Reklam
Reklam
Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

Deprem ve Fussilet-53!

03 Ekim 2019 - 11:57

Cumhuriyet tarihimizin ilk dönem, en saygın bilim insanlarındandı. M. Kemal Atatürk'ün yurt dışına gönderdiği, parlak kuşağın en parıltılı halkalarından sadece birisiydi. M. Kemal onu, jeoloji tahsili yapması için göndermişti.
            Almanya'ya 1932'de gitti. Tahsilini tamamladı, Bonn Üniversitesinde doktora yaptı.
            Yurda döndü. Jeoloji biliminin ilk kurucusu oldu. Üniversitelerde bölümler açtı. Çok sayıda öğrenci yetiştirdi. Günümüzün bilim insanları, onun açtığı yoldan yürüdü.
            Bilim tarihimize, 'jeolojinin babası' olarak geçti.
            Devlet onu, yurt dışında okutmuştu. Bu yüzden minnettarlığı sonsuzdu. Karşılığını vermeliydi. Müthiş çalıştı. 1939 yılında, 30 binden fazla insanımızı yitirdiğimiz Erzincan depreminin ardından, kendini dağlara verdi.
            Yaklaşık 10 yıl, geceli gündüzlü çalıştı.
            1948 yılında, bütün dünyayı ayağa kaldıran, o ünlü makalesini yayınladı. Tarihte ilk defa, Kuzey Anadolu Fay hattının yapısını ortaya çıkardı. Üstelik bu fayın, doğudan batıya doğru hareket halinde olduğunu tespit etti.
            'Anadolu Bloku' adını verdiği bu çalışma, tüm dünyada büyük yankı uyandırdı. Türkiye'de ise kimse ilgilenmedi.
            Almanya, dünyanın en büyük jeologlarına verdiği, 'Gustav Steinman Madalyasını' ona layık gördü.
            Kim diye merak ediyorsunuz.
            Prof. Dr. İhsan Ketin!
            Jeolojinin babası, devletine borcunu fazlasıyla ödemiş, Türkiye'nin deprem gerçeğini ve fay hatlarını, en ince noktasına kadar çıkarmıştı.
            Ancak ne hüzün ve ne kahırdır ki bu ülkede, onu dinleyen ve dikkate alan olmamıştır. Yıllarca fay hatları üzerine, sanayi bölgeleri ve yerleşim alanları kurulmaması için çırpınmış, uyarılarda bulunmuştur.
            Özellikle Gölcük'e planlanan sanayi yatırımları karşısında feryat etmiş, yetkililere adeta yalvarmıştır.
            1995 yılında vefat etmiş, vefatından 4 yıl sonra yaşanan Marmara depreminde, bilhassa Gölcük, işaret ettiği biçimde tam Göl-cük olmuştur.
            İstanbul 5,8 ile sallandı. Aslında tüm Türkiye sallandı. Marmara depreminden bugüne, bilim insanlarının ağzında tüy bitti. Olası bir 7,2'den bahsediliyor. Sonuçları üzerine senaryolar yazılıyor.
            İstanbul, Türkiye'nin omurgasıdır. Olası bir 7,2 depremi, bu omurganın kırılması demektir. Bunu düşünmek bile istemiyorum. Fakat yazmak zorundayım.
            Allah Kur'an'da şöyle buyuruyor:
            'Biz onlara, hem dış çevrede hem de kendi içlerinde olan ayetlerimizi göstereceğiz;
            Sonunda onun (O Kur'an'ın) doğru olduğu onlar açısından iyice ortaya çıkacaktır.' (Fussilet–53)
            Bu köşeden gelenekselin dışında ama olması gereken şekilde, hayata dair yazılar yazıyorum. Deprem konusunda da aynı yolu takip edeceğim.
            Ayet, sadece kitaplardaki cümleler bütünü değildir. Allah yarattığı ve var ettiği her şeyi, birer ayet olarak isimlendiriyor. Kur'an bu çerçevede; indirilen ayetlerden ve yaratılan ayetlerden bahsediyor.
            Zira Kur'an'da Allah şöyle diyor: 'Allah her şeyi bir ölçüye göre yaratmıştır.' Yine bir başka ayette ise bu gerçeği beynimize adeta yerleştiriyor: 'Yarattığımız her şeyde bir ölçü vardır.'
            Bu yüzden düşünmemizi, akletmemizi, aklımızı çalıştırmamızı, tefekkür etmemizi, tezekkürde bulunmamızı ısrarla ve defalarca belirtiyor.  Denilebilir ki Kur'an'da bahsedilen hikmet; bilgidir, düşüncedir, akıldır, tefekkürdür, tezekkürdür. Böyle bir okuma olmadan, indirilen ayetleri (Kitab'ı) nasıl okuyacaksın?
            İnsanın bizatihi kendisi, bütün organlarıyla Allahın ayetlerindendir. Dış çevrede; yerin altı ve üstü, gökler, denizler ve daha nicesi hep birer (yaratılan) ayettir. Allah hepsini bir ölçüye göre yaratmış, yarattığı her şeye bir ölçü koymuştur.
            Bu yüzden, Kur'an'ın ifadesiyle; 'Allah'ın yarattığında hiçbir tesadüf bulamazsın.'
            Şimdi!
            Bu ülkede jeolojinin ayetlerini kim okumuş: İhsan Ketin. Nasıl okumuş? İlimle, akılla, deneyle, tefekkürle. Peki, bu ayetlerde, Allah'ın koyduğu ölçüyü bulmuş mu? Bulmuş. Nedir bunun özeti?
            Fay hatlarının üzerine şehir kurma, sanayi tesisi yapma. Çok katlı binalar inşa etme. Zemin etüdünü unutma. Demiri çimentoyu çalma.
            Dinleyen ve kulak veren var mı? Yok. Peki, niye yok?
            Birinci sorumlu; Kitap ve Hikmeti iptal etmiş, geleneksel din anlayışıdır.
            Yıllardır Allah diye diye, Allah'ın ayetlerini hiçe sayan bu anlayış kanserden beterdir. Günümüz Müslümanlarına bunu anlatmak, deveyi hendekten hoplatmak gibidir. Çünkü Allahın yarattığı ayetleri okuyamayanlar, indirdiği ayetleri nasıl okuyacak.
            Benzer depremler, ilgili ayetleri okuyup uygulayan ülkelerde hasar yapmıyor da, niye bizde yapıyor?
            Marmara depremi sonrasında neler söylenmedi. İş, kadınların baldır bacağına kadar getirildi. Allah bize ders veriyor denildi. Peki, Allah onlara ders veriyor da, seni dışarıda mı bırakıyor?
            5,8 ile sallanan İstanbul depreminden sonra, tümörlü hücreler açıklamalara devam ediyor. Çook ünlü bir hoca, dua ediyor. Diyor ki Allah'ım bu fayı sakın bütün kırma. Bu insanlar mahvolur. Sen onu parça parça kır. Biz az hasarla kapatırız mealinde, güya yalvarıyor.
            Al sana; hikmetten yoksun Müslümanlık anlayışının, nasıl kanserli hücre haline geldiğine örnek. Allah'a akıl öğretiyor. Fayı bütün kırarsan berbat oluruz. Sen belki bilemeyebilirsin. Parça parça kır, o zaman bir şey olmaz.
            Allah'a akıl öğreten bu sözde duaya, karşısındaki bir sürü insan, ‘amiiin' diyor.
            Peki, hiç merak eden var mı? Nebimiz Muhammed Aleyhisselam neler söylemiş. Evlerimizi ve mescitlerimizi nasıl inşa etmemiz konusunda, hangi tavsiyelerde bulunmuş. Kitap ve hikmetten yoksun bir Müslümanlık, bunları araştırmaz. Nebisini Kur'an hakikatinden ve hayatın içinden koparan bu Müslümanlara, bunlar gerekli değil.
            Keza Diyanet, bir gün olsun bu konuları araştırıp, hutbe ve vaazlarda anlatmış mıdır? Şimdi bunları yazmaya kalksam, ayrı bir yazı konusu olur.
             İstanbul'un bir deprem geçmişi var. Yıkıcı sonuçları olan ilk deprem 1509'da yaşanmış. Kaynaklar 5 bin kişinin hayatını kaybettiğini söylüyor. Sonrasında bütün bina ve yapılar, ahşaptan yapılmaya başlanmış.
            1766'da bir büyük depremle daha sarsılmış İstanbul. Can kaybı 4 bin civarında. En son büyük deprem, 1894 yılında meydana gelmiş. 400 can kaybının yanında, devasa bir enkaz görüntüsü var İstanbul'un.
            2. Abdülhamit saraydan ezan ve Zilzal suresini okutmuş. Halkı abdestsiz gezmemeye, dini vecibeleri yerine getirmeye ve tövbe etmeye çağırmış. Bir ay boyunca Kur'an okutmuş. Devrin şartları düşünüldüğünde, Allah'ın yarattığı ayetleri okuyacak bir bilgi ve hikmet olmadığından, yaşananlar makul karşılanabilir.
            Fakat 20yy'da İhsan Ketin hoca, Allah'ın jeoloji ayetlerini okudu. Ey yöneticilerim, ey halkım, ey yetkililer şunları yapın, şunları yapmayın dedi. Buna rağmen,  İhsan hocayı dinleyen ve dikkate alan olmadı. Bunun anlamı şuydu, bize ayet lazım değil. Bizim Kur'anla, indirilen ayetlerle, yaratılan ayetlerle bir işimiz olmaz dedik.
            Marmara depreminin üzerinden 20 yıl geçti. Ama dün gibi acısı hafızalarda. Buna rağmen; İstanbul'da yapılaşmaya devam. Gökdelenler, büyük iş merkezleri, imar afları vesaire var mı itiraz eden?
            Tarihi yarımada bu yapılaşmayı kaldırmaz diyen, bilim insanlarını dinleyen kim? Deprem olmadan çöken binalar, çatlayan yapılar neyin habercisi? Peki, neredeymiş bu deprem toplanma alanları?
            7.2 şayet gerçekleşirse, nerede toplanacaksın kardeşim?
            Hülasa; gelinen noktaya, yine Kur'an'ın ifadesiyle açıklık getirelim:
            'Aklını çalıştırmayan bir toplumun üzerine Allah pislik yağdırır.'
            An itibarıyla; son ve tek çare olarak, Kur'an'ın rehberliğinde dua ediyorum:
            'Allah'ım! içimizdeki beyinsizler yüzünden bizi de helak etme.' Ben aciz bir kulunum. Acizliğim, bilgisizlikten ve hikmetsizlikten değildir. Senin hikmetini ve bilgini yok sayanlar yüzündendir.
            Doğdum, büyüdüm, bu yaşa geldim. Yalnızca sana sığındım ve yalnızca senden yardım istedim. Bunu en iyi sen bilirsin.
            Bize acı Allah'ım! İstanbul'a acı Allah'ım! Halkımıza acı Allah'ım! Bize böyle bir felaket yüzü gösterme Allah'ım!!!

Bu yazı 2222 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum