Karşıyaka’dan Altınova’ya doğru yol alırken Kurfallı köy kahvesinde kısa bir mola verdik. “Hayırlı günler, merhabalar” diyerek içeri girdiğimizde, köyün genç yaşlı tüm sakinleri yüzlerinde sıcak bir gülümsemeyle ayağa kalktı. “Buyurun, hoş geldiniz,” dediler içtenlikle.
Tahta masa ve sandalyelerle döşenmiş kahve, nostalji kokuyordu. Konforlu sayılmayan bu sandalyeler, gösterilen samimiyet ve misafirperverlik sayesinde bize o an dünyanın en rahat yeri gibi geldi.
Bir süre sonra, adının Mert olduğunu öğrendiğimiz kahveciyle tanıştık. Yeni demlenmiş çaydan ilk yudumu aldığımızda, hem çayın lezzeti hem de etraftan yansıyan sıcak bakışlar içimizi ısıttı.
Kapının yanında asılı duran bir yazı dikkatimi çekti. Uzakta olduğum için ilk anda köy halkından birinin vefat haberini verdiğini sandım. Merakla yaklaşıp okuyunca tebessüm ettim:
“Veresiyemiz ölmüştür. Başımız sağ olsun.”
Bu mizahi ama derin anlam taşıyan ifade hem düşündürdü hem gülümsetti.
Kahvenin çevresi dut ağaçlarıyla çevriliydi. Uzanıp dallarından topladığımız taze dutları yemek çocukluk anılarımızı canlandırdı.
Vakit ilerleyip yola koyulma zamanı geldiğinde, “Allahaısmarladık,” diyerek vedalaştık. Ancak içimizde o köyün samimiyeti kaldı.
“Hiç büyük şehri özlemeyin,” dedik,
“Burada gördüğümüz dayanışma, o gönülden gelen misafirperverlik şehirlerde kolay kolay bulunmuyor.”
Biz ayrılırken, köylüler gülümseyerek seslendi:
“Yolunuz açık olsun. Kurfallı’ya, kahvemize yine bekleriz.”
Bir bardak çay böylesine lezzetli olabilir mi? Sevgiyle sunulan bir yudum çayın tadı, kalbimizde güzel bir anıya dönüştü.
YORUMLAR