Doç.Dr.İbrahim KOÇ

Doç.Dr.İbrahim KOÇ

49ibkoc@gmail.com

Anılarım-34

16 Kasım 2023 - 15:45 - Güncelleme: 16 Kasım 2023 - 15:46

EKONOMİK BELİRSİZLİĞİN KALKMASI VE DERSLERE ODAKLANMA
Ölçme bilgisi sınavından on üzerinden bir aldıktan sonra, yıl kaybı tehlikesi yaşamamak için var gücümle ölçme bilgisi sınavına hazırlık yapmaya başladım. Mutlaka başarılı olmak zorundaydım. Aksi takdirde İstanbul gibi bir yerde benim gibi dar gelirli bir ailenin çocuğunun yıl kaybı demek, aile bütçesinde telafisi imkânsız bir kara deliğin açılmasına neden olur. İşler temelli sarpa sarar ve içinden çıkılması zor bir hal alırdı. Ayrıca nişanlı olmam nedeniyle yıl kaybı benim ve nişanlımın ailesinin moral bozukluğuna yol açar. Dargınlıkların meydana gelmesine ve nihayet nişanın bozulmasına bile yol açabilirdi. Diğer yandan başarısız bir öğrenciye Kredi Yurtlar Kurumu kredi vermekten vazgeçebilir. Bütün bu olumsuz durumların ötesinde benim itibarım kaybolur. Toplum içinde “her şeyi eline yüzüne bulaştıran, tuttuğunu koparamayan beceriksiz bir insan olarak” olarak görülmek, benim için en olumsuz ve en istemediğim bir damga olurdu. 
Bütün bunları düşününce, geriye yapılması gereken tek şeyin derslerde başarılı olmaktan başka çare kalmıyordu. Ayrıca İstanbul’da eğitimime devam etmem için her türlü belirsizliğin ortadan kalktığı, yani kredinin çıktığı ekonomik sorunlarımın çözüldüğü ve en önemlisi aynı amaç yolunda uğraş veren değerli sınıf arkadaşlarımla bir evde barındığımız için derslerime odaklanabilecektim.
Ölçme bilgisi ile ne kadar kitap varsa onları edindim. Bu kitaplardaki örnek problemlerin hepsini çözdüm. Hocamızın ders notlarını baştan sona çalıştım. O dönem ölçme bilgisi kitapları da kısıtlıydı. Nihayet ikinci sınav yapıldı ve ben o sınavdan on üzerinden 8(sekiz aldım). Hatta rahmetli hocam Prof. Dr. Ahmet Aksoy sınıfta notları okurken bana “Demek ki çalışınca oluyormuş” demişti. Böylece vize sorunum ortadan kalkmış oluyordu. Fakat hocam her bir öğrencinin durumunu teker teker nereden bilsin? Sanki ben sebepsiz yere ders çalışmamışım da o yüzden zayıf almışım gibi düşünüyordu.
Kadastro Lisesi dersleri ile klasik lise dersleri farklı idi. Klasik lisede kimya dersi varken Kadastro Lisesinde kimya dersi yoktu. Fakat YTÜ (İDMMA) Harita Mühendisliği Bölümünde kimya dersi vardı. Lisede kimya dersi görmemiş olmam nedeniyle üniversitede kimya konularında zayıf kalıyordum. Bu zayıflığı gidermem için diğer derslerden daha fazla kimya dersine çalışmam zorunlu oluyordu. Bundan dolayı hem anlattığım sorunlarla boğuşurken kimya dersinden bütünlemeye kalmadan sınıfı geçmek amacı ile bu derse daha fazla çalışmak mecburi hale geldi. Sınıfımızda, klasik lise mezunu arkadaşlarımız çoğunluğu oluşturuyordu. Bu arkadaşlarımız da bizim kadastro lisesinde üç yıl boyunca okuduğumuz çoğu meslek derslerini daha önce hiç görmemişlerdi. Bu durumda olan öğrenciler de görmedikleri bu derslerde zorlanıyordu.
 ÜNİVERSİTENİN SÜRESİZ TATİLİ
 Fakat bu defa bütün gençler ve aileleri için bir karabasan olan terör olayları, sık sık meydana gelmeye başladı.  Sağ, sol çatışmaları ve boykot eylemleri gündelik olaylar haline geldi. Bu olaylar nedeniyle üniversitemizde dersler yapılamıyordu. Bu yüzden Üniversite Yönetim Kurulu eğitime süresiz ara vermişti. Bu durum sadece bizim üniversitemizde değil Türkiye genelinde böyleydi.  Buna çok üzülmüştüm. Çünkü geleceğin mühendisleri, doktorları, hukukçuları, öğretmenleri ve daha niceleri olarak bizim yerimiz, eğitim dışı alanlarda çalışmak değil, hocalarımızdan eğitim almak için sınıflardır. Enerjimizi, hocalarımızın önümüze koyduğu problemlere kafa yormak, bilim yapmak ve konuları özümsemek için harcamamız gerekirken, belirsiz bir süre eğitim dışı kalmak bizlerin zayıf olarak yetişmesine neden olacaktır.
Bir üniversite hocasının uzun yıllar boyunca edindiği ve olgunlaştırdığı bilgileri, deneyimleri genç beyinlere kısa bir zaman içinde aktarması, o eğitimi alan gençler için çok büyük bir kazanımdır. Çünkü gençler, hocaları kadar zaman harcamadan çok kısa bir zamanda o bilgiye sahip olabilmektedir. Bu yüzden eğitim yapılmadan geçen günlerin yarattığı bilim boşluğunu doldurmak zordur.
Bu sebeple öğretmen-öğrenci birlikteliğinin sürekliliği sağlanmalıdır. Çünkü çağımızda bilgilerin artış hızı geçmiş dönemlerdekinden çok daha fazladır. Mevcut bilgileri, korumak demek aslında geri kalmak anlamına gelir. Çağa ayak uydurmak için yenilikleri sürekli takip etmek zorunlu hale gelmektedir.
Bilimde, uluslararası yarışta ön sıralara ulaşmak için gayret gösteren toplumların üniversitelerinin, değişik sebeplerle süresiz tatil kararı alma lüksleri yoktur. Bu gibi aksamalara yol açacak nedenlerin meydana gelmemesi için yöneticilerin her türlü tedbiri önceden alması zorunludur. Bu sağlanırsa öğreten ve öğrenenlerin enerjileri boşa gitmez, gelişme daha randımanlı olur. Bilim ve teknolojide geri kalmayız. Dostluğuna güvenilen ve dost olunmak istenilen bir ülke haline geliriz.
Öyle bir öğretim iklimi oluşturulmalıdır ki, eğitim ordusunun aklında ve fikrinde, bir gün öncekine göre mesleki açıdan bilgilerimin üstene yeni bir bilgi koyabildim mi? düşüncesi olmalı ve inovasyon (yenilik) odaklı çalışılmalıdır. Eğer bu sağlanırsa büyük ölçüde anarşi ve terörün de önüne geçilebilir.
Hal böyleyken üniversitenin süresiz tatil edilmesine üzülmemek mümkün değildi. Ülke genelinde böyle bir duruma düşmemek için bütün parti liderlerine çok önemli görevler düşmektedir. Görüş ayrılıkları olması doğaldır. Fakat görüş ayrılıklarının şiddete dönüşerek okulların kapatılmasına neden olması ülke için onarılması güç yaralar açar. Az eğitimli bir genç hiçbir partinin işine yaramaz ve üstelik o kişi parti için, ülke için aile için bir yük haline gelir. Eğitimi tam almamış insanlar için söylenen bir söz vardır “Yarım hekim candan, yarım imam dinden eder” diye. Bu nedenle bütün siyasi liderlerin ülkede eğitim ve öğretimin aksamadan sürmesi için ellerinden gelen gayreti göstermeleri, ötekileştirici söylemlerden uzak durmaları ve gençler arasında hiçbir ayrım gözetmeksizin hepsine eşit mesafede durmaları ve söylemlerinde, fikirleri ne olursa olsun gençlerin birbirlerini sevmelerini, hoşgörülü davranmalarını asla şiddete yeltenmemelerini ortak görüş olarak sürekli tekrarlamalıdırlar. Aksi takdirde bütün partiler bindiği dalı kesen Nasreddin Hoca durumuna düşerler.
Üniversitemiz süresiz tatil edildiği için çaresiz valizimi alıp 1969 yılının mart ayı başında memleketim Gördes’in Kıran Köyü’ne geldim. Bütün kitaplarımı getirmiştim. Hem aileme yardım ediyor hem de derslerime çalışarak günler geçiyordu. Bu arada her haber saatinde kulağım radyodaydı. Belki olaylar sakinleşir ve üniversite yönetimi derslerin başlamasına karar verebilirdi.

Bu yazı 189 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum