Gülruh DEMİREL

Gülruh DEMİREL

gulruhdemirel123@gmail.com

Kim Bu Elalem?

08 Kasım 2025 - 14:57 - Güncelleme: 08 Kasım 2025 - 14:58

Kim bu “elâlem”?
Adını kim koydu, nerede yaşıyor, kaç kişi bunlar?
Bir bileni varsa beri gelsin!
Çünkü bu görünmez topluluk, yıllardır hayatımızın orta yerinde, nefesimizin tam ucunda duruyor.
Her adımımızda kulağımıza aynı cümleyi fısıldıyor:
“Elâlem ne der?”
Küçük yerlerde büyüyenler iyi bilir, elâlemin gözü gökyüzündeki güneşten daha parlaktır.
Bir adım atsan görür, bir söz etsen duyar.
Rahatça gülmek, içinden geldiği gibi konuşmak bile cesaret ister.
Kendin olmayı öğrenmeden önce, elâlemin onayını alman gerekir.
Evimizde bile o görünmez bakış vardır.
“Temiz olmalı, düzenli olmalı insan!” sözü kulağımıza kazınmıştır.
Haklılık payı yok değil elbet ama insanın da her günü bir olmuyor.
Yorgunluk, hastalık, moral bozukluğu derken...
Yine de içimizden bir ses “ya biri ansızın gelirse?” diye fısıldar.
Ve işte o yüzden salonlarımız hep tertemizdir —
Kendimiz için değil, elâlem içindir.
Kendimize değil, sanki “misafir şekeri” gibi vitrine konmuş koltuklara bakarız.
Ama kabul edelim, bazen elâlemin işe yaradığı anlar da olurdu!
Mesela bizim mahallede Feride Teyzemiz vardı.
Namazında, niyazında, abdestinde bir kadındı — derler ya, “ağzı dualı.”
Bizim eve geldiğinde televizyona hep ters otururdu.
“Şimdi abdestimi aldım, namehreme bakamam kızım,” derdi.
Ama sohbeti de bir o kadar tatlıydı.
Mahallenin son haberlerini ondan duyardık.
Ama nasıl mı?
Elâlemin en çok işe yaradığı kişiydi o!
“Duydunuz mu, Söğeller Mahallesi’nden Ayşe kocaya kaçmış…
Karşı komşunun oğlu da hiçbir işte dikiş tutturamıyormuş,” der, hemen arkasından da sözü şöyle bağlardı:
“Elâlemler öyle diyo kızım!”
Bul bulabilirsen şimdi kim söylemiş!
Onun için, o dedikleri pek “dedikodu” sayılmazdı belki de.
İşte bazen, elâlemin küçük faydaları da olurdu hayatımızda.
Elâlem sadece eve ya da mahalleye karışmaz;
evliliklere, dostluklara, hatta kıyafetimize kadar uzanır.
Kaç kişi, sırf “elâlem ne der” diye mutsuzluğunu yutmuş, haksızlığa susmuştur kim bilir?
Kırmızı ışığı geçsen olur ama elâlemi geçemezsin.
Bizim kuşak iyi hatırlar, etek boyları bile elâlemden sorulurdu.
“Dizinin biraz üstünde olmuş, kızım elâlem ne der?”
Mahallede birlikte büyüdüğümüz erkek arkadaşlara “merhaba” bile diyemezdik.
Büyümek, elâlemin denetiminden geçmekti sanki.
Yıllar sonra, İzmir Karşıyaka’da eşimle yürürken eski bir okul arkadaşımla karşılaştım.
Gülümseyerek “merhaba” dedi ama ben sadece başımla selam verdim.
Eşim şaşırdı:
“Biraz önce beyefendi sana selam verdi, neden almadın?”
İçimden taşan utançla,elalem ne der eşinin yanında  “Belki kızarsın diye konuşmadım,” dedim.
Eşim gülümsedi:
“Evet kızdım, ama selamını almadığın için!”
İşte o gün fark ettim…
Toplumda öğretmen olarak yer alsam da, hâlâ içimde bir “elâlem korkusu” kalmış.
O günden sonra karar verdim: Biraz boş verecektim.
Ama itiraf edeyim, tamamen başaramadım.
Keşke şu kelime hiç hayatıma uğramasaydı.
Müfettiş gibi davranışları denetleyen elâlem, insanı hem yorar hem güldürür.
Yine de şimdiki gençlere hayranım.
Onların dünyasında “elâlem” diye bir şey yok.
Kendilerini daha özgürce ifade ediyorlar.
Diyeceksiniz ki, “Bu gençlik de fazla bencil.”
Belki… ama işte burada devreye aile terbiyesi giriyor.
Elâlemsiz ama görgülü olmak, işte asıl meziyet bu.
Metroda yaşlılara yer vermeyen, dağınık yaşayan, saygısız davranan gençleri gördükçe
içimden “keşke elâlem biraz da onlara uğrasa!” demiyor değilim.
Benim halim mi?
Kararsızım… Elâlemi sevmiyorum ama bazen onsuz da yapamıyorum.
Henüz tanışmadığınız bu “elâlem”in insana verdiği zararı, bazen en yakınımız bile vermez.
Bir gün onu görürseniz, benden selam söyleyin.
Uzun zamandır görüşmüyoruz, görmek de istemiyorum ama…
Eski tanışıklığın hatırına bir “merhaba” derseniz, fena olmaz.

Bu yazı 75 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum