Gidilecek yer insanın kendi memleketi de olunca, bir çoğu aşina olduğum mekanlar olsa da; nasıl gezilmeli, nereler görülmeli, nerede yemek yenilmeli soruları önem arzediyor. Gelen misafirlere rehberlik edilmesi gerekiyor. Bizleri karşılayan, rehberlik eden dostlar da aynı sorumluluğu hissediyorlar. Üç hafta önce Gördes Belediye Başkanı Av. İbrahim Büke bey ile bir ön görüşme yapmış, konukları nerelere götürelim, bir rehber desteğiniz olur mu diye konuşmuştuk. Memnun oldular ve ilgili belediye çalışanlarına talimat verdiler.
Bu görüşmeden sonra, üniversiteden akademisyen olarak emekli olan eşi İbrahim Koç’la birlikte Gördes'te yaşayan, resmi kokartlı Japonca rehberi Emine Ataman Koç hanımla buluşuyoruz. Çok samimi, sorumluluk bilinci yüksek, tecrübeli eski bir turizmci Emine Hanım. Bizi sayısal basın ortamında da takip eden bir kişidir. "Her yere gidiyorlar da bu Anemon Dağcılık ve Doğa Sporları Kulübü üyeleri neden Gördes'e gelmiyorlar, diyordum" dedi ve hemen bir taslak plan yaptık. İki araçla muhtemel ilk hedef olacak Gördes'in en yakın köyü Kıranköy'e orman içinden gidilen 7-8 km.lik toprak yoldan gidiyoruz. Burada mutabık kaldık. Gezinin fiili hali, dün (25 Mayıs) gerçekleşti.
Pazar sabahı 07.00 gibi Manisa'dan yola çıkmıştık. Ekip 46 kişi. Baharın güzel günleri; halen her yer yemyeşil.
ARAÇTA KAZIBİLİMCİ OLUNCA
O bir kazıbilimci, biz de meraklı olunca, ister istemez kazıbilim (arkeoloji) sohbetleri de başlayıveriyor. Yeter ki bir anahtar kelime veya görüntü oluversin. Böyle olunca, gezi yazıları -bana göre- daha renkli ve faydalı oluyor. Umarım okur da böyle düşünür.
Akhisar'ı çevre yolundan geçtik ve oradan dağlara doğru tırmanırken Akhisar'ın en yakın köylerinden Dingiller'in içindeyiz. Fahrettin bey, "dingil" hangi dilden biliyor musun dedi. Nedir dedim. Anlamları hakkında bilgim ve aşinalığım var tabii ki. Dingil kelimesi Hititçe'dir. Anadolu'da böyle binlerce yıldır miras olan kelimeler, hatta mimariler de var diyor. Sıralıyor;
* Durhasan, Demirci'nin bir köyünün adıdır. Dur- ön eki Hititçedir.
* Dirmil, Burdur'a bağlı Altınyayla ilçesinin eski adıdır. Likyalılar kendilerine Dirmil derlermiş. Yunanlılar onlara Likya demiş. Likya; Antalya, Burdur, Muğla ve Denizli'nin bir kısmını tutan MÖ 15.ve 5.yy arası Girit kökenli bir halkın yaşadığı bölgenin adı.
* Hatta water (su) ve nan (ekmek) kelimeleri de Hititçedir, diyor.
Bu bilginin kaynağı nedir, dedim. Okuduğumuz bir ders var, orada okuduk, dedi kazıbilim öğrencisi arkadaşım. Ben bazı sözlüklere baktım ama, bir kaynak bulamadım. Bir kazıbilim (arkeoloji) sözlüğüne bakmak gerek, diye düşündüm. Sipariş verdim, gelecek.
MİMARİDE DE HİTİTLER
Devam ediyoruz sohbete. Anadolu'daki ilk imparatorluğu Hititler kurmuş. Etraftaki toplumları, sonraki toplumları da kültürel yönden etkilemişler. Hitit evlerinde zemin kat taş; üstü, arada yalıtım amaçlı saman olan iki sıra tahta /çatma kargir ev; önde ahşap cumba, kapı girişinde girinti var. Kazılarda bulunan toprak ev maketlerinde bunlar rahatlıkla görülüyor. Hitit mimarisi Ankara kırsalında hala var, diyor. Eski Hitit şehirleri kademelidir. Hiçbir ev arkadakini engellemez. Önceleri evlerin kapı ve penceresi yoktu. Kapı çatıda idi ve oradan merdivenle girilirdi. Neden dedim; güvenlik ve hırsızlığa karşı tedbir için. Merdivenle inilir. Merdivenin altında ocak olur, duman kapıdan çıkardı, diye tamamlıyor sözlerini.
AŞKIMIZ;
GÖRDES AKHİSAR YOLU GİBİ HİÇ BİTMESİN
Gördes'te adeta klasikleşmiş bir kara mizah sözü/cümlesi vardır. Özellikle eleştiri hakkını kullanmak isteyenler, düğünlerde gelin arabasına bu sözün yer aldığı yazı asarlar. Akhisar'dan Gördes'e kadar 57 km.lik yolun neredeyse tamamı yemyeşil çam ormanları, bazen meyveliklerle kaplıdır. Yol asfalt da olsa çok virajlıdır. Gidiş geliş birer şeritli, trafik de her yıl arttıkça ölümlü kazalar da olur, maalesef.
Yolda çok sayıda ceviz ve badem bahçeleri görülüyor. Ekin için pek verimli sayılmaz.
Keza çok sayıda ahlat ve kara çalı (çaltı) da fark ediliyor. Otobüs yüksekliğinden dolayı otomobilde iken görülmeyen şeyler daha rahat görülüyor. Bu ahlatlar aşılansa bal kaynağı olur. Arılar hem armut çiçeğini hem de armutu çok sever. Keza hünnap için çaltılar (kara çalı) aşılanmaya hazırlar.
Akhisar Gördes yolunun yapımı için Görenez yakınında ve düzlüğünde iş makineleri hareketlenmeye başlamış. Umarız (40 yıllık bitmeyen umut) bu yıl yapım işi kolaylanır.
BU KIZIL ÇAMLAR
Her yer kızıl çam. Bir iddia; 1940'lı 50' li yıllarda Manisa İzmir arası ağaçsızdı. Sonradan ağaçlandırıldı. Eski resimler varmış. Ben görmedim. Keza kereste değeri düşük kızıl çam ile orman kurma amaçlı tavsiye, destek ve proje işinde ABD'nin ciddi rolü oldu diye konuşuldu. Amerikalıların bizim orman teşkilatına attığı kazık, deniyor?
Bir orman mühendisi arkadaşa yazdım. Doğru mudur bu bilgi diye. Birkaç saat sonra kısa bir not ile ekteki yazıyı göndermiş. Okudum. Çam ormanlarının 24 milyon yıllık mazisi var, Anadolu’da. Bunu fosillerden anlıyoruz. Kızıl çam ormanları yangına hassas, kabul; ancak yangın sıcaklığı ile ısınan kozalak (kobak) içindeki tohum hareketlenir, ilk bahar yağmuru ile fideye dönüşür. Genellikle orman yenilenir. Bazen tür hakimiyeti değişir. Manisa İzmir arasında orman olmasa da yer yer yaşlı çam kümeleri (koru) vardı. Ama 1960'larda sistematik olarak ağaçlandırıldı diyor Orman Yüksek Mühendisi arkadaşım İbrahim Çolak bey notunda. Ekteki yazıda Ormancılık eğitiminin bizde 1856'da başladığı, kızıl çam dikimi konusunda ABD etkisinin gerçek olmadığı ifade ediliyor.
https://www.malumatfurus.org/kizilcam-abd-tuzagi/
İSPANYA ODUN KÖMÜRÜ İSTİYOR
1940-50'lerde İspanya Türkiye'den odun kömürü istiyor. Ancak zeytin ağacı kömürü olacak derler. Bunun üzerine köylüler yabani zeytin ağaçlarını kesip yakarak odun kömürü üretmiş ve satmışlar. O kadar çok kişi bu işle uğraşmış ki, Manisa'da odun kömürü borsada bile oluşmuş.
Yolda birkaç kuyu görüyoruz. Hemen bilgi ve tecrübeler konuşuyor. Elle çalışan su kuyularından en fazla 6 metreden su çekilebilir. Eğer borunun içi nikelajlı ise, sürtünme azalır ve bu rakam 6,5-7 metreye çıkabilir. Bu tür gezilerde tecrübe ve bilgi sahibi birçok insan oluyor. Kulak kabartırsanız hem yararlı birçok bilgiye erişmek hem de günüm boş geçmiyor diye sevinmek mümkün oluyor. Bazen bir "kritik bilgi" bile, o günün yorgunluğuna değebiliyor.
MUTLULUK MU FARKINDALIK MI
Bugün "Neredesin Mutluluk" yazımı okuyan bir dost telefon etti. Ben olsam ilköğretim 5.sınıfa "Farkındalık" dersi koyarım. Öğrenciye önce soru sorması öğretilir bu derste; ne, neden, niçin, nerede, nasıl, kim soruları da eklenirse (5N1K) mesafe alınır, dedi. Farabi'den örnek verdi. Daha 9.yüzyılda düşünce, muhakeme ve farkındalık için "önce zengin bir dil", sonra mantık, akabinde matematik, fizik, kimyadan söz ediyor. İnsanın mutlu olmak gibi bir hedefinden ziyade, hayatını planlayıp, sorumluluk yüklenip, sonuçlarıyla da hayatın anlam ve değerini yakalamak esas olmalı. Bunlar olursa, zaten mutluluk denen o iç huzur yakalanır diye de ekliyor Kayserili bilge Yaşar Duran bey.
GÖRDES'E GİRİYORUZ
Yolda belediye görevlisi Gülsüm hanımla irtibattayız. Şehir girişinde sol tarafta Gördes Devlet Hastanesi, sağda ise Millet Bahçesi parkı var. 1950'lerde taşınılan yeni Gördes'in bulunduğu alanın adı Kocamurtluk idi. Belediyenin yemyeşil çam ağaçları içindeki bu tesisi çok beğenildi. Restoran kısmının adına aynı adın verilmesi çok isabetli olmuş. Bu tesisler önceki belediye döneminde yapılmıştı. Temiz ve bakımlı olarak işletiliyor olması çok güzel. Ancak buraya daha çok gezgin (turist) gelmesi lazım. Belediye'nin Anadolu Oteli, Julia Gördes Otel&Pansiyon, Gördes Altın Apart otel gibi tesisler var. Ayrıca Gördes Ataman-Koç Öğretmenevi de açık.
(Meraklısına: Emine ve İbrahim Koç çifti Gördes için bir şans. Salgın döneminde gayrifaal kalan Tendiris Özel Öğrenci yurdunu satın alıp, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne Öğretmenevi yapılmak üzere devreden gönlü zengin bir ailedir. Minnettarız.)
KAHVALTI
Bizi belediye görevlileri, Japonca turizm rehberi Emine Ataman Koç hanım ve eşleri İbrahim bey, Kıranköy yolunda bize refakat edecek asılları o köyden emekli öğretmenler Halil Altıntaş ve Saffet beyler karşıladılar. Kahvaltı hazır. Çok nezih bir ortam. Böyle bir tesis Manisa'da bile yok diye konuşuldu aramızda. Kocamurtluk lokantasının önünde toplu resim çekiliyoruz.
10.15 gibi yola çıktık. Hemen hepimiz Anemon Dağcılık ve Doğa Sporları Kulübünün kırmızı giysileri içindeyiz. Doğal olarak dikkat çekiyor. Millet bahçesinden yürüyerek çıkıyor, Jandarmanın önünden geçip ilk petrolün karşısından soldaki sokakta ilerliyoruz. 3.caddeden sola dönüp, Kıranköy istikametindeki şose yola iniyoruz. Millet Bahçesi ile bulunduğumuz başlama yerinin arası 1300 metre. Hava parçalı bulutlu. Meteoroloji yağış olabilir diyor. Gördes'te bu havaya "bulut sıcağı" veya "hava bungun" derler. Etrafımız deniz gibi orman. Her yer, başta beyaz murtlar olmak üzere çiçekli bitkilerle dolu.
PEYNİR ZAMANI
Emekli Edebiyat öğretmeni Saffet bey, bu murtlar çiçek açtığında köylü peynir yapma zamanı gelmiş der ve üretmeye başlar, dedi. Keçi peyniri mi dedim, hayır her tür peynir için bu zamanlama geçerlidir dedi. Neden dedim. Murtlar çiçek açmaya başladığında otlar da yavaş yavaş sararmaya başlar. Otlar çok yeşil ve tazeyken yapılan peynirler dayanıksız olur dedi. Bu şehirdenim ama bu bilgiyi ilk defa duyuyorum. Yol boyunca en az 6-7 tane çeşme var, fakat bir ikisinden su akıyor. Zamanında hepsinde su olmalı diye düşünüyorum. Eski yağışlar yok, maalesef.
Yol boyunca bazı bitkiler görüyoruz. Kıranköy'e yakın bir bölgede endemik Anadolu şakayığı (Paeonia turcica) alanı var. Yol üstü olmadığı için oraya gidemedik. Yörede bunun, ayı gülü/ beş parmak/ yörük gülü gibi adları da var. Söz sözü açıyor. Kıranköylü öğretmen arkadaşlar burada biz hanımeliye "dokuz donlu"; semiz otuna-semizgen "civci bacağı" deriz diyorlar. Aynı bitkinin yöreden yörede birçok adı olabiliyor. Aslında bilimsel bilinirliği için batı ülkelerinin ölü dil Latinceyi tıp, hayvanbilim (zooloji), bitkibilim (botanik) alanlarında "ortak terim dili" olarak kullandıkları gibi, biz de benzer bir uygulama yapabilseydik, diyor aklım.
KIRANKÖY ANIT ÇINARI
VE EMİNE ATAMAN KOÇ ÇOBAN ÇEŞMESİ
Yol boyunca iniş çıkışlar var. Dere boylarından küçük tarım alanlarına damla sulama sistemli biber dikmişler. Üretim beni hep sevindirir. Bir arkadaş; karşımıza çıkan menengiç (çitlenbik) üzerine aşılanmış bir Antep fıstığı ağacı gördü. Yaklaştı, yeşil meyvelerinden birini sıktı. Bunun içi boş dedi ve ekledi. Bunların erkeği dişisi olur ağaç olarak. Ayrıca aynı bölgeye birkaç değil çokça dikmek gerekir. O zaman gen havuzu zenginleşir ve meyve verim ve kalitesi yükselir diyor. Merak ve biyoloji bilmek işte böyle bir şey.
Sıcak etkili. Biraz sonra kenarında bir derenin aktığı düzlükte, tescillenmiş, içi oyuk kocaman bir çınar ağacı görüyoruz. Altı ve etrafı yemyeşil. Emine hanım ve arkadaşları gövdeyi koruyacak bir tel çit ile çevrelemiş, bir de tabela dikmişler. Tahmini yaşı 850 diye yazsa da erbabınca 650 yaşında olduğu ifade edildi. Ancak Türkiye’de tescilli yani koruma altına alınmış ağaç ne demek, bununla ilgili mevzuat nedir, bu ağaç nasıl korunur, zarar veren olursa müeyyidesi nedir sorularının cevabını pek bilen yok maalesef.
Karşısında, duvarları renkli resim ve motiflerle kaplı, hoş görünüşlü; önünde çitlerle koruma altına alınmış, iğde, dut, ıhlamur ağaçları olan bir çoban çeşmesi var. Emine Ataman Koç "Çoban" Çeşmesi. Çoban kelimesi levhada yok ama, yeri, varlığı, şiirlerdeki gibi romantik hali ile bence yakıştı. Tam bir medeni insan ahlàkı ve hassasiyeti. Emine hanım kısa bir konuşma yaptı. Biz de naht sanatçısı Hasan Kabadağ beyin yaptığı ahşap zeminde, siyah lâle motifli bir tabloyu Eğitime Katkı Derneği olarak kendilerine takdim ettik.
KIRANKÖY'DE DÜĞÜN MÜ VAR?
KIRANKÖY EFELERİ
Köye yaklaştığımızda uzaktan davul sesini duyunca "köyde düğün var herhalde" diye düşünüyoruz. Köy meydanına yaklaşınca davulun ve özel kıyafetli seymenlerin (Kıranköy Efeleri) bizi karşılamaya geldiğini görüyoruz. Hazırlık, sevinç, fedakârlık bizim içinmiş. Mutlu oluyoruz, onlar gibi. Daha sonra köy kahvesinde, gelen bütün konuklara çay, tereyağlı ekmek, çalkam/yayık ayranı ikram ediliyor. Ne büyük cömertlik. Ardından köy mahalli sanatçısı Adem Ertaş (Şehrin Hazinesi ödüllü/ 2019) sazı eşliğinde zeybeklerin oyunlarını izliyoruz. Biz de bu çoşkuya zaman zaman eşlik ediyoruz.
Köy ve yöresel ürünlerin satıldığı tezgâhtan hemen herkes alışveriş yapıyor. Zaten böyle yerlere gidildiğinde gezginler yerli, organik ürün varsa satın almak istiyor. Bu tür yerel ticarete köy ve köylüler alışmalı, alıştırılmalı. Faaliyetlere öncülük edenler de bunları teşvik etmeli, derim. Kıranköy muhtarı Zeynel Demir Anemon Dağcılık ve Doğa Sporları Kulübü başkanı Ömer Bülbül beye turuncu -sarı -beyaz hakimiyetli yörük atkısı (poşu) hediye etti. 20 yıldır gerçekleştirilen ve gelenekleşen (ananevi), anneler gününe de denk getirilen Kıranköy Uçurtma Şenlikleri etkinliklerine, gelecek yıl için kulüp olarak davet alarak, törenle köyden uğurlandık.
YORUMLAR