Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

İhtilafta Rahmet Vardır

31 Aralık 2025 - 18:02 - Güncelleme: 31 Aralık 2025 - 18:03

            İstanbul’un fethinden kısa bir süre sonra, yaşanan ilginç bir gelişmeydi. Zindanda tutulan isimlerin arasında, bir papaz vardı. Durum Fatih’e iletildi. Hayret etmiş ve şaşırmıştı, ‘tez huzuruma getirin’ talimatı verdi. Papazı hemen huzura getirdiler. Niye zindanda olduğunu sordu Fatih. Cevap verdi papaz; “Kralı zaman zaman eleştirirdim, bunu hazmedemedi ve beni zindana attı..”
            Sırtını sıvazladı Fatih ve şöyle dedi papaza; “Seni bir tek şartla serbest bırakırım. Hükümranlığım süresince, beni eleştirmekten geri kalmayacaksın ve korkmayacaksın.” Hayretler içerisinde kaldı papaz ve minnetle kabul etti.
            Aslında bu olay, İstanbul’un fethinde, “Bizans’ta kardinal külahı görmektense, Osmanlı sarığı görmeyi tercih ederiz” diyen Bizans halkının, ne kadar haklı olduğunun bir göstergesiydi.
            Kökleri asırlara dayanan bir terbiye ve kültür ürününün eseriydi Fatih’in söyledikleri. Onu Fatih yapan, büyük devlet adamı kılan bir terbiye ve kültürdü bu. Kaç yaşındasın? Henüz 22 yaşında.
            Bedir’de karargâhın yeri konusunda, bir belirsizlik ortaya çıktı. Şanlı Nebi, kuyuları işaret etti. Kısa süre sonra, itirazlar gelmeye başladı. İşaret edilen yer, strateji açısından sakıncalı olabilirdi. Sahabeden birisi teklifini yaptı, gerekçelerini sıraladı ve başka bir yeri gösterdi. Sonunda Şanlı Nebi, “haklıdır” diyerek teklifi kabul etti.
            Hendek savaşında benzeri yaşandı. Düşmana karşı nasıl vaziyet alınacaktı? Çeşitli görüşler ortaya atıldı. Ancak hiç birisi, yerli yerine oturmuyordu. İranlı Selmanı Farisi söz aldı. Hendek kazma fikrini ortaya attı. Pek çok savaşta, bu uygulamayı nasıl yaptıklarını detaylı biçimde anlattı. Şanlı Nebi, bu teklifi makul buldu ve gereği yapıldı, hendekler kazıldı.
            Şüphesiz bu yüzden olmalı, Muhammed Aleyhisselam şu sözü söylemiştir: “Ümmetimin ihtilafında rahmet vardır.”
            Bu ihtilaf; anlaşmazlık, kavga, ikilik yönüyle değildir. İyi ve güzel bir iş yapmada, aksaklıkları gidermede ihtilaftır. Farklı görüşlerin tartışılması ve değerlendirilmesidir. Böyle bir dünya görüşüne sahip olmak; insanı geliştirir, toplumu rahatlatır, devleti ayakta tutar, devasa eserler ortaya çıkar.
            Nitekim Namık Kemal’in Hürriyet Kasidesindeki şu mısraları, ne kadar anlamlıdır;
            Durur ahkâmı-ı nusret ittihat-ı kalb-i millette
            Çıkar asar-ı rahmet ihtilaf-ı rey-i ümmetten
            (Başarı milletin gönül birliği ile mümkündür/ Hayırlı ve güzel eserler ümmetin farklı görüşlerinden ortaya çıkar.)
            Günümüzde ihtilafın karşılığı eleştiridir.
            Kabalığa ve sakilliğe kaçmadan, nezaketli bir üslupla bilgiye ve veriye dayalı her eleştiri, aslında devlet ve millet hayatının sıhhatiyle ilgili önemli bir göstergedir. Toplumda bireyler eleştirel kültürden mahrum, yöneticileri eleştiriye kapalıysa, biliniz ki o toplum büyük sıkıntılar çekiyor demektir.
            Aslında toplumun, en büyük eleştirel gücü gazetecilerdir. Günümüz deyimiyle medyadır. Yazılı ve görüntülü basınla, toplum eleştirel güce ve imkâna kavuşur. Gelişmiş demokrasilerde; bu yüzden basın, dördüncü kuvvet olarak kabul edilmiştir. Bu sebeple basın özgürlüğü, yasal olarak teminat altına alınmıştır.
            Mesela bizim anayasamızda; vatandaşın haber alma hakkı, anayasal bir hak olarak tarif edilmiştir. Haber deyince, sadece adli vakalar akla gelmez. Kültür, sanat, iç politika, dış politika, ekonomi, iş hayatı, iktidar icraatları ve nicesi haber kaynağıdır.
            Haber, sadece haber değildir. Neden, nerede, niçin, nasıl, ne şekilde ele alındığında, aslında eleştirel bir metindir. Film eleştirmeni, bir filmi yazar. Bu eleştiri, bir sonraki güçlü bir filme teşvik eder. Bir ekonomi politikasını, ekonomi yazarı kaleme alır. Varsa aksak taraflarını gündeme taşır. Nedir amaç? Düzelmesini ve daha iyisini sağlamaktır. Eğitimle ilgili eleştirel yazılar ve haberler, aslında yetkilileri uyarmak içindir. Mecliste çıkan bir yasa üzerine, eleştirel yazılar gelir. Varsa aksak tarafları düzeltilir.
            Yani ihtilaf rahmettir. Yani eleştiri rahmettir aslında.
            Bugün eleştiri kültürünü kaybetmiş bir toplum haline geldik. Bunu nasıl başardık dersiniz? Elbette gazetecilik gerçeğini ve mesleğini tüketerek. Medya artık medya değil, gazetecilik te gazetecilik değil.
            Ben o tabirleri hiç kullanmadım. Çünkü 40 yıllık bir gazeteci olarak, hep hicap duydum. Havuz medyası, iktidar medyası, muhalefet medyası gibi. Ama ne yazık ki vakıa bu. Gazetecilik bitti, medya çöktü ve dolayısıyla toplum eleştirel gücünü kaybetti. Ne, niçin, nasıl, ne şekilde cereyan ediyor sorularının cevabını, artık bulmamız imkânsız hale geldi.
            Büyük bir bölüm, iktidarın sözcüsü gibi yazacak ve yayın yapacak. Küçük bir bölümü benzerini muhalefet için icra edecek. Gazeteciler siyasetçilerle iç içe girecek. Kendilerine önemli imkânlar sağlayacak. Halkın dertlerini unutacak.
            Başta uyuşturucu, bahis, kara para aklama gibi soruşturmalarla medyanın çöküşüne şahit oluyoruz. Bugüne kadar aynı noktaya atış yapanlar, şimdi birbirlerine atış yapıyor. Güya birbirlerinin çamaşırlarını ortaya seriyorlar.
            Netice itibarıyla; bütün bu yaşananlar ne toplumun, ne iktidarın nede gazeteciliğin yararına oldu.
            40 yıl emek verdiğim ve yılları büyük bir heyecan ve arzuyla ördüğüm bu meslekte, bugün inanın acı çekiyorum.
            “İhtilafta rahmet vardır” kültüründen ve geleneğinden, nereye evrildik? İhtilaflarımız artık hayra ve güzelliğe değil, kamplaşmaya, kavgaya ve atışmaya dönüştü. Toplumsal sağlığımızın hızla bozulmasında, eleştirel gücümüzü kaybetmenin rolüne, acaba kim dikkat çekecek.
            Günümüzün gazetecileri ve medyası mı?

Bu yazı 110 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum