Prof.Dr.Süleyman Sami İLKER

Prof.Dr.Süleyman Sami İLKER

ssamiilker@gmail.com

Kayseri Gezi Notları-II

20 Ağustos 2025 - 10:25 - Güncelleme: 20 Ağustos 2025 - 10:25

“Taş işine ilk 22 yıl önce girdim. Bir yaşlı adam vardı bu işi yapan ama işi küçük idi. Benden sonra birçok kişi çıktı. Demek ki bu işte ekmek var, deyip işe başladılar. Hepsine yardımcı oldum. Şimdi 40 kadar işletme var. Makine şuradan alınır. Şunu yap bunu yap, dedim. Türkiye’nin yılda 3 milyon metre kare bazalta ihtiyacı var. Biz hepimiz ancak şu halde bile 2 milyon metre kare üretebiliyoruz. Çalışacak işçi sıkıntısı çekiliyor. İki vardiya çalışıyor işçilerim. Ocaklar dâhil 100 kişi çalıştırıyorum. Hepsine emsallerine göre daha iyi ücret ödüyorum.   Onlarla arkadaş gibiyim. Taleplerini aracısız bana iletirler. Haftada bir iki kez öğle yemeklerini birlikte yeriz. Kendi yediğim kalitede yemek çıkarırız. İki aşçım var, onlara da iyi ücret ödüyorum” diyor. “İşçi sıkıntısı olmasa üçüncü vardiya bile olur. Afgan işçi çalıştırdım, sebatsızlar. Sonbaharda bir şirket aracılığı ile sekiz Pakistanlı işçi gelecek. Bir de onları deneyeceğiz. Parası olanın değil, iradesi olanın yapacağı bir iş taşçılık. Başka iş bilmiyorum. Her parası olanın yapabileceği bir iş değil taşçılık” diyor. “Arkadaşlarım; biz gündüz uyurken, sen gece bile uyumamışsın” diyorlar. Yaşar bey birkaç kez dindar değilim dese de, ahlaken mükemmel bir örnek. Güçlü bir Allah inancı olduğunu söylüyor zaten. “Eski Türkler tek tanrıya, ahirete, öldükten sonra dirilmeye inanırlar; aleni dua pek yapmazlardı. Fakat her şeyi onun yaptığını, ondan geldiğini hep ifade ederlerdi. Mesela; Yağmur yağdı değil ‘yağmur yağdırdı, rüzgâr estirdi, toprağı yeşertti, ekini bitirdi’ gibi” diye anlatıyor. Kimlik kaybı, kişilik sorunu var Türklerde diye de konuşuyoruz
Yaşar bey kilolu değil, atletik yapılı. Çalışkan insanlar, istisnalar dışında şişman olmuyor, diye düşüyorum. Dahası emekli olduktan sonra insanlarımızın çoğu kendilerini salıyorlar. Hareket azalıyor ve şişmanlıyorlar. Hâlbuki Yaşar beyin bütün başarısı aslında emekli olduktan sonraya ait. Ama önceki meslek hayatında da sonrasında da ilkeli, hedefleri olan, hedefleri için ilkelerinden taviz vermeyen, haksızlık etmeyen, cesur, kibar, kültürlü bir insan. Kahvehanede öldürecek zamanı hiç yok. Öldürülecek zamanlar için, O'ndan daha zaman, ömür istenir mi? Yaşar bey kendine iyi bakıyor. Her gün bir yemek kaşığı “keçiboynuzu özü” içtiğini anlatıyor. Keşke bir de elektronik sigarası olmasa. Bir kardeşi akciğer kanserinden vefat etmiş maalesef.
FABRİKAYI GÖRÜYORUZ
Fabrikayı görebilir miyiz, diyorum. Tabii ki diyor ve kalkıyoruz. Dikdörtgen şeklinde, 19 metre tavan yüksekliği, 50'ye 150 metre olarak tahmin ettiğim ebatlardaki taş fabrikasında çok yüksek debili bir gürültü var. Bir taraftan işçilere selam verip, bir taraftan da kesim, aktarım, şekillendirme ve paketleme işlemlerini izliyoruz. Gürültü dayanılır gibi değil, iki kulağımızı tıkayarak izliyoruz. Allah'tan işçiler iş güvenliği kurallarına uyuyorlar. Hepsinin kulaklarında özel silikon tıkaçlar veya sesi kesen kulaklıklar var. Yaşar bey ustabaşılara sık sık tembih ediyoruz, diyor. 85 desibel üzerindeki seste kulaklar zarar görüyor. Kulak çınlaması ve kalıcı işitme kaybı oluyor. Hiç desibel olarak gürültü ölçümü yaptınız mı diyorum Yaşar beye. Yapmadık diyor. Cep telefonlarına indirilen bir program ile bu mümkün diyorum. Bu sorun düğünlerde de yaşanıyor. Müzisyenlerin işleri gereği maruz kaldıkları devamlı yüksek ses yüzünden kulakları hasarlıdır diye düşünüyorum. Çünkü pek çok misafirin rahatsız olduğu, bazen ikaz edildikleri halde kendileri yüksek sesten rahatsız olmuyorlar ki, sesi makul düzeye ayarlayamıyorlar.
MÜFETTİŞ
Bu tür sorunlara çevre müdürlükleri bakıyor; iş güvenliği uzmanlarının ilgileri alanında biliyorsunuz, sözüm üzerine, fabrika sahasından çıktıktan sonra bir hatırasını anlatıyor Yaşar bey. Bir gün iki müfettiş geldi, iş güvenliği için. Biri kıdemli, biri de daha 30 yaşlarında. Bir oda tahsis ettik, evrakları inceliyorlar. Masanın yanında bir düğme var, gösteriyoruz. Çay kahve için kullanabilirsiniz diyoruz. Genç olan buna rağmen bana seslenerek; Yaşar bey bana bir çay söyler misin, sözü üzerine; “Müfettiş bey, siz müfettiş olabilirsiniz. Ben sizin yaşınızın iki mislinden daha fazla yaştayım. Yanınızda düğme var. Şimdi bu, hiç yakışık aldı mı” mealindeki sözüm üzerine, özür dilese de, daha sonra “ek yemek ücretlerini banka üzerinden göndermeliydiniz” eleştirisinde bulunuyor. Biz de “elden verdik, bakın işçilerin imzalı alındı belgeleri” dediğimiz halde sonuç raporunda bu konu hata olarak yazılmış. Banka üzerinden tekrar bir kez daha ödedik aynı parayı. İşçilere de bilgi verdik. İşçilerden sadece bir tanesi geldi ve “Ben bu parayı sizden daha önce aldım. Bu benim hakkım değil” diyerek iade etti. Diğerlerinden maalesef bir ses çıkmadı. Bunun üzerine parayı iade eden o işçiye hem o parayı tekrar rızamızla geri verdik hem de ilave olarak ödüllendirdik, diye anlattı Yaşar bey.
DEV KAYALAR
15 tonluk dev koyu gri bazalt kayalar taş ocaklarında büyük bloklar halinde çıkarılıp buraya taşınıyor. 80-100 cm çapında yuvarlak çelik testerelerle üzerine sürekli otomatik su dökülerek ileri geri kesim yapılıyor. İleriye doğru 4, geriye doğru giderken 6 mm kesiliyormuş. Her testere 4bin TL ve yaklaşık 100 metrekare kesim yapabiliyor, diyor. Şükür ki tezgâhlar ve testereler Denizli'de üretiliyor, buna seviniyoruz.  
Fabrikanın arka kısmında taş kesimi sırasında ortaya çıkan toz, havaya yayılmasın diye taşın üzerine sürekli bir şekilde akıtılan su, bulanık çamurlu halde akıp gidiyor. Gösterdi; önceleri şu havuzlarda çamurlu suyu dinlendirip kısmen arıtabiliyorduk. Şimdi onu terk ettik, süzerek ve içine çökeltici kimyasal katarak arıtıyoruz. Sonra bu su depolara alınıp yeniden kullanılıyor. Aksi halde bize su yetmez. Çökertilip alınıyor, sıkıştırılıp kurumaya bırakılıyor ki çevre sorunu olmasın. Belki zamanla bu artıklar tekrar işlenebilir, içindeki atık madenler yönünden. Ama o da bir yatırım işi, masraf.
Çünkü diyor ve bazalt bir taş levha örneğini gösteriyor. Taş tamamen beyaz ve koyu gri pek çok nokta şeklinde beneklerden, kristallerden oluşuyor. Bazalt kayalar demir, alüminyum ve silisyumdan oluşur diyor. Silisyum yüzde 59, şu beyazlar alüminyumdur ve oranı yüzde 9-11’dir; demir ise yüzde 11'dir, diyor. Yine arka tarafta işçi yemekhanesini de görüyoruz. Bir aşçı beyle selamlaşıyoruz. Bize kileri de gösteriyor. Her yer temiz, düzenli ve zengin çeşit. “Geçmişte bir arkadaşım geldi. İşçilerin yanına varmış. Denemek için; “Yaşar bey size iyi bakıyor mu, hakkınızı veriyor mu” vs. Biraz onlardan yana, biraz da işvereni iğneleyici sözler. İşçiler "Bey sen git işine bak. Bizim düzenimiz ve huzurumuz iyi" demişler. Susmak bile dolaylı bir evet anlamına gelebilirdi. İşveren için güzel bir tablo.
İdari bina gececiler için açık. Yiyecek bir şey bulurlarsa affetmiyorlar, ama tenkit yok. Yakın zamanda bir yerden 3 kg kadar petekli bal getirtmiş Yaşar bey. "Eve götürmeyi unuttum. Sabah gelince çıtası ile karşılaştım" deyip gülüyor. Patron-işçi ilişkisi saygı, güven ve sevgi üzerine inşa edilmiş. Makinelerde zorluk yaşadınız mı, soruma; tesisin bu hale gelmesi 7 yılda oldu. Makine bakım teknik elemanlarımız var, onlar arıza ve süreli bakımları yaparlar, diyor.
BAZALT TAŞ NASIL OLUŞUR?
Bazalt, volkanik bir kayaçtır ve mafik (yani demir ve magnezyumca zengin) lavların hızlı soğumasıyla oluşur. Yer kabuğunun altındaki manto tabakasında, yüksek sıcaklık ve basınçla kısmi ergime sonucu magma oluşur. Bu magma, yer kabuğundaki çatlaklardan yeryüzüne çıkar (volkanik patlamalar veya lav akıntıları şeklinde). Yeryüzüne çıkan lav, hava veya suyla temas ettiğinde çok hızlı soğur. Bu hızlı soğuma, kristallerin büyümesine fırsat vermez ve böylece bazalt, ince kristalli bir dokuya sahip olur. Deniz tabanlarının çoğu da bazalt kayalardan oluşur. Türkiye'de karasal volkanik bölgeler olan Erciyes, Nemrut, Karacadağ çevresinde bazalt kaya çok bulunur.

Bu yazı 47 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum