Prof.Dr.Süleyman Sami İLKER

Prof.Dr.Süleyman Sami İLKER

ssamiilker@gmail.com

Mutaf Dedenin Oğlu Ahmet Hamdi Dokumacı da Dünya Defterini Kapattı (2)

31 Temmuz 2015 - 15:53

Eski Gördes mezarlığında medfun, sondan bir evvelki Rufai Şeyhi Mutaf Dedenin oğlu, Ahmet Hamdi Dokumacı'nın, 21.07.2015 günü Manisa'da vefatı dolayısıyla kaleme aldığım makalenin ikinci bölümüdür bu yazı. Mutaf Dede (İbrahim Ethem Dokumacı) ile ilgili hatıraları anlatmaya devam ediyoruz.

BİR CÜMBÜŞ FASLI


            Yıl 1938, aylardan Mayıstır. Sonradan damadı olacak Ressam Ahmet Deringöz henüz genç ve bekârdır. Mutaf Dedeyi çok sever, o da onu manevi evlât kabul eder. Kendisini ziyaret için Kırkağaç'tan Gördes'e gelir. Aynı gün, Köprübaşı'ndan da Ali adında bir Bektaşi canı Mutaf Dedeyi ziyarete gelmiş, Gördesli eski dervişlerden Bülbülün Süleyman Efendi ile birlikte Mutaf Dedenin evinde muhabbete dalarlar.
Bektaşi canı, 'Sözümüz var ya, sazımız yok' der. Ahmet Deringöz gelirken yanında bir cümbüş getirmiştir. (Mutaf Dedenin eşi Zehra'nın 1933'de vefat etmesi üzerine, evlendiği ikinci eşi Alime Hanım ilk hanımdan olma çocuklarına çok şefkatli davranmış, onları büyütmüştür) İşte bu Alime Hanım, Mutaf Dede görmesin diye cümbüşü saklar. Bazı mutaassıp tarikat ehli çalgıya pek sıcak bakmazlardı. Bektaşi canının bu sözü üzerine, 'Sazımız da var. Alime sakladığın sazı getir' der.
İlahi ve saz sesleri dışarı akseder. Rahime Hoca olarak bilinen bir hanım, kapıya gelir ve içeri girmek ister. 'İçerde erkek canlar var, yarın gel' denilse de, ısrar eder. Kendisi de bu tarikatın mensubu olan bu hanım, evinde hizmet ettiği kaymakama durumu anlatınca, iki jandarma gönderilip evde bulunanlar ile, evdeki kitap ve resimler alınıp götürülür. Mutaf Dede ile Ahmet Deringöz dışındakiler serbest bırakılırlar. Ahmet Deringöz de 'Ben askere gideceğim' deyince onu da bırakırlar.
 Mutaf Dede altı ay içeride kalır. Ahmet Deringöz'e de bu suçtan altı ay ceza gelir. O sırada İzmir'de askerde olduğu için, cezasını çekmesi için yaya ve elleri kelepçeli olarak Gördes'e getirilir ve hapse girer. Cezanın nihayetinde, tekrar gidip askerliğini tamamlar. İzmir'den getirilişinde ona iki jandarma eri refakat eder. İzmir, Menemen, Manisa, Salihli, Köprübaşı (Borlu) üzerinden yaya olarak Gördes'e getirilir. Her şehirdeki karakol bir sonrakine teslim ederek nakil sağlanır. Köprübaşı'ndaki iki jandarma erinin şarklı olduğunu anlayınca onlara, 'Siz Alevi misiniz?' diye sorar. Onlar da 'Evet' diye cevap verirler. 'Biz Ehli Beyti ve Hazreti Ali'yi sevdiğimiz için bu kelepçeleri taktılar' der. Hazreti Hasan ve Hüseyin ile 12 İmamların başından geçenleri anlatır. Onun üzerine askerler ellerindeki kelepçeleri çıkarırlar.
(Meraklısına; Rufailik, Hz. Ali ve ehlibeyt sevgisi belirgin bir tasavvufi yoldur)
GARDİYAN REMZİ OLAYI
Mutaf Dede Gördes hapishanesinde iken, burada Gardiyan Remzi adında bir gardiyan vardır. İçinde bir şey var mı diye, ekmekleri yarar içine bakar, dışarıdan gelen yemekleri karıştırırmış. Tabir caizse eziyet edermiş Mutaf Dede'ye. 'Oğlum, ben silah kaçakçısı değilim. Allah dediğim için buradayım', dediği halde bu davranışı devam etmiş. Bu hal, Mutaf Dedenin ağrına gidermiş.
1950 yılında, Ahmet Hamdi Dokumacı 15-16 yaşlarındadır. Manisa'da Vilayet binasına yakın bir yerdeki Mavi Köşeye yakın Marangoz Ahmet Gürsel'in marangoz, mobilya dükkanında çalışmaktadır. Ustası onu sigara almaya gönderir. Bir bankın üzerinde, kafasını birleşik haldeki kollarına dayamış bir adam, 'Ah Mutaf, Ah Mutaf, Yaktın beni Mutaf' diye sayıklamaktadır. Vefat eden babası da hep bu adla anıldığından, merakına mucip olur ve adama hafifçe dokunur. 'Amca, kim bu Mutaf' diye alçak bir sesle sorar. Kafasını kaldırınca bunun Gördes Hapishanesindeki Gardiyan Remzi olduğunu anlar. Ancak o, Ahmet Hamdi Dokumacı'yı tanıyamaz. 'Evlat, sen bilmezsin, anlamazsın. O Gördesli Mutaf Dede, İbrahim Ethem Dede' der.             
AĞIZLIK
Aşağıda anlatılan hadiseyi Paşanın Hilmi'nin eşi Kadriye Hanım 1956'da Manisa Parkında Ahmet Hamdi Dokumacı'ya anlatır.
Mutaf Dedenin bir metreye yakın uzunlukta bir sigara ağızlığı (takımı) vardır. Bunu kendisini seven bir çoban hediye etmiştir. Üzerinde ağaç resimleri, çoban resmi vardır. Çoban bunları bıçağının ucuyla kazıyarak çizmiştir. Bunu çok sever, sigarasını onunla içer, 'Çoban oğlumun hatırası' diye anarmış.
Mutaf Dede Eski Gördes'te Çarşıbaşı'ndaki Dövücünün Süleyman Ağanın küçük kahvehanesi ile Softaların (Leyleklerin) Süleyman'ın kahvehanesine çok gelirdi.
Paşa lakaplı Mustafa Ölmez (Paşanın Faruk Ölmez'in babası) bu uzun ağızlığı görünce, kalbinden 'Bu kadar uzun takım kullanmak da ne oluyor. Küçük bir şey olsa da cebinde taşısa' diye geçiriyor.
Paşa, eve gidip öğle uykusuna yatar. Rüyasında derin bir kuyuya düşer. Bir türlü kurtulamaz. Oradan geçmekte olan Mutaf Dede onu görüp,
-         Ne yapıyorsun burada? diye sorar. O da,
-         Çıkamıyorum dede, beni kurtar, der. Bunun üzerine Mutaf Dede uzun ağızlığını uzatıp onu kurtarır. Paşa uyanıp dükkanına döner. Mutaf Dede bu sırada Dövücünün kahvesinin önünde oturmaktadır. Paşa'ya seslenerek 'Paşa, elin uzununa kısasına karışma emi' der. Bundan sonra Paşa onun aleyhinde bir daha bir şey söylemez. Daha önce karısı ve kızlarına da komşu oldukları halde sıkı sıkıya tembih edip, 'O eve gitmeyeceksiniz' derken, bu olaydan sonra, 'Size karışmıyorum, serbestsiniz' der.
KAYNAK:
Ahmet Hamdi DOKUMACI (Mutaf Dedenin oğlu, 02.09.1999, Manisa,  yüzyüze görüşme)
 

Bu yazı 10359 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum