Eskisinden yenisine, Gördes’in son bir asrına damga vurmuş bir aile onlar. Şehir tarihinde ‘çiviciler’ lakabıyla bilinmiş ve itibar görmüşlerdir. Helvacılık mesleğini, ailece bir asra yakın, bu şehirde maharetle icra etmişlerdir.
Helvacı Emin, mesleğinin çok ötesinde ustalıkların da ustasıdır. Doğru ama dik doğru. Sözü kanun gibi. Mertliğe şapka çıkartacak kadar mert. Bir gönül ve muhabbet yolunun, müdavimi aynı zamanda.
Eşi İkbal Hanım, Gördes’in efsane kadınlarından. Fedakâr, çalışkan, bıkmayan, usanmayan bir kadın. Ailesi için her daim, saçını süpürge edebilen bir kadın. Kurdukları bir aile değil, sanki bir devlet. Sağlam mı sağlam. Muhkem mi muhkem.
O ailenin temel harcında ne mi var? Alın teri ve gönül teri. Dertlinin derdini, çaresizin çaresini, gönlü daralanın halini onlar çözerdi bu şehirde. Psikolog yoktu, psikiyatrist yoktu bu şehirde. Zaten gerek te yoktu. Helvacı Eminle, İkbal Hanımla konuşmak, danışmak yeterli olurdu.
Çivicilerin son bir asırlık serüvenine bakıyorum. Birinci, ikinci ve üçüncü kuşaklar, sanki bir makineden çıkmış gibi. Helvacı Emin-İkbal Hanım çiftinin inşa ettiği devasa eser, milim sapmadan hala ayakta duruyor.
Gördes’in emsali olmayan kadim kültüründe, Çiviciler ile bir asra yakın komşuluğumuz ve dostluğumuz oluştu. O sevgi ve muhabbet, dostluk ve yarenlik pınarından doya doya içerek bugünlere geldik. Bu benim için paha biçilmez bir bahtiyarlıktı.
Çiviciler ailesinin ilk dönemi parıltılı halkasıydı Kemalettin Çivi. 4 kardeşten sadece o hayatta kalmıştı. Tam 25 yıl önce, onun hayat hikayesini kaleme almış ve yayınlamıştım. O gün keyif almıştım yazarken. Bugün yine yazıyorum kederle ve hüzünle. Çünkü onu kaybettik. Sadece bedenini değil. Onunla yaşayan değerler, hatıralar da toprağa gömülüp gitti. 25 yıl önce iyi ki yazmışım diyorum bugün.
Atatürk’ün kabrinin Ankara’ya nakil edileceği günlerdi. Her şehirden bir çocuk Ankara’ya davet edilecekti. Gördes’te Kemalettin Çivi üzerinde durdular. Aşırı derecede heyecanlandı. Gidecek miyim yoksa gitmeyecek miyim?
O günlerde eski Gördes’e, bir telepati gösteri gurubu geldi. Salon doldu taştı. Küçük Kemalettin bu fırsatı kaçırmadı. Gidip gitmeyeceğini sorduğu yazılı kağıdı göstericiye uzattı. Bu tür gösterilerde kağıtlar yakılır, gösterici hayret veren bakışlar arasında sorulara cevap verirdi.
Kemalettinin sorusuna, gidemeyeceksin cevabı verilince, çok üzüldü. Helvacı Emin hemen devreye girdi. Oğlunu karşısına aldı. Sana bir bisiklet mi alayım yoksa Ankara’ya mı göndereyim. Bisiklet olsun dedi Kemalettin. Babası ona Hercules marka bir bisiklet aldı ve gönlünü etti.
Bisiklet sevdası böyle başladı. Ablalarını, komşularını bisikletine bindirerek, Uzunçam Mahallesinin sokaklarını arşınladı. Vakit geldi, Helvacı Emin hayattan göçtü. Helvacılığa biraz daha devam etti. Sonra kararın verdi. Artık hayata bisikletçi ve tamirci olarak devam edecekti.
Yeni Gördes’in çocukları, bisiklete binmeyi onun sayesinde öğrendi. Hüneriyle üç tekerlekli bir bisiklet yaptı. Çocuklar önce bununla bisiklete binmeyi öğrendi, sonra iki tekerlek kullanmayı başardı.
Zarif, beyefendiydi. Ruh beden mütenasipliği, şahsında bir güneş gibi parlardı. Sesini yükselttiğini kimse görmedi. Candı, dosttu. Dükkânı sadece bir ticarethane değil, aynı zamanda bir gönül dergâhı gibiydi. Her gün onlarca kişi, bu dergâha gelir nasip alırdı. Yıllarca şehre gelen memurlara kol kanat oldu. Yabancılık çekmesinler diye kucak açtı.
Aslında onunkisi bir sanat gösterisiydi. Oğlu Prof. Dr Emin Çivi, dedesinin huyundan, kızı Dr. İkbal İnanlı annesi İkbal Hanımın suyundan ancak bu kadar olabilirdi.
Yaklaşık 50 yıl komşuluk yaptık. Her gün selamlaşarak, hal hatır sorarak. Ne keyifti ne keyif. Bir maziydi. Bir mazinin heybetiydi. Her gün, o maziden taam ederek geçti yıllar.
83 yaşındaydı ve hala çalışıyordu. Bu azim, bu inanç, bu gayret aslında yeni nesillere hem örnek ve hem dersti.
Vakit geldi, süre doldu. Allah onu ecel-i müsemmasına kadar yaşattı.
Sesini yükseltmeden, kimseyi telaşa vermeden, inancına ve imanına yakışır bir vakarla ayrılıp gitti aramızdan. Ben böyle vedalara gıpta ederim, şapka çıkartırım.
Allah gani gani rahmet eylesin, mekânı cennet olsun…
YORUMLAR