Yaşar ATLI

Yaşar ATLI


Hava Teorisi

11 Ocak 2020 - 14:42

Havalar bu aralar bozdu. Yağdı yağacak esti esecek. Mütereddit, gebe bir inek gibi ne zaman doğuracak belli değil. Onun'çün her an müteyakkız olmak lazım. Boşuna dememişler şems-i şitaya, iltifat-ı ümeraya, cilve-i nisaya, nasihat-ı a'daya, sükunet-i deryaya güven olmaz.
Öğleden önce açar, sonra gürler ve yağar. Sırılsıklam ıslanırsın, hastalanırsın. Sıkı sıkı giyinirsin terlersin, dengeyi tutturamazsın hastalanırsın. Nezledir dersin limon içersin, dayanırsın portakalın böğrüne. Sonra ki gripmişsin doktora gidersin bir haftada iyileşirsin, ya da gitmezsin yedi günde iyileşirsin. Havalardan dersin. Bütün hastalıkların anası bu kötü havalardır dersin. Beni bu havalar mahvetti, zalım havalar dersin. Çaya limon katmayı bu havalarda öğrenirsin. Bir de bakarsın ki herkes hasta, herkes havalardan şikâyetçi, herkes grip.
Bir gün kar yağar. Her taraf beyaza bürünür için bir hoş olur, romantikleşirsin, belki şiir yazarsın sonra hemen silersin. Karda yürürsün, ayakkabılarının karda çıkardığı ses hoşuna gider. Bir de bakarsın ki senin hoşuna giden herkesin hoşuna gidiyor. İnsanlar karda hatır hutur yürüyor. Hart hurt hart hurt' bu ses bir süre kulaklarından gitmez. Sağda solda kardan adamlar, kartopu oynayan çocuklar görürsün. Ey kebûterlerin neşideleri dersin, Bir beyaz rîşe-i cenâh-ı melek dersin. Belki de herkes gibi hiç bişey demezsin.
Bahar gelir. Güneşli güzel günler görürsün. Ağaçlar yaprak verir, çiçek açar. Senin gönlün bir hoş olur. Herkesi bir hoş görürsün, çiçekler açmıştır. Her yer güllük gülistanlık.
Gittikçe kavurur güneş. Gölge ararsın, akşam beşten sonra çıkarsın nereye çıkacaksan. Arkadaşlarınla çay içersin serinlersin. Serçeler de susamış senin gibi. Bir de limonata içersin hala hararetin dinmemiştir. Hadi bir de üstüne dondurma. Gel keyfim gel, kaykılırsın oturduğun sandalyeye. Uykun gelir. Belki de aklına Orhan Veli'nin olmadık bir şiiri gelir. Sonra böyle de oturulmaz ki deyip kendine çeki düzen verirsin.
Artık sonyaz, hafiften bulutlar, iğri iğri, ince ince yağan yağmurlar, toprak kokusu, sararan yapraklar, ayva sarı nar kırmızı.
Havalar bozmaya başlar. Mütereddit olmaya başlarsın. Bu yazı tekrar başa mı sarmaya başladı dersin grip olursun, müteyakkız kelimesi de neydi yahu diye içinden geçirirsin. Ama inatla okumaya devam edersin. Gripsin doktora gidersin ya da gitmezsin. Yazının sonunu merak edersin. Ve yazı şöyle bitiyordur. Havalar nasıl olursa olsun havanız yerinde olsun. Bütün bu yazılanların hava teorisiyle ilişkisini kurmaya çalışırken yeni bir kelime öğrenirsin: Bağlam.
Hoppala dersin, acaba yanlış mı okudum balgam yazacaktı da bağlam mı yazdı? Yanlış okumadınız. Bağlam. Ama haklısınız. İlahiyata gittiğim ilk sene bir yıl boyunca tefsir hocası bağlam, bağlam deyip durdu da ancak bir yılın sonunda öğrenebildiydim bu bağlamı. Sonra da düşünüp taşındım nasıl anlatabilirim bu bağlamı. Ve hava teorisi ismini verdiğim, patenti bana ait yüzde yüz yerli ve milli bu nazariyeyi buldum. Bu hava teorisi öyle mübarek bir teoridir ki başta tarih olmak üzre teolojiden iktisada, sanattan felsefeye birçok ilim dalını layıkı veçhile anlamak içün sihirli bir nazariyedir. Hatta matematiği anlamak için bile bu teori çok işe yarar.
Şimdi bu teorinin birçok ilim dalını anlamada yardımcı bir nazariye olduğunu söyledim ya. Yok artık bu kadar mübalağa da yapılmaz ki, aynştayn mı oldun be mübarek demiş olabilirsiniz. Dediniz artık bir kere, teorimi çöpe attınız. Hadi hepsi yalandı, hepsini ben uydurdum diyelim. Peki grip, limon, kardaki ayak izleri, susayan serçeler, dondurma. Bunlar da mı yalandı. Bütün bunlara siz de şahit olmadınız mı?  
İşte şimdi limonlu çayımı içebilirim.

Bu yazı 1234 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum