Yaşar ATLI

Yaşar ATLI


Zaman Üzerine

24 Ekim 2025 - 18:19 - Güncelleme: 24 Ekim 2025 - 18:19

FELSEFE ATÖLYESİ (2)
    Zamanı parçalara ayırmışız. Asırlara, yıllara, günlere, saatlere. Dün demişiz, yarın demişiz, geçmiş, gelecek, ilkçağ, yeniçağ,  milattan önce, sonra, bin dokuz yüz, iki bin, iki bin yirmi beş, üç bin, beş bin, dokuz bin dokuz yüz doksan dokuz. Böyle sayınca hepsi birer sayıya dönüşüyor sanki. Saat bir, iki, üç… şubat on, on beş, yirmi. Demek ki diyorum bütün bunlar zamanı ölçmek için, işlerimizi kolaylaştırmak için icat ettiğimiz itibari değerler. Mademki itibari, bir yıl pekâlâ dört yüz gün olabilirdi. Beş yüz gün, beş bin gün, elli bin gün olabilirdi.  
     Derdim takvimle, saatle oynamak değil elbet. Fakat bunlar bizim zamana yakıştırdığımız şeyler. Peki zaman nedir? Her birine isim koyduğumuz, yaşadığımız, zaman dediğimiz, ân dediğimiz, geçmiş, gelecek, sonsuz dediğimiz her şeyi yutan bu kara delik nedir?
    Bin dört yüz elli üç desem herkesin aklına İstanbul’un fethi gelecektir. Bin yedi yüz seksen dokuz Fransız İhtilali. Hangi tarihi söylersek söyleyelim bir olayla ilişkilendireceğiz. O halde her tarih bir şeyin tarihidir. Her tarihi, içinde meydana gelen olaylarla açıklıyoruz. İşte tarih dediğimiz geçmiş zaman hep bir şeylerin tarihidir. Herhangi bir olayla veya varlıkla ilişkilendiremiyorsak zamanı tahayyül edemiyoruz. Şunu diyebilir miyiz? Olaylar varsa, varlık varsa zaman vardır. Varlık yoksa zaman da yoktur. Belki de zaman hiçbir zaman var olmadı. Olmayan bir şeye izafi bile diyemeyiz. Aynştayn mezarında ters dönsün. (Acaba bu söylediklerimin tersini mi söylüyordu Heidegger, birisi anlatırsa çay ısmarlayacağım.)
      Lise psikoloji kitabında Dali’nin bir resmi vardı. Eriyen saatler, yani eriyen, ellerimizden kayıp giden zaman. Henüz anlayabildim o da yanlış anlamadıysam. (Özür dilerim psikoloji öğretmenim, özür dilerim Aynur öğretmenim.) Acaba Dali o resmi yaptığında Varlık ve Zaman yazılmış mıydı?
      Tanpınar bir şiirinde şöyle diyor;
Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında,
Yekpâre, geniş bir ânın
Parçalanmaz akışında.
      Evet yekpare geniş bir ân. Geçmiş yok, gelecek yok sadece sonsuz bir şimdi var. Bursa’da Zaman şiirinde de bu yekpare zamanı işliyor Tanpınar. Yekpare zaman sihirli kelime. Şiir sihirdir derlerdi de inanmazdım. Tanpınar’ın yukarıdaki şiiri tam da böyledir işte. (Tanpınar, zaman mefhumuna kafayı takmış olmalı ki Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü de bu muhayyel varlık üzerinden kurguluyor.)
      Beynimiz, kalbimiz, benliğimiz gibi zamanımız da bölünmüş, bölük pörçük olmuş. Öyle ki zamanımız kalmamış. Biraz da acelemiz bundandır. O yekpare zamanı, sonsuz ânı bulabilir miyiz? Orhan’ın kabrinde, Ulu mabette, ulu çınarın altında aradığımızı bulabilir miyiz? Ben bulamadım, hatta ispatı olarak birçok fotoğraflar çektirdim herkesler gibi, bulamadım. Fi tarihinde Müslüman Saatinin İlk Demleri isminde bir yazı yazmıştım. Seherin o saatinde o dağda zaman durmuştu diyebilirim. Sonsuz bir ânı yaşadım diyebilirim. Sizin de böyle unutamadığınız anlarınız, anılarınız vardır. Ân dediğimiz anılardan başka nedir ki. Geçenlerde çok güzel bir söze denk geldim. Diyordu ki dünyaya bir kez çocukken bakarız, gerisi hatıradır. Necip Fazıl’ın da bu meyanda bir şiiri var.    Galiba son şiirlerinden.
Çocukken haftalar bana asırdı;
Derken saat oldu, derken saniye…
İlk düşünce, beni yokluk ısırdı:
Sonum yokluk olsa bu varlık niye?
Felsefe biraz da edebiyattır. O halde Goethe’yle bitirelim. Dur ey zaman, o kadar güzelsin ki!

Bu yazı 247 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum