Benim ormanlara olan ilgim ve sevgim, eşimle tanıştıktan sonra bambaşka bir anlam kazandı. Önceleri orman; piknik yapılan, kuşların cıvıltısıyla huzur veren, temiz havası, kestanesi, çiçeği, böceğiyle insana mutluluk veren bir yerdi. Ama evlendikten sonra gördüm ki, ormanın asıl yüzü, o güzelliklerin çok daha derininde saklıydı.
Görünmeyen, sessiz ve sabırlı bir emek vardı bu yeşilliğin ardında.
Büyük ormanların, fedakârlıkla ve özveriyle günbegün büyüdüğüne bizzat şahit oldum. Bu gözlemlerimi ve eşimden dinlediğim anıları, sizlerle paylaşmak istiyorum.
Orman camiasında insanlar, birbirlerine saygı ve sevgiyle kenetlenmiş durumda. Biz eşleriyle birlikte büyük bir ailenin parçası gibiydik. Birlikte geçirdiğimiz günlerde, aralarındaki bağı sadece kardeşlik olarak tarif etmek yetmezdi. Bu bağlılık, bir omuzdaşlık, bir kader ortaklığıydı.
Eşim ormandaki görevlerini anlatırken, dinleyenler onun kendi ailesinden bahsettiğini sanırdı. Anlattıkları fidan dikimi, orman ürünlerinin değerlendirilmesi yangınları önleme çalışmaları ve orman köylülerini kalkındırmak konularıyla ilgiliydi.
Kış sezonunda, yaşlanmış veya dar alanlarda sıkışmış çam ağaçları, kırmızı boya ile damgalanarak kesilmek üzere belirlenirdi. Yağmurlu bir günün ardından, eşim ve ekibi ormanda damga çalışmasına çıktıklarında iş uzamış, yanlarında da yiyecek olmadığı için, ormanda yetişen mantarları toplayıp ateş yakarak hep birlikte pişirip yemişler. Eşim bu günü anlatırken hep şu sözleri söylerdi:
“Orman insanı, ne aç bırakır ne susuz, ne de havasız…”
Yangınlar ise ormancılar için tam anlamıyla hayatın durduğu anlardır. Tıpkı 112 acil çağrısı gibidir. En yakının hasta bile olsa, ilk iş yangın yerine koşmaktır. Buna bizzat şahit oldum. Yangın bölgesine giderken, dik yokuşlarda yangın şeritleri açarak hem ormanı hem ekiplerini korumaya çalışırlar. Amaç, yangını en az zararla atlatmaktır. En büyük dilekleri, sağlam bir şekilde evlerine dönebilmektir.
Bir Ramazan Bayramı öncesi, arefe günüydü. Herkes bayram hazırlığındaydı. Biz de eşimle Gördes’te annemlerin yanındaydık. O sırada telsizden bir anons geldi. Yangın kulesindeki görevli endişeyle bağırıyordu:
“Bi karar yanıyor şefim, bi karar!”
Eşim hemen hazırlandı, telaşla yola çıktı.
Bayramın birinci günü geçti, ikinci günün sabahı oldu… Üçüncü gün yorgun, bitkin, tanınmaz halde eve döndü. Üstü başı kömür karasıydı. Konuşacak hâli kalmamıştı. Üç gündür açtı. Yalnızca su içerek iki gün boyunca dinlendi. Ayağa kalktığında ise yüreğinde hâlâ yangının izleri vardı. "Yüreğimin bir yanı yeşil, bir yanı kömür karası…” derdi. Çünkü yanan sadece ağaçlar değildi. Kuşkusuz en üzücüsü yangına müdahale ederken hayatını kaybeden ormancı meslektaşları... Doğayla birlikte yanan her şey yüreğini dağlıyordu.
Bu fedakar mesai, emekli olduktan sonra da bitmedi. Gönüllü olarak Marmaris ve Çanakkale'de yaşanan büyük yangınlara katılarak evlatları gibi gördüğü ormanlarımızı korumak için elinden geleni yapmaya çalıştı.
Bu günlerde ülkemizde yaşanan orman yangınları hepimizin içini yaktı. Yanan her ağaç, kesilen her zeytin dalı, yüreğimizden bir parça koparıp götürüyor.
Ormanlar sadece ağaçlardan ibaret değil; aynı zamanda sayısız canlının evidir. Kuşlar, sincaplar, tilkiler, böcekler… Hepsi o yeşil cennetin bir parçasıdır. Toprağı tutar, su kaynaklarını besler, iklimi dengeler. Ormanlar, insanların ruhuna da şifa verir. Sessizliğiyle huzur, yeşilliğiyle umut verir.
Hayvanların, ağaçların o sessiz çığlıklarını duymak yürek parçalayıcı...
Ormancılar, gönüllüler, itfaiyeciler, köylüler… Hepsi ellerinden geleni yaptılar
Bu, bizim millet olarak ormana duyduğumuz sevdanın, gelecek nesillere miras kalacağının en büyük göstergesi...
Bugün rahat nefes alabiliyorsak,
Yağmurlar yağıyor, sular akıyorsa,
Bunların hepsini ormana borçluyuz.
Muhakkak eşim gibi, orman teşkilatında görev alanlar ise "Ormanın vazgeçilmez bekçileri". Hakları asla ödenemez... Ancak ormanı korumak ise hepimizin görevi.
Yemyeşil bir dünya için gelin el ele verelim. Yasal düzenlemeleri gözden geçirelim.
Teknolojiyi orman yangınlarında kullanarak doğamızı ve insanlarımızı daha etkin bir biçimde koruyalım. Her vatandaşın yılda en az bir kez fidan dikmesini özendirelim.
Çocuklarımıza orman sevgisini aşılayalım. Tohumları, fidana; fidanları ağaca; ağaçlarıysa ormana dönüştürelim...
YORUMLAR