Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

Kainatın Efendileri ve Köleleri

26 Mart 2020 - 16:11

Bir virüs dünyayı durdurdu. Şu an, sadece hastalığı konuşuyoruz. Yavaş yavaş hayatı, ekonomiyi ve parayı da konuşmaya başlayacağız. Oraya bulaşan virüs, nasıl bir tahribat yapıyor göreceğiz. Dünya, dünya olalı böylesine müşterek bir kaygı ve korkuya kapılmadı. Peki, ne oldu?
            Şu oldu. Son 50 yılda insanlık, Allah'ın yarattığı kâinat nizamına kafa tuttu. O nizamı her yönüyle bozdu. Bozduğu için, devasa bir musibet ile karşı karşıya kaldı. Bir günahkârlığın bedeli değil, neticesi olan bir musibet bu. Kâinatta hangi ölçüyü bozarsanız, bir dert ve problemle karılaşırsınız, aynen böyle oldu.
            Zira Allah, kâinatı bir ölçüye göre yaratmış ve yarattığı her şeye bir ölçü koymuştur. Ve bunları, insanın bilgi ve istifadesine bir nimet olarak vermiştir. Canlı, cansız ve tüm varlıklar için bu kural geçerlidir. Kur'an bunu, fıtrat olarak isimlendirir.
            Şu ayet, bu gerçeği bildirmektedir:
            'Sen yüzünü dosdoğru bu dine, Allah'ın fıtratına çevir. O insanları ona göre yaratmıştır. Allah'ın yarattığının yerini tutacak bir şey yoktur. İşte sağlam din bu dindir. AMA İNSANLARIN ÇOĞU BUNU BİLMEZLER.' (Rum, 30)
            Allah bu fıtratı anlatırken, hep ‘insan' hitabıyla başlayan ayetlerle seslenmiştir. Bu son derece dikkat edilmesi gereken bir konudur. Mesela şu ayete yoğunlaşalım:
            'Ey insan! Sen şimdi neyine güveniyorsun da cömert olan Rabbine karşı geliyorsun? Seni yaratan, eşitleyen ve dengeni kuran O ‘dur. Seni belirlediği yapıda düzenleyen de O ‘dur' (İnfitar, 6–8)
            İnsan kendisine ait olan bu fıtratı, çoğunlukla görmezden gelir. Sadece kendi yapısını değil, kâinat sistemini de bozmaya gayret eder. Kur'an, insanın bu yönünü şöyle dile getirir:
            '(İnsanlardan öylesi var ki') Eline fırsat geçince tabiatı bozmaya, kaynakları ve nesilleri etkisizleştirmeye çalışır. Allah tabii düzenin bozulmasını istemez.' (Bakara, 204–205)
            Fıtrata ters, Allah'ın koyduğu ölçüye muhalif her fiil, bir bela ve musibet getirir. Bela geldiğinde, insan niçin sorusunu sormalıdır. Bu bela, Allah tarafından verilmiş değil, Allah'ın ölçüsünün bozulması yönüyle ortaya çıkan bir beladır. Zira Allah, insanların bu beladan kurtulması için, bozguncu davranışlardan vazgeçmesini bekler.
            Aşağıdaki ayet, bu durumu açık olarak anlatıyor:
            'İnsanların kendi elleriyle yaptıkları şeyler yüzünden karada ve denizlerde bozulmalar olur. Bu ettiklerinin bir kısmını bulsunlar diyedir. Bakarsın vazgeçerler.' (Rum, 41)
             Kur'an; bu kâinat nizamının her bir unsurunu, ‘ayet' olarak isimlendiriyor. Buna kevni ayetler diyoruz. Allah kitap ayetlerinin, kevni ayetlerle birlikte okunmasını istiyor. Ancak bu sayede indirilen Kitabın, Allah'ın kelamı olduğunu anlayabileceğimizi söylüyor. Bu bilgi, şu ayette anlatılmıştır:
            'Onlara çevrelerinde ve kendi içlerinde olan ayetlerimizi göstereceğiz. Sonunda onun (Kur'an'ın) tümüyle doğru olduğu, onlar açısından iyice ortaya çıkacaktır.' (Fussilet–53)
            Bunu yapabilmenin temel şartı da bilgidir, yani Allah'ın hikmetidir. İlimle kazanılır ve Allah Nebisine, bu konuda şu uyarıda bulunur:
            ' ‘Rabbim ilmimi arttır' de' (Taha, 114)
            Allah'ın kurduğu nizamın tabiat kısmı böyledir. Beşeri yönü de tıpkı tabiat gibidir.
            İnsan ilişkilerinin her türlüsü, evlenme, boşanma, öğrenme, sözleşme, yönetme, savaşma, alış veriş yapma, ticaret ve daha nicesi Kur'an'da anlatılmıştır. Tümünün icrasında, iki unsura dikkat çekilmiş ve vazgeçilmez olduklarına vurgu yapılmıştır. Birincisi ahlak, diğeri adalettir.
            Mesela bu nizamın, ticaretle ilgili bazı ayetlerini vermek istiyorum. Allah faizi haram kılmıştır. Dahası, faizi kendisine açılmış bir savaş olarak nitelemiştir. Şu ayete bakalım:
            'Müminler! Kat kat katlanan faizi yemeyin, Allah'tan korkun, belki umduğunuza kavuşursunuz.' (Al-i İmran, 130)
            Yukarıdaki ayet, faizin yasaklandığı ilk ayetti. Yasaklamayla ilgili ikinci ayet şöyle geldi:
            'Müminler! Allah'tan korkun! Faizden geriye ne kaldıysa bırakın. Eğer inanmış kimselerseniz.
            Bunu yapmadınız mı bilin ki Allah'a ve Elçisine karşı savaş halindesiniz. Eğer tövbe ederseniz, ana mallarınız sizindir. Ne haksızlık edersiniz ne de haksızlığa uğrarsınız.
            Borçlu darlık içindeyse rahata çıkıncaya kadar beklenir. Bağışta bulunmanız sizin için hayırlı olur. Bunu bir bilebilseydiniz..' (Bakara, 278–280)
            Hele servet biriktirmeyi, onunla övünmeyi, Allah yolunda harcamamayı, Kur'an şiddetli biçimde eleştirmiştir:
            'Altını ve gümüşü kasalarda saklayıp Allah yolunda infak etmeyenleri can yakıcı bir azapla müjdele.' (Tevbe, 34)
            Bugün dünya bir musibetle yüz yüze geldi. Tüm insanlık korku içinde. Peki ne bu? Söyleyeyim, kâinatın nizamını insanlık el birliği ile bozdu. Bozulan her ölçü bir dert yaratır. Allahın koyduğu ölçüleri bozanlar, simdi derdine çare arıyor.
            Son 50 yılın yenidünya düzenidir bu. Bu düzeninin sahipleri zaten kendilerini 'Kâinatın efendileri' olarak isimlendiriyor. Diğerleri yani bizler de onların köleleriyiz. Bunu biraz açmak istiyorum.
            İngilizler 1694 yılında Merkez Bankasını kurdu. Altın olarak karşılığı var diye, çok miktarda sterlin bastı. Ve dünyada lider oldular. Bu hikâye tam 250 yıl sürdü. Bastıkları sterlin kadar altın olmadığı, sonradan anlaşıldı.
            1944 yılında Bretton Woods antlaşmalarıyla, sterlin saltanatını dolara kaptırdı.
            1971 yılında ABD başkanı Nixon, doların altına çevrilebilirliğine son verdi. Merkez Bankası rezervleri, dolarla ifade edilir hale getirildi. Aradan geçen 50 yılda, dünya ticaretinin %70'i dolarla yapılır oldu.
            Ortada bir tapınak vardı. Birde tapınağın şövalyeleri. Onlar devletler ötesi bir güce sahipti. İtibari parayı basıyor, dünya ekonomisini kâğıt parayla baskılıyordu. Merkez Bankaları, IMF, BM, Dünya Sağlık Örgütü ve diğerleri..
            Tapınak varsa, mutlaka kurban da vardır. Bu yenidünya düzeninin halkları da, tapınağın kurbanı oluyordu. Çünkü sistem itibari para olunca, kurbanların kaderi borç ve faize mahkûmiyetti. Netice itibarıyla bu düzende; altın ve gümüş madenleri efendilerin, kâğıt para da kölelerin payına düşüyordu.
            Bu para, ‘itibari para' idi. Yani sadece kâğıt değeri vardı. Ancak devasa bir siyasi ve teknolojik güç ve askeri bir kudretle ayakta tutuluyordu. Ancak dünya tek kutuplu olmaktan çıkıp, işin içine Çin ve Rusya gibi güçler girince, altın / dolar karşılığı meselesini gündeme getirmeye başladılar.
            Geçen yıl başlayan, dünya ticaret savaşları hikâyesinin aslı bu sorgulama idi. Kavganın başını Amerika ile Çin çekiyordu. Aslında 2008 krizinde bu balon patlayacaktı. Son bir hamle olarak, piyasalara para pompalamayla krizi ertelediler.
            Artık bu itibari para düzeninin yürümediği, iyice ortaya çıktı. Başka, evet başka, bir de virüs çıktı.
             Tabiat dengesini, o kâinatın efendileri bozmuştu. Emeği sömürmek, kaynaklara hâkim olmak, enerji coğrafyalarını tasarruf altına alabilmek adına, tabiatın dengesini alt üst ettiler. Ekolojik dengeyi bozdular. Sanayileşme ile atıklar derelere, çaylara ve denizlere aktı. Denizlerin altı ve üstü büyük tahribata uğradı. Küresel ısınma ile buzullar eridi, iklimler ahengini yitirdi. Hayvanlar âlemi, bu kaostan müthiş etkilendi. Onlarda fıtratını kaybetti.
            Allah'ın fıtratına ve koyduğu ölçülere aykırı fiillerle, tabiat nizamını bozdular. Neticede karşımıza virüs çıktı. Benzer virüsler, hep hayvanlardan bulaşıyor. Bu bir tesadüf değil elbette. Corona virüs kontrol altına alınsa bile, yenilerinin çıkacağı gün gibi aşikâr. Çünkü insanlık; bozduğu nizamı düzeltmedikçe, fıtrata dönmedikçe, benzer musibetleri yaşamaya devam edecek.
            Şimdi o virüs, dünyayı durdurdu. İş, sanat, spor, sanayi, üretim, eğitim ve cümlesi öldürücü darbe yedi. Ölçü kaçmaya gör, ne dertler örüyor insanın başına. O virüs, şimdi son 50 yılın itibari para balonunu patlatmak üzere. Kısa süre sonra, virüs kadar vahim dertlerimiz olacak.
            Bir yanda sağlığımızı düşünürken, bir yanda işim ve aşım ne olacak diye düşüneceğiz. Bir yanda aşı bulundu mu diye sorarken, bir yanda param kâğıt mı oldu, altın ne oldu diye merak edeceğiz.
            Tabiatı boz, insan fıtratını boz. Onu itibari bir paranın kölesi yap. Sende yeryüzünde Kâinatın efendisi olarak yaşa.
            Olur mu? Bir yere kadar. Yani virüse kadar.
            İnsanlığın ne hale geldiğine bak demek mi lazım? Bence din adamları bir şeyler söylemek zorunda. Ancak onlar; hep efendilerinin safında yer alıp, bu kölelik düzenine hiç itiraz etmediler. Şimdi kalkmış dua ediyorlar.
            Papa, Vatikan Meydanına yapayalnız çıkıp dua ediyor. Meydanda tek kişi yok. Kiliseler bomboş. Camiler öyle. Minarelerden sala okuyup, ardından dua etmek hiç bir işe yaramaz.
            Bir Arap vaizin, sosyal medyada dolaşan videosu asıl gerçeği söylüyor. Ne yaptık biz diyor vaiz. Haksızlık bizde, faiz yemek bizde diyor. Hiç sorgulamadık kendimizi ve sonunda şu oldu diyor: 'Allah bizi camilerimizden kovdu. Mescid-i Haramdan kovdu, Kabesinden kovdu..'
            Fıtratı ve ziyadesiyle Allah'ın ölçülerini bozan ve büyük bir bela ile karşılaşan insanlık, bakalım kendini sorgulayabilecek mi??

Bu yazı 3490 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum