Doç.Dr.İbrahim KOÇ

Doç.Dr.İbrahim KOÇ

49ibkoc@gmail.com

Anılarım-89

18 Temmuz 2024 - 13:40 - Güncelleme: 18 Temmuz 2024 - 13:40

EĞİTİME BAKIŞ
1990 lı yılların ikinci yarısında kız kardeşimin oğlu İbrahim Esen, 2 yıllık Kırklareli sağlık Meslek yüksek okulunun sınavını kazandı. Onun okul masraflarını karşılamak üzere her ay düzenli olarak para yardımı yaptım. İki yılın sonunda okulunu bitirerek, değişik sağlık kuruluşlarında çalıştı. En uzun süreli çalıştığı kurum İstanbul’un Şişli Semti’ne yakın Avrupa Hastanesi’ydi. Burada laborant olarak çalıştı. Daha sonra meslekten ayrılıp köye dönerek çiftçilik yapmaya başladı.
2007 yılında kız kardeşimin torunu Sevgi Balaban da liseyi bitirmiş ve üniversite sınavlarını kazanarak Uşak Üniversitesi Tarih Bölümü’nü kazanmıştı. Buna çok sevindik. Ben gençlerin ve özellikle genç kızların üniversiteyi bitirmelerini çok istiyorum. Benim ilk okul ve orta okulu okuduğum dönemlerde köyümüzde, genelde erkek çocukların okutulması yönünde bir eğilim vardı. Köylülerin büyük çoğunluğu kız erkek ayrımı yapmadan çocuklarını ilk okula gönderiyordu. Çok az bir kısmı işi gücü bahane ederek kızlarını ilk okula kaydettirmek istemezdi.  Fakat sıra orta okula geldiğinde kızların ortaokula kaydedilmesi sıfıra inerdi. Erkek çocuklardan okumak isteyenler ortaokula kayıt yaptırarak okumaya devam ederdi. İlk okul son sınıftan dokuz kişi mezun olduk. Bu dokuz öğrenciden sadece iki erkek öğrenci ortaokula başladı. Birisi bendim. Diğeri Mehmet Özdemir idi. O yıllarda köyümüzden hiçbir kız çocuğu ortaokula gitmedi.
Bunun en büyük nedenleri: * Önlerinde köyümüzden yetişmiş, belli bir konuma gelmiş okumuş bir kız çocuğu örneği olmayışı * Gördes’te ev kiralayıp kızı ile birlikte kalacak ve okumasını devam ettirebilecek ekonomik güce sahip olmaması * Kızlarını erkek çocukları gibi orta okula gönderme cesareti olmayışı. Çünkü köyle Gördes arasında çoğu zaman beş km lik yolu yürüyerek gidip gelmek gerekiyordu. Aklıma gelen bu sebeplerden dolayı, uzun yıllar kızlarımız ilkokuldan sonra okumaları mümkün olmamıştır.
Fakat devlet tarafından Gördes’te bir yurt yapılıp, yurt ücreti fakir ailelerin ödeyebileceği seviyede tespit edilseydi köy çocuklarına fırsat eşitliği sağlanarak kız ve erkek öğrencilerin okula gönderilmesi daha kolay hale gelir ve en önemlisi yurt sayesinde daha sağlıklı koşullarda yetişmeleri sağlanır ve yetenekli çocuklar doktor, mühendis, veteriner, öğretmen...vb. gibi elemanlar yetişirdi. Eğer böyle bir olanak olsaydı ben de orta okulu okurken bir yurtta kalır ve daha az sıkıntı çekerek ve daha sağlıklı bir ortamda eğitimimi sürdürürdüm.
Kız çocukların ilkokuldan sonra okutulması yönünden, kırsal kesim kentlere göre çok gerilerdeydi. Gördes Orta okulunda okurken kendi köyümden sınıfta hiçbir kız arkadaşım yoktu. Halbuki orta okulda sınıfımızın hemen hemen yarısı kızdı. Demek ki bu arkadaşlarımız, evi merkezde olan ailelerin çocuklarıydı. Oysa bizim köy Gördes’e en yakın köydür. Buna rağmen orta okulda köyümden hiçbir kız öğrenci yoktu.  Şehre uzak olan köylerdeki kızların okullu olması çok daha zayıf bir ihtimaldir. Daha sonra Kadastro lisesinde eğitime başladığımda yaklaşık altmış kişilik sınıfta kızların sayısı bir elin parmaklarını geçmezdi. Üniversitede eğitime başladığımda sınıfımda kız öğrenci sayısı altmış kişilik sınıfta beş veya altıyı geçmiyordu. Fakat daha sonra üniversite öğretim üyeliğim sırasında zaman içinde giderek sınıf içindeki kız öğrencilerin sayısı erkek öğrencilerin sayısına yaklaşmıştır. Artık günümüzde sınıfların yarısı kız yarısı erkek öğrencidir. Bu sevinilecek bir durumdur. Artık kendi doğduğum köy dahil bütün kırsal kesimde yaşayan aileler kız erkek ayrımı yapmadan bütün evlatlarını okutmak için elinden gelen gayreti göstermektedir.
Üniversite eğitimi almış kızlarımız, özgüveni gelişmiş, kendi ihtiyaçlarını kendisi karşılayabilecek bireyler haline gelmiş olacaklardır. Hayat arkadaşını görücü yöntemiyle değil kendi özgür iradeleri ile seçebilecek potansiyele ulaşmış olacaktır.  Eğitim almamış hiçbir kız evladımız kalmamalıdır. Kızlarımız eşlerini kendi hür iradeleri ile seçebilmelidirler. Eğer evlilikler böyle kurulursa aile temeli daha sağlam atılmış olur ve yaşam zorluklarına karşı mücadele etmek daha kolay hale gelir.
 Kız yeğenlerimin okumasına, bir meslek edinmesine yukarıda belirttiğim görüş açısı ile yaklaştım. Yeğenlerim mutlaka okumalılar ve kendi ayakları üzerinde durmalılar diye düşündüm. Sevgi Balaban, Uşak Üniversitesini kazanır kazanmaz kendisine “Kızım yurtsa yurt, ev ise ev nerede kalmak istiyorsan orada kal ve ihtiyaçlarını bana bildir. Seni aç açıkta ve kitapsız bırakmam.” dedim. Dediğim gibi dört yıl boyunca üniversite giderlerinin tamamını karşıladım. Ayrıca İngilizcesini ilerletmesi için kurslara gitmesini sağladım. Üniversite son sınıfta okurken kendisine telefon ettim. Telefonda kendisine “kızım araba kullanmayı bilmek yaşamı kolaylaştıran önemli bir beceridir. Eğer ehliyet almak istiyorsan zaman planlaması yaparak ehliyet kurslarına katıl ve bir an önce ehliyetini al ben masraflarını karşılayacağım.” dedim. Kendisinin de çok hoşuna gitti. “Çok teşekkür ederim dayıcıyım, sağ ol ben araştırır sana dönerim.” dedi. Nitekim daha sonra ehliyet kursuna katıldı ve ehliyetini aldı. Yani Üniversiteyi bitirdiğinde ehliyeti de vardı. Şimdi arabasını kullanabiliyor.
Arkasından üç yaş küçük Ezgi Balaban de Selçuk Üniversitesi Turizm Otelcilik bölümünü kazandı. Onun da üniversiteyi bitirinceye kadar aylık giderlerine katkı sağladım. Üniversiteyi bitirdi. Benzer şekilde ehliyet alması için gerekli masraflarını karşıladım. Böylece üç yeğenimin eğitiminde payım olduğu için çok memnunum.
Sonuç olarak her bir çocuk, fakir bir ailede bile dünyaya gelse, okuyabildiği yere kadar eğitimini alabilmesi için devlet ve toplum tarafından finanse edilmeli ve mutlaka onlara fırsat eşitliği sağlanmalıdır.

Bu yazı 239 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum