“11 Soru 11 Cevap” röportaj serimin dördüncü konuğu, Ege Üniversitesi Nükleer Bilimler Enstitüsü’nde staj yaparken tanışma fırsatı bulduğum değerli öğretim görevlisi ve yazar Sayın Selin Tozkoparan olacak. Beni kırmayıp röportaj teklifimi kabul ettiği için kendisine içten teşekkür ediyorum. Hocam, izninizle sorularıma başlıyorum.
Soru 1: Hocam merhaba, nasılsınız? Kendinizi kısaca nasıl tanımlarsınız?
Cevap 1: Merhaba, teşekkürler, iyiyim. Meraklı biriyim; zevk için öğrenirim. Sadece kitaplardan değil, insanlardan da öğrenirim. Herkesten bir şey öğrenebileceğini düşünürüm. Üniversiteyi korunaklı bir akvaryum olarak görüyorum; ben ise okyanustan geldiğim için üniversiteye herşeyin ve herkesin kıymetini bilmeye özen gösteririm. Zira akvaryumun dışının yırtıcılarla, girdaplarla ve fırtınalarla dolu olduğunu bilirim.
Soru 2: Akademi dışında özel sektörde de, büyük şirketlerde görev aldınız. Bu deneyim, yazılarınızın ruhuna nasıl yansıdı?
Cevap 2: Ben aslında olgu ve kurguyu harmanlayıp yazan biriyim. Uluslararası bir şirkette yöneticilik yapmış olmam sebebiyle hayatı ve insanı daha iyi anladığımı ve aktarabildiğimi düşünüyorum. Kitaplarım için çok şey söylenebilir ancak ben kitaplarımın en büyük sermayesinin içtenlik ve hakikat olduğunu düşünürüm.
Soru 3: Kitaplarınıza baktığımızda zaman kavramı ve insan ilişkileri sıkça öne çıkıyor. Bu temaların sizin için kişisel bir anlamı var mı?
Cevap 3: Zaman ve o zamanın içinde yaşayan insanın algısı üzerinden anlatılamayacak hikâye yoktur. Ülkemin hikâyesini zaman ve insan üzerinden anlatmayı tercih ediyorum. Tarihi hep kazananlar yazar, ben ise kaybedenleri anlatmayı seviyorum.
Soru 4: Akademik disiplininiz ile edebî özgürlüğünüz arasında hiç çatışma yaşadınız mı?
Cevap 4: Açıkça söylemem gerekirse yazarlık disiplin gerektiren bir uğraş. Akademik formasyonumun bana büyük katkıları oldu ama zararını görmedim. Zira kimseden atıf almaya, unvan kazanmaya çalıştığım için yazmadım; bu nedenle özgürlüğün keyfini tam olarak çıkardım. Tek ödülüm okunmak...
Soru 5: Okurlarınızın kitaplarınızdan en çok hangi duyguyu almasını istiyorsunuz?
Cevap 5: Okurlarıma enjekte etmek istediğim hiçbir duygu yok. Ama muhtemeldir ki okuyucuların kitaplarımı okuduktan sonra en çok hissettikleri şey, aklından geçen her şeyi söyleyebilen biriyle karşılaşmanın şaşkınlığı olsa gerek...
Soru 6: Eserlerinizde tekrar eden nesnelerin özel bir hikâyesi var mı?
Cevap 6: Kitaplarımda tekrar eden sembol ya da nesne yok. Ama hemen hemen her kitabımda haddimi aşarak konuşturduğum bir kişi var: Mustafa Kemal Atatürk. Derinliksiz bir idolleştirme ve kültleştirme den ziyade çok iyi tanıdığım biri olması ve şu anda olduğum kişi olmamdaki inkâr edilemez katkısı, Paşa’yı hem aklımda hem kalbimde özel bir yere yerleştirdi. Çok saygı duyduğum ve hayran olduğum, bana herkesten yakın bir dostum gibi hissettiğim biridir O.
Soru 7: Selin Hocam, uluslararası ilişkiler alanındaki deneyimleriniz ve akademik çalışmalarınız ışığında, günümüz dünyasında barış ve işbirliğinin önündeki en büyük zorlukları nasıl değerlendiriyorsunuz?”
Cevap 7: Sevgili Mert, Bu soruya cevap vermesem sanki daha iyi olur. Zira tüm külliyatı devirmiş biri olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Marxistler hariç (zira onlar da yalnızca olana açıklama getirip mümkün olmayan bir dünyanın hayalini kurarlar), Uluslararası İlişkiler bütünüyle bir ABD üretimidir. Ne yapacaklarsa, önce ABD mutfağında bu alanın teorik altyapısını ve propagandasını hazırlarlar; ardından da bu “ürünü” dünyanın dört bir yanında temcid pilavı gibi tekrar ettirirler ki insanlarda “bilimsel bir analiz yapılıyormuş” algısı oluşsun. Türkiye’nin diplomatlarından ve büyükelçilerinden ders almış biri olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki dünya tarihinde imperium pratiğini uygulayan her devlet, sorunlarını ya kaba güçle, ya yumuşak güçle (kültürel emperyalizmle) ya da her ikisini birlikte kullanarak çözer. Dolayısıyla Uluslararası İlişkiler denilen alan, aslında bir bilim dalı olmaktan ziyade “minareyi çalanın kılıfını anlatan” bir dökümantasyon alanıdır. Bu alanın hocaları da esasında birer vakanüvistir. Sevgiler,
Soru 8: Sizce yazarın sorumluluğu kime karşıdır?
Cevap 8: Bir yazarın sorumluluğu aslında kendine karşıdır. Ama bizimki gibi ülkelerde herkes her yaptığı işte ülkesine karşı da sorumlu hissetmek mecburiyetindedir. Ülkemin benden, hayatımdan sürekli bir şeyler eksiltmesine rağmen hâlâ ülkeme karşı kendimi borçlu hissetme duygusundan kurtulamadım.
Soru 9: Eğer yazarlık olmasaydı, bugün hayatınızı hangi alanda sürdürürdünüz?
Cevap 9: Eğer yazar olmasaydım, müzisyen olmak isterdim.
Soru 10: Yerel halkın sizin eserlerinizle tanışmasının nasıl bir fark yaratabileceğini düşünüyorsunuz?
Cevap 10: Hayatta hiçbir insan, duygu, düzen, iyilik ve kötülük kalıcı değildir. Her şey geçer; elimizde kalan ise sadece anılarımızdır.
Soru 11: Son olarak “ Benim yazdıklarımı anlayan biri aslında şunu da anlamış olur” dediğiniz bir ana fikir var mı?
Cevap 11: Evet, tam da az önce söylediğim gibi: kalıcı olan tek şey anılarımızdır.
Hocam, değerli vaktinizi ayırdığınız için yürekten teşekkür ederim.Çalışmalarınızı ilgiyle takip etmeye devam edeceğim.Sağlık, mutluluk ve başarı dolu bir yaşam diliyorum.Tüm okurlara, Selin hocamın yazılarını ve kitaplarını okumanızı siz değerli okurlarıma tavsiye ediyorum.


YORUMLAR