Av.Ahmet ÖZDEMİR

Av.Ahmet ÖZDEMİR

kirmizicantaliavukat@gmail.com

Bir Şeyler Üzerine

17 Mayıs 2025 - 23:10 - Güncelleme: 17 Mayıs 2025 - 23:12

Ülke gündemimiz her gün yeni bir haberle karşılaşmamıza sebep oluyor. Tarihimizin ve coğrafyamızın etkisiyle dünyanın belki de en hızlı gündem değiştiren ülkelerinden birisiyiz.
Siyasi gündemimiz çok yoğun olmasına karşın aynı şekilde toplum olarak bizlerin özel hayatlarında da sürekli sıra dışı olaylar yaşanmaya devam ediyor. Dolayısıyla, belki de ülkemizin gündeminin en önemli etmenlerinden birisi de halk olarak aynı yoğunluk ve hızla hayatımızın değişmesi diyebiliriz.
Bu durum, gelişen ve değişen şartlarda hayatta kalıp kendimizi hızlı bir şekilde adapte etmemizde oldukça önem teşkil ediyor. Bir taraftan da sorunlara karşı pratik ve etkili çözümler üretme sürecimizi fark etmesek de bir süre sonra oldukça hızlandırmış oluyor.
Olumlu yanlarına karşın, hayatlarımızdaki hızlı değişimler, esasında bazı noktalarda geldiğimiz başlangıç yerimizi unutarak kimliğimizi unutmamıza da sebebiyet verebiliyor. İşte burada, kültürümüz, geleneklerimiz ve aile yapımız oldukça mühim hale geliyor.
Hayatın hızlı değişen şartlarına karşın kültürüne ve ananelerine sahip çıkan bir topluluk zorluklarla başa çıkmayı kendi değerleri ile çatışmadan başarabilir. Ancak kültür ve geleneklerinden uzak yetiştirilmişse, topluma ve ailesine karşı yükümlülüklerine aykırı olarak eylemler ile daha kısa yoldan birçok değişimden nemalanmaya çalışacaktır. 
Aynı şekilde, ailesine karşı olan sorumluluklarını ikinci plana atmayı göze alan bir bireyin toplumun değişen ve ekonomik olarak zorlaşan şartlarına karşı ayakta kalıp başarılı olduğunu söylemek de mümkün olmayacaktır. Çünkü bizi biz yapan değerler ve mefkureler olmadıkça, doğada gününü ve hayatını kurtarmaya çabalayan diğer canlılardan çok da bir farkımız kalmıyor.
Hayatta kalmak ya da daha güzel şeylere ulaşmak, çok daha hızlı ve kolay yollarla mümkün olsa da, asıl kıymetli olanın insani değerlerimizden uzaklaşmadan bu hedefe ulaşılabileceği anlayışıyla gerçekleştirilmesi gerektiğini unutmamak gerekiyor. Özellikle günümüz çağının materyalist global bir birleşiminin mahsulü olarak, sadece sonuç ve menfaat odaklı hale gelmesini engellememiz gerekiyor.
Dünyanın başa çıkmaya çalıştığı bu kültürel çürümeyle kadim medeniyetler çok daha güçlü şekilde mücadele edebiliyor. Ancak, kendisini aydınlanma çağından sonra yalnızca bilime adayarak insani ve dini değerlerini ikinci plana atmış olan Avrupa’nın bu konuda oldukça zayıf bir mücadele gösterdiği özellikle son dönemlerdeki ekonomik zorlukların sonucunda çok daha açık bir şekilde meydana çıkmaya başladı. Toplumsal yardımlaşmanın neredeyse hiç olmadığı, herkesin kendi bacağından asıldığı bir toplum haline gelinmesi neticesinde insanlar kalabalıklar içinde yalnız bireylere dönüştüler.
Bizim gibi hızlı bir değişim süreciyle mütemadiyen mücadele içinde olan toplumların ise, bu değişim ve çürüme karşısında duruşunu koruması çok daha zor bir hal alıyor. Ancak, köklü medeniyetimiz sayesinde bugüne kadar kısmen de olsa birtakım değerlerimizi muhafaza etmeyi başardık. Buna karşın, bu hususta genele bakıldığında olması gerekenden daha zayıf bir performans sergilediğimizi de belirtmek gerekiyor.
Özellikle toplumsal yardımlaşma konusunda birlik olabilme konusunda büyük felaketlerden sonra görülmemiş bir özveri göstersek de, çevremizde ya da sokağımızdaki yoksullar ve ihtiyaç sahipleri için normal şartlarda görmezden gelinen bir hayatımızın olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bunun en büyük sebeplerinden birisinin de, batının materyalist anlayışının ne yazık ki kapitalist düzenin etkisiyle ticarette ve günlük yaşantımızda menfaat odaklı davranarak ahlaki sınırlarımızı genişletmemizden kaynaklandığı açıkça fark edilebilir.
Babalarımızın döneminde sözün gerçekten senet olduğu genel kanı olarak kabul edilirken, bugün yalnızca güven ve sözle iş yapanları saf veya amiyane tabiriyle enayi olarak niteleyebilen bir toplum yapısına dönüştüğümüzü belirtmek gerekiyor.
Fakat, yaşadığımız coğrafyanın gerçeklerini göz önüne aldığımızda ne yazık ki; ülkemizin içinde bulunduğu durumda yalnızca sözün senet mahiyetini kaybetmesinin bir hayatta kalma meselesine dönüşebileceği durumlarla karşılaşabilmenin de oldukça mümkün olduğu bir çağda yaşadığımızı belirtmek gerekiyor.
Dünyanın birbiriyle olan bağı kuvvetlendikçe maalesef toplumsal yargılarda ve geleneklerde, bütün toplumların kendisini en kötü senaryoya hazır etmesi gerektiğini göz önüne almak gerekiyor. Aksi halde, biz kendi içimizde bu kültürü ve ahlaki anlayışı devam ettirsek de, ülkemizin içinde bulunduğu şartlar göz önüne alındığında, yalnızca kendi içimizdeki davranışlarla sınanmayacağımızın da bilincinde olarak olabildiğinde temkinli olmakta fayda var.
Her ne kadar, birçok sorunun getirdiği meseleyle tarihimiz ve coğrafyamız itibariyle doğrudan yüzleşmemiz gerekse de, sürekli değişen, dinamik yapımıza rağmen yeri geldiğinde hala kenetlenebilen bir millet olmamızın da güçlü ve eski medeniyetimizin bir mirası olduğunu unutmamak gerekiyor.
Sonuç olarak, dünyanın içinde bulunduğu hızlı değişim çağının gereklerine en hızlı şekilde adapte olarak, benliğimizi ve değerlerimizi kaybetmeden ilerlemekten başka çaremiz yok. Aksi halde, mücadele ettiğimiz küresel güçlere fark etmeden dönüşürsek pasaportumuzda Türk yazmasının herhangi bir anlamı kalmayacak.
 

Bu yazı 226 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum