorum. Bütün bu sözlerime esnaf bey saygılı ve ölçülü karşılık veriyor. Konuşmamın kendi iyiliği için olduğunun farkında. Umarım zincir kopmadan, bir kazaya uğramadan gerekeni yapar. Etkiler ve tepkiler kişiden kişiye değişiyor. Ama toplumun çok geniş kesimi, bu konularda ya hiç bilgi sahibi değil ya da ilk darbeyi umursamazca bekleyenler.
AMELİYATI KALDI
Haftanın ilk günü yani pazartesi günleri ameliyat günümdür. Nasılsa liste çok kalabalık, 11 adet genel anestezi vakası var. Biri hariç hepsi şaşılık vakası. Ameliyatın kendisi çok uzun sürmese de anestezinin uyutup uyandırması ameliyattan daha uzun zaman alıyor. Sabah 08.30’da başladık. Hiç ara vermeden çalışıyoruz, saat 19.30 olmuş. 10 vaka yaptık, 11. vaka ameliyathane salonunda. Hastanın şaşılığı var, 38 yaşında bir erkek hasta. Fakat hastayı taşımak, sedyeden ameliyat masasına almak tam bir macera. Sanki TIR kullanıyoruz. Hasta 140 kilo maalesef. Anestezi ekibi hastanın aç kaldığından emin olduktan sonra elektrotlar takılıyor, tansiyon aleti sağ koluna bağlanıyor. Kolu o kadar kalın ki tansiyon aletinin manşonu tutmuyor bir türlü. Epeyce bir uğraştan sonra alınabiliyor ölçüm, hem büyük hem de küçük tansiyon çok yüksek. Hasta tansiyon hastası olduğunu bilmiyor ve ilaç kullanmıyor. Tansiyonu düşürecek ilaçlar veriyorlar damardan, ama yeterli olmuyor. Anestezi ekibinin başındaki bayan hekim arkadaş, hocam bu tansiyon bize oyun yapabilir, tehlike oluşabilir. Hasta kalp bölümüne gidip muayene olsun; tansiyon ilacı başlandıktan sonra haftaya alalım teklifi üzerine biz de peki, deyip ameliyatı erteliyoruz. Bu arada, hastaya kilo vermeniz lazım. Bu yaşta bu tansiyon kiloya bağlı deyince, sanki bu konuda hiçbir şey duymamış, bilmeyen biri gibi şaşırıyor. Biz de ona şaşırıyoruz.
BİR BAYAN HASTA
7 Ağustos Perşembe günü ilk hastam bir bayan. 60 yaşında. Boy 165 cm, ağırlık 110 kg. Bunları takip kartına bakarak hatırlıyorum. Boyun son iki rakamına en fazla 5 eklenecek. Yani ideal kilosu 70 olmalı. Tam 40 kilo fazlalığı var. Buna kalp mi dayanır, damar mı, diz mi? Mümkün değil, hepsi iflas edecek. Perşembenin gelişi çarşambadan belli. İstisna hemen hemen yok gibi. Beş ay önce muayene etmiş, gözlük vermiş ve şeker hastalığı ile ilgili bazı tavsiyelerde bulunmuşum. Tabii ki bunlar onun anlattıkları. Heyecanla anlatıyor. Benim aklımda kalması mümkün değil. Hem bir kontrol, esas da size olan derin teşekkür borcum için geldim diye başladı söze. Hayırdır, neydi diyorum. Siz bana kilo vermeniz lazım deyip, Mesut Yar'ın bir kitabını hediye etmiştiniz. Sizin sayenizde 15 kilo verdim. Perhiz yapıyorum daha da vereceğim diyor. Şeker hastalığım için “Artık ilaç kullanmıyorum, doktor kestirdi” deyip, teşekkür üstüne teşekkür ediyor. Hayatım değişti deyip bir sürü hayır duada bulunuyor. Estağfurullah, sizin akıl, irade ve bilinciniz olmasa bizim sözler uçar giderdi deyip, kendisini tebrik ediyorum. Bunu yaparken, inanın ben de sevinç duyuyorum. Bizden haberi olsa SGK da sevinirdi.
BİR DE ERKEK HASTA
Tesadüf mü dersiniz, bugün de (08.08.2025) bir başka hastam; 39 yaşında, yeni şeker hastalığı teşhisi konmuş. AKŞ 290 (110’un altında olmalı), boy 183 cm, 110 kg, sigara var. Sarı noktanın altında küçük, şimdilik zararsız bir bulgu için takipte. Şeker henüz retinaya zarar vermemiş. Safra kesesi iltihabı ve ameliyatı geçirmiş. Tablo bir hekim için şaşırtıcı değil. Hepsini yüzlerce kere görüyoruz. Kilosu olanın karaciğeri yağlanır. Safra kalitesi bozulur ve safra kesesi iltihabı için hazırdır. Bahane arar, her an iltihaplanmak için. Karaciğer ve iç organlar yağlanırsa kan şekerini düşüren insüline karşı direnç ortaya çıkar. Bu evreden itibaren vücudun birçok yerindeki atar damarlarda “kolesterol /yağ plağı” adı verilen kireçli katı yağ tabakaları oluşur. Kan geçişini zorlaştırırken, pıhtı oluşumu için hazır alanlardır bu yağ plakları.
O da üç ay içinde 15 kilo verdiğini söyleyince hem şaşırıyorum hem de seviniyorum. Çünkü aynı sevinci dün de yaşamıştım. Bu hastamız da günde aldığı 4 şeker ilacının bire indirildiğini söyledi. Hem tebrik ediyorum hem de içimden "Çabalar boşa gitmiyor, anlatmaya devam diyorum". SGK duysa onlar da sevinirler. İki hasta için ilaç parası ödemeyecekler. Ama bu örnekler milyonlar içinden sadece iki kişi. SGK ve Sağlık Bakanlığımız, Millî Eğitim ve RTÜK'ü de ortak ederek şişmanlıkla mücadele ve hasta etmeyen beslenme ya da nasıl beslenirsem hastalıklardan uzak kalırım konularında sürekli eğitimler düzenleseler, SGK ve tabii ki devletimiz büyük mali tasarruf sağlar diye düşünüyorum.
SGK ZARARDA
Bir de hiç işe yaramayan ilaçlar konusu var. Kuru göz için aylarca yıllarca kullanıldığı halde gözyaşı miktarını bir milimetre bile artırmayan Siklosporin etken maddeli göz damlaları eliyle SGK soyuluyor. Arama motorlarından piyasa adları bulunabilir. 10 yıl kullandığı halde gözyaşı miktarı 0 mm olan bir hastayı yakın zamanda asistanlarımıza gösterdim. Gözyaşı miktarı Shirmer testi denen bir yöntemle, gözün dış ucuna yerleştirilen bir özel kâğıtla yapılır ve 5 dakikada ne kadar ıslandığına bakılır. Bu damlaları 3 yıl, 6 yıl kullanan hastalarım da oldu. Hiçbir pratik faydası olmamış. Gördüğüm yerde bu ilaçları bıraktırıyorum. O kadar da pahalılar ki. İlaç şirketlerinin de lobileri var Türkiye’de. Keza hekimleri bilimsel (?) makalelerle ve ikramlı sunumlarla ikna etme taktikleri de mevcut. Çalışan ilaç mümessillerine bir sözümüz yok. Onlar maişetlerinin peşindeler. SGK'ya duyurulur.
BİR ÇOÇUK
Bugün yine 4-5 yaşlarında bir kız çocuğu getirildi; çok şişman. Sevimli ama hekim olarak onu görünce hemen beynimdeki alarm hücreleri çalışıyor. Eyvah, bu çocuk hastalanmaya aday. Bu gün olmazsa yarın. Çocuk daha odaya girerken paketi açılmış büyük boy bir çubuk krakerden 4-5 tanesini aynı anda ağzına sokmakla, yemekle meşgul. Anne de baba da orta düzey kilolular. Muayene koltuğuna oturdu. Ağzındakileri çiğnerken, bir taraftan da yenilerini paketten çıkarmak istiyor. Müdahale etmek zorunda kalıyorum. Hoş geldin dedikten sonra, şimdi yemeyi bırak, muayene olurken bir şey yenmez. Sonra bu abur cubur denen işlenmiş gıdalar sana zarar verir diyorum. Çocuk bunu ne kadar anlar, biraz zor. Ama söylenmeli. Tabii ki esas mesaj aileye. Mümkün olduğu kadar bu tür gıdalar almayın. Hele kola ve benzeri gazlı içecekleri eve sokmayın. Çocuk ister, ama alınması gerekmez. Bunlar çok iştah açıcı, ayartıcı ve kilo aldırıcı gıdalar diyorum. Aile anlamış gibi. Hiçbir söz, hiçbir çaba boşa gitmiyor. Ama az ama çok mutlaka fayda sağlıyor.
BİR MEMLEKETLİM
Memlekette bir tanıdığım var, yaşı benden küçük. Severiz birbirimizi. Kilolu ve yalnız yaşıyor. Onun bu durumundan kaygı duyuyor, incitmeden hafif dozlarda “Şu beyaz ekmeği eve sokma, ekmeği çok azalt” benzeri şeyler söylüyorum. İnsanlar cevap vermiyorsa etkileniyorlar diye düşünüyorum. Bazıları kaygısızlığa vurup, sanki “önemsiz bir konuymuş”u oynuyor. Kimisi de savunmaya geçiyor; ben ekmek yemem ki, su içsem yarıyor, yok hamilelikten kaldı, yok tiroidim az çalışıyor. Bu son örneği bugün gördüm. Tiroidiniz az çalışıyorsa da tiroid hormon ilacı alıyorsunuz, hormon kan düzeyleriniz normal çıkıyor değil mi diyorum, evet diyor. O zaman bu tıbben geçerli bir izah değil. Savunmasını sürdürmek istiyor. Konuyu bırakıyor, muayenemi tamamlıyorum. Ama eminim ki her bir örnek değişik seviyelerde; kabiliyetleri, iradeleri kadar konuşmalardan etkilenirler diye düşünüyorum. Çünkü bu konuşmaların bazen hızlı bazen de orta geç zamanlarda karşılık bulduğunu çok gördüm. O yüzden sabırsızlık göstermiyor, incitmeden ama hekimlik ağırlığımı da koyarak aklen ve ilmen izah yoluyla iknaya çalışıyor, kolay anlaşılır bazı kitapları da (Buğday Göbeği /Tahıl Beyin gibi) uygun olanlara tavsiye ediyorrum. Neyse konuya döneyim. Bir hafta önce telefon etti; heyecanlı. Abi dedi, 15 gündür ekmek yemiyorum, top sahasının etrafında şu kadar tur yürüyüş yapıyorum, kilo vermeye başladım diyor. Seviniyor, tebrik ediyorum. Dahası diyor, ben ekmek yemeden doyamayacağıma inanırdım hep. İnsanın ekmek yemeden de doyabileceğini öğrendim, cümleleri onun bu yazıya konu olması için yeterli bir sebep oluşturdu benim için. Bir çalışmada insanların yüzde 30’unun bırakamayacakları kadar ekmeğe bağımlı oldukları ortaya çıkmış. Ama yüzde 70’i de bırakabilir, demek ki.
SONUÇ
Sonuç olarak, kilo fazlası olanların muhtemel yüksek kan basıncı hastalığı, damar sertliği, şeker hastalığı ile karşılaşma ihtimalleri çok yüksek. Ancak bunları hemen hepsi büyük oranda, önlenebilir sağlık sorunlarıdır. Bu hastalıklar gelip bizi teslim almadan önce tedbirimizi almamız gerekir. Bunun için de önce bilgi gerek. Bilenlerin, başta hekimler olmak üzere sürekli çaba göstermeleri gerekir. Ama esas çaba ise insan olarak bize düşüyor. Tekrarda fayda var;
1. Yemek tabakları küçük olacak ki yemek az konsun.
2. İşlenmiş gıdalardan uzak durmak akıllıca bir tercih olur.
3. Ekmek ve unlu gıdaları tam olarak keserseniz her gün 300 gr verirsiniz. Yani 3 günde bir kilo.
4. Ekmek yerine miktarı da az olmak kaydıyla makarna, yenebilir. Bağırsaktan kana yavaş geçer. Kırmızı buğday (Siyez) ekmeği de öyle.
5. Sofradan doymadan kalkmak mevzuu uyulması imkânsız bir tavsiye midir?
6. Neyi çok yiyor, içiyorsanız, onu çok azaltın.
7. Akşam 21.00’den sonra kalorili hiçbir gıda alınmamalı.
8. Anne veya baba tarafında şeker hastalığı varsa, dikkat ve titizliğiniz iki kat artmalı. Asla kilo alınmamalı. Şeker hastalarının yüzde sekseni kiloludur çünkü.
9. Haftada en az 3 gün bir saat yürümek gerek.
10. Az kilo az sağlık sorunu demektir genellikle. Sizin, ailenizin ve SGK’ın huzuru ve gücü böyle sağlanır. Kilonuz az, ömrünüz uzun ve sağlıklı olsun.
YORUMLAR