Bir mesleğe, bir ticarete 65 yıl emek vermiş bir isim o. Ustalıkla, hünerle, edep ve hayâ ile 80 yaşına kadar çalışan emsalsiz bir isim o. Nesli tükenen bir kültürün, belki de son temsilcilerinden.
1946 yılında, Benlieli köyünde doğdu. Çocukluğu sığır çobanlığıyla geçti. Yetişkin çağında babası onu, köyün terzisi Bekir Kurt’un yanına çırak olarak verdi. Yetenekliydi ve meraklıydı. 6 ay çalıştı destur aldı.
O yıllarda Benlieli köyü, 120 hane ve 400 nüfusa sahipti. Halıcılık ve tütüncülükte Benlieli köyünün, bölgede ciddi bir ağırlığı vardı.
Ali Büke 1962 yılında, köyün mütevazı bir mekânında terziliğe başladı. Ustalığı gün geçtikçe arttı. İşini bir sanatkâr edasıyla yapıyordu. Ünü kısa sürede yayıldı. Civar köylerden ve ilçeden müşteriler gelmeye başladı. Onunkisi müthiş bir hikâye idi. İzmir’den elbise diktirmeye geliyorlardı.
32 yıl böyle geçti. Zaman, terziliğin hükmünü yitirmişti. Bakkal dükkânı açmaya karar verdi. 1994 yılında bakkallığa başladı. 2025 yılı sonu itibarıyla, 80 yaşındayken ticari hayatını sonlandırdı.
Ne okudun, diploman ne? Hiç birisi. Ancak kitapların yazmadığı, okulların okutmadığı, Türk’ün maşeri vicdanı ve kültürüyle yetişmiş müstesna bir şahsiyettir Ali Büke. Ruh dünyasını merak ediyorsanız, yüz ifadesine ve üslubuna bakmanız yeterli olur.
4 çocuk yetiştirmiş, emsalsiz bir maharetle. Çeliğe verilen su misali, damla damla işlemiş çocuklarının ruhuna ve karakterine. Bugün 9 torununa sirayet eden, müthiş bir eğitimcilik hikâyesidir bu.
Bu nasıl bir inanmışlık ve nasıl bir imandır?
65 yıl boyunca, mekân erkenden açılır. Nedir erken? Sabah namazını kılar, dualarla ekmek kapısını aralar. Bilir ki nasipler erken dağılır. Zira müşteri kapının arkasındadır. Bir ömür, böyle devam eder.
Kendisinin ifadesiyle; “Bir mekân esnafa kefildir.” Yine onun ifadesiyle; “Mekân aç açıkta bırakmaz.”
Böyle çalışmış, böyle kazanmış, ailesini böyle geçindirmiştir. “Çocuklarımın boğazından haram lokma geçirmedim” derken, karşımda dünyanın en mutlu insanını gördüm.
80’li yılların sonuna doğru, Gördes pazarına gelir. Maddi durumu sıkışıktır. Çocuklar yetişmiştir. Önce onların ihtiyacını giderir. Acıkmıştır. Bari çorba içeyim der. Bakar, cebinde 5 kuruş kalmamış. Kimseye bir şey söylemez. İnancını, sabrını midesine taş yapıp akşamı yapar.
Allah’ın verdiği ömür nimetinde, kimseyi kırmamış olmak nasıl bir şeydir? Kazancın rakamına değil, bereketine ve helalliğine itibar etmek nasıl bir şeydir? Nazik, müşfik bir lisanla, bir ömür boyu seslenmek nasıl bir şeydir?
Kazançların kirlendiği, ailenin ağır darbeler aldığı, manevi değerlerin tersyüz olduğu bir devirde; Ali Büke gibilerinin, hayatımızdan çekilip gitmesi beni hüzünlendiriyor.
“Kimseyi incitmedim, bir ömür boyu helalinden kazandım. Çocuklarıma haram lokma yedirmedim. Kılmadığım namazım yok, tutmadığım orucum da yok. Devlete olan borcumu, sigorta primlerimi, bir gün bile geciktirmeden ödedim. Ne kadar şükretsem azdır..” diyen Ali Büke, aslında bana mutluluğun resmini çiziyordu.
Köhne ve kokuşmuş bir devirde; bin bir türlü rezaletle mutluluk peşinde koştuğunu sananlar, keşke Ali Büke’yi yarım saat dinleyebilseler.
Bir meslek ve ticaret ustası, bir inanç ve iman abidesi unutulmasın tarihe kayıt düşülsün diye, onu sayfalarıma misafir ettim.
Nice Yıllara Ali Büke, sağlıkla ve huzurla….



YORUMLAR