Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

Nur ve Nar!

15 Kasım 2025 - 15:32 - Güncelleme: 15 Kasım 2025 - 15:42

            Anayasa Mahkemesi başkanı Kadir Özkaya, İnönü Üniversitesinin akademik yılı açılış programında bir konuşma yaptı. Gerçi basında hakkıyla yer almadı ve üzerinde durulmadı. Ancak benim için; düşüncelerimi berraklaştıran, vicdani kırılmalarımı tamir eden bir konuşmaydı.
            Adalet kavramının ne olduğunu, hâkimlik mesleğinin hassasiyetini, gayet özlü ve veciz sözlerle dile getiren Özkaya, konuşmasının bir bölümünde gözyaşlarını tutamadı. Yargının en üst makamındaki bir hâkimin bu tespitlerine, aslında toplum olarak kulak vermek zorundayız.
            Nedir adalet?
            Özkaya şunları söyledi; “Hayatın her alanında, insanın var oluşunda, toplumun düzeninde ve devletin işleyişinde yön gösterici bir değer, ahlaki bir pusuladır. Öyle bir hayat yaşayalım ki vakti geldiğinde , Hz. Allah bizi kimsenin hakkıyla……….”
            İşte konuşmasının bu son cümlesinde, Kadir Özkaya’nın gözünden yaşlar akmaya başladı.
            Yargının amblemi nedir? Terazi. Peki, neden böyledir. Zira Kur’an, ahiret gününün hesaplaşmasında; “hak ve hukukun tartıldığı adalet terazileri kurarız” diyor. Şüphesiz bu yüzden Allah, kitabında adaletli olmayı, adaletle hükmetmeyi, adaletle davranmayı emrediyor. Namaz gibi, oruç gibi, zekât gibi.
            Dünyada yapılan adaletsizlikler, dünyada kalsaydı mesele yoktu. Hakkıyla Allah’a iman edenler, adaletsizliklerin sorgulanacağı bir hesap gününün dehşetinden korkar ve sakınır.
            Böylece hayatlarının her safhasında, adaletli olmaya dikkat ederler. Aile hayatında, iş hayatında, sosyal hayatta asla adaletten sapmazlar. Mevki ve makam sahipleri, işlerini adaletle icra ederler. Adam kayırmaz, hakka dokunmaz, herkese eşit mesafede davranırlar. Devlet; varlığını, adalet sistemi üzerine tesis eder. Her bir vatandaşının kaygı ve korku duymayacağı bir adalet düzeniyle, devlet başkanları hükmeder.
            Dolayısıyla adalet duygusu zedelenmiş bir toplumun ve bir devletin, geleceğine emin gözlerle bakılabilir mi?
            Tarihi seyir göstermiştir ki toplumu yaşatan temel ihtiyaç ne sudur, ne ekmektir, ne de paradır. Gün gelir suyu bulursun, ekmeği bulursun, parayı bulursun, hasta olur çaresini bulursun. Hayat bir şekilde devam eder. Ancak adaletsiz bir düzen varsa, adalet duygusu vicdanları kanatır hale gelmişse, yaşamak bir işkence haline gelir.
            Dünün kadıları, bugünün hâkimleridir adaleti tecelli ettirenler. Diyebilirim ki dünya hayatının en nazik, en hassas, en zor mesleğidir. Siz akşam yatağa uzandığınızda rahat uyuyabilirsiniz. Ya Hâkimler, o gün verdiği bir kararın muhasebesiyle belki uzun zaman uykuya dalamazlar.
            Kadir Özkaya, konuşmasının bir bölümünde, hâkimlik mesleğini şöyle tarif ediyor;
            “Hâkimlik, bir tarafı NUR; bir tarafı NAR olan bir meslektir. Yani cennet ve cehennem. Ben bu lafa geldiğimde korkuyorum. Cenabı Allah bizi, kimsenin hakkıyla huzuruna seslemesin..”
            Tarihi seyir şunun göstermiştir. Adaleti hançerleyen, kadı ve hâkimleri çığırından çıkaran üç vakıa hep devam edip gelmiştir. Birincisi siyaset, ikincisi ideoloji, üçüncüsü dini fanatizm.. Her üçü de inancı, vicdanı, aklı saf dışı bırakan birer illettir.
            Dr. Ernst Junnig, Almanya’nın Adalet Bakanıydı. Sadece Almanya’da değil, dünyadaki tüm Hukuk Fakültelerinde kitapları ders olarak okutuluyordu. Sonra Hitler’in büyüsüne kapıldı. Nasyonal Sosyalist partisinin bir numaralı savunucusu haline geldi. Almanya’da yargı vardı, hukuk vardı, hâkimler vardı. Ancak Ernst Junnig şöyle diyordu; “Yargı, Nasyonel Sosyalist harekete hizmet etmek için vardır” Sonunda şu da oldu Hitler Almanya’sında. Hâkimler duruşmalara, gamalı haç amblemi olan cübbeleriyle girmeye başladılar.
            Adalet adına, adalet cinayetlerinin altına imza attı Ernst Junnig ve diğerleri. Savaş sonrası, Nürnberg’de kurulan Uluslararası Ceza Mahkemesinde idama mahkûm edildiler.
            Demokrat Parti iktidarının son dönemleriydi. İktidar muhalefet kapışması, çirkin bir boyuta taşınmıştı. Bu tartışmalar, aynı zamanda toplumsal kamplaşmayı da beraberinde getirdi. İktidar yargı yoluyla baskı kurmaya çalışıyordu. Yargıtay Başsavcılığı için, Menderes bir isim arama emri verdi. Bizden, bizden yana olacak bir isim.
            Sonunda bulundu bu isim: Salim Başol.
            Siyasi iradeyle Yargıtay savcısı olan Salim Başol, 27 Mayıs ihtilalinde, darbecilerin adamı oldu. Menderes ve arkadaşlarının iddianamesini o hazırladı. Menderes’in bizden olsun dediği o savcı, Menderes’in idam fermanına imza atan isimdi.
            Yassıada duruşmalarında Menderes’in savunmasına, o savcı şöyle cevap verdi: “Sizi buraya getiren irade böyle istiyor.”
            Netice itibarıyla Menderes ve arkadaşları idam edildi. Salim Başol mu? Merak edenler araştırıp görsünler.
            Yakın zamanda, FETÖ’nün dini fanatizmle yargıyı ne hale getirdiğini görmedik mi? Ergenekon, Balyoz, Casusluk davalarıyla yüzlerce insanın hayatını kararttılar. Hayali, yalan ve iftira dolu iddianamelerle vicdanları sızlattılar. Nice haklar gasp edildi, nice mağduriyetler yaşandı, nice canlar gitti.
            Ne oldu sonunda? Çoğu mahkûm oldu, bir kısmı yurt dışına kaçtı. Peki, ya ahiretteki hesaplaşma ne olacak. Bence çok yaman olacak..
            Yıllar önceydi. Bir adli yıl açılış töreninde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sami Selçuk, konuşmasının bir bölümünde şöyle demişti; “Bugün hâkimler vicdanları ile cüzdanları arasında sıkışıp kalmıştır.” Dönemin bir takım sıkıntılarına işaret eden bir açıklamaydı. Ancak fevkalade önemliydi.
            Hangi toplum, hangi devlet olursa olsun; hâkimler vicdanları ile korku, vicdanları ile kaygı, vicdanları ile cüzdanları arasında sıkışıp kalırlarsa eğer, orada adalet yaralıdır, adalet darbelidir. Bu yüzden yargının tarafsız ve bağımsızlığı ilkesi, adaletin olmazsa olmaz şartıdır.
            Anayasa Mahkemesi Başkanı Kadir Özkaya’nın gözyaşlarında, bir hâkim, bir hukuk adamı olarak hassasiyet var, duyarlılık var. Onun tespitleri, geleceğimize yön veriyor. Aklımızı, vicdanımızı, ruhumuzu titreten, değerler manzumesini hatırlatan, Sayın Kadir Özkaya’ya minnettarım…

Bu yazı 136 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum