Doç.Dr.İbrahim KOÇ

Doç.Dr.İbrahim KOÇ

49ibkoc@gmail.com

Anılarım-175

11 Eylül 2025 - 10:46 - Güncelleme: 11 Eylül 2025 - 10:47

YUNANİSTAN GEZİSİ
Değerli okurlarım, Türk Yunan ilişkileri 1360 lı yıllardan itibaren devam etmiştir. Yunanistan 1830 yılında bağımsızlığını kazanıncaya kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliği altında kalmıştır. Daha sonra batılı ülkelerin desteği ile Yunan Silahlı Kuvvetleri Anadolu’yu işgal etmek için, Türkiye’ye saldırmıştır. Türk Ordusu tarafından yapılan bu saldırıya gerekli yanıt verilmiş ve Anadolu’yu işgale kalkıştıklarına pişman edilmişlerdir. Bu esnada Gördes şehrimiz de işgale uğramış savaşın acılarını ve yıkımını yaşamıştır.  Yunan ordusunun bu yenilgisinden sonra Atina’da kurulan savaş mahkemesinde yenilgiden sorumlu tutulan üst düzey görevlilerin yanı sıra Anadolu’daki Yunan Orduları Başkomutanı Yeorgos Hacıanestis’in dahil olduğu altı kişi vatana ihanet suçundan idam edilmişlerdir. Bu tarihi geçmişi hatırlattıktan sonra gezi notlarına başlayabilirim.
Rembetiko Müziği
Mısır seyahatini düzenleyen turizm acentesi, bu defa Yunanistan için bir gezi düzenledi. Gezide yine turist rehberleri çoğunluktaydı. Gezimiz otobüs ile yapılacaktı. Hareket noktamız Dolmabahçe Sarayı’nın önündeki meydandı. Yaklaşık Otuz kişilik grubumuz o gün meydanda buluştuk ve otobüsle yola çıktık. Tekirdağ – Keşan üzerinden İpsala sınır kapısına varıldı. İpsala sınır kapısında gerekli kontrol işlemlerinden sonra yolumuza devam ettik. Sınırdan sonra Alexandropoli (Dedeağaç), Komotini (Gümülcine), Xanthi (İskeçe), Kavala üzerinden Selanik şehrine doğru yola çıktık. Yolda Bizantalog Prof. Dr. İhsan Tünay, bize bazı bilgiler verdi. Kurtuluş savaşından sonra Türkiye ve Yunanistan arasında mübadele çerçevesinde çok sayıda insan karşılıklı olarak yer değiştirmiştir. Bu yer değiştirmeye tabi olan her bir birey, yerinden yurdundan edilmenin acısını, hüznünü, kaderini ve küskünlüğünü de sırtlayarak ikinci vatanına gelmiştir. Çünkü bir insan, doğduğu, büyüdüğü, evlendiği ve ev ocak sahibi olduğu bir yerden başka bir yere gitmek zorunda kalan kişinin psikolojisini empati yaparak yüreğinde canlandırabilir. Bu ne kadar acıdır? Ayrıca yeni gelenlere yerleşik aileler iyi gözle bakmazlar. Yeni gelenler zaten acı içindedir. Bir de üstüne üstlük horlanma göçmenlerin acısını katmerleştirir. Bu acı ve hüzün verici durum hem Türkiye’ye hem de Yunanistan’a gelenler için geçerlidir. Bu sosyolojik ortamda insanlar dertlerini türkülere dökmüşler ve Rembetiko müziği doğmuştur.
Bu tür müzik çeşitleri hem Yunan tarafında hem Türk tarafında sayılamayacak kadar çoktur. Ben de bu tür müziği bu gezi vesilesi ile öğrendim. Otobüste giderken değişik rembetiko müziklerini dinleyerek yolumuza devam ettik. Gerçekten de müziğin yanık sesi ve tınısı insanı hüzünle karışık bir duygusallığa sürüklüyor. Bu konuda derinlemesine bilgi edinmek isteyen insanlara Evrim Ateşler’i izlemelerini tavsiye ederim. Evrim Ateşler Türkiye ve Yunanistan arasında kültür-sanat projeleri yöneterek iki ülke arsında bir köprü kurmaktadır.
Kalambaka’da Manastır Yaşamı
Yunanistan’da ilk durağımız Selanik idi. İstanbul ile Selanik arası yaklaşık altı yüz kilometre civarındaydı. Gece saatlerinde otele giriş yaptık. Ertesi gün Selanik’te bir şehir turu yaptık. Deniz kenarında bulunan Beyaz Kule’nin tepesine çıkıp etrafı seyreyledik. Daha sonra Selanik Camisi’ni ve Atatürk Evi’ni ziyaret ettik. Öğle yemeğini takiben Larissa üzerinden yaklaşık 230 km mesafede olan Kalambaka’ya vardık. Kalambaka, manastırları ile ünlü bir kenttir.
Manastır yaşamını seçen insanlar, kendilerini toplumdan soyutlayıp ibadete adamışlardır. Bundan dolayı yaşam alanı olarak seçtikleri bölgeler, manastır haricinde yaşayan insanlarla kaynaşmayı önleyecek topografik özellikte olmasına dikkat edilmiştir. Bizim ziyaret ettiğimiz manastır da bu özelliğe sahipti. Bu manastırın adı “Meteora” idi. Kaynaklardan öğrendiğime göre zeminden itibaren 146 basamak merdiven ile çıkılan bir manastırdı. Başlangıçta bu merdiven olmadığı zamanlarda insanlar büyük sepetler içinde manastıra yukarı çekilip indirilmekte olduğu kaynaklarda yazılıdır. Dik kayalar üzerindeki alan yaklaşık 60 dönüm dür. Dik ve yüksek kayalıklarla çevrili ulaşılması güç olan bu tepede manastıra ait kilise ve konutlar bulunmaktadır. Manastır halkı günlerini ibadet ederek ve meditasyon yaparak geçirmektedirler.
Delfi Antik Kenti Gezisi
Kalambaka ’da bir gece konakladıktan sonra yaklaşık 228km mesafede olan Delfi antik kentine hareket ettik. Yol üzerindeki Lamia ve Amfissa şehirlerini geçerek Delfi antik şehrine vardık. Delfi antik çağda önemli bir kehanet merkezi idi. Bu antik şehir Parnassos dağının güney batı kesiminde bulunmaktadır. Dik bir yamaç üzerine kurulmuştur. Şehrin harabeleri yamaç boyunca değişik yerlerde görülmektedir. Gezi grubumuzla sabahleyin Delfi antik kentinin alt tarafında şehirler arası yolun kenarında olan arkeoloji müzesini görerek turumuza başladık. Müzede Delfi kazılarında çıkan buluntular sergilenmektedir. Buradan ayrıldıktan sonra antik şehrin ören yerlerini incelmek için yürüyüşe başladık. Gördüğümüz yerler Apollon tapınağı, açık hava tiyatrosunu ve Şehrin tepe kısmındaki stadyumdur. Delfi şehrinin kuruluşu MÖ 1400 yıllarına kadar uzanmaktadır.
Delfi antik çağda önemli bir kehanet merkeziydi. Lidya Kralı Krezüs, Pers’lere savaş açıp açmama konusunda kehanet merkezlerine danışıp savaş konusuna karar vermeyi düşünmektedir. Bu amaçla o çağda dünyanın değişik yerlerinde kehanet merkezleri bulunmaktadır. En iyi kehanet merkezini belirlemek için kendine göre bir yöntem uygulamıştır. Uyguladığı yöntem şöyledir: Kehanet merkezi sayısı kadar eleman temin etmiştir. Bu elemanlara şunu söylemiştir: “Bugün …. kehanet merkezine yola çıkacaksın ve bugünden itibaren gün sayarak yüzüncü günde biliciye benim şu anda ne yaptığımı sorup verdiği cevabı alıp getireceksin” der. Bütün elemanlarını ayni tembihlerle uğurlar. İşin sonunda getirilen yanıtları inceler ve en doğru yanıtı Delfi Kehanet merkezinin verdiğini saptar. Kehanet merkezlerine sorduğu soru ise kendisinin yüzüncü günde kuzu etiyle birlikte kaplumbağa etini ızgara yapıp yediğini bilmeleridir. Gelen yanıtlardan en doğru yanıtı Delfi tapınağı vermiştir.  Bunun üzerine, Delfi’ye büyük hediyelerle bu defa Perslere savaş açayım mı açmayayım mı sorusu için bir eleman gönderir. Getirilen yanıta dayanarak Perslere savaş açar ve yenilir. Zaten kehanet merkezlerinin verdiği yanıtlar çok değişik şekilde yorumlanabilecek cinsten yanıtlardır.
Ziyaret ettiğimiz Delfi şehri böylesine antik bir değere sahiptir. Gezi rehberimiz anımsadığım kadarı ile yaklaşık 70-80cm yüksekliğinde,40- 50 cm çapında konik bir şekli olan bu taş hakkında grubumuza bilgiler verdi. Aklımda kalan bu bilgilere göre: Omfolos (dünyanın göbeği) taşı Apollon tapınağı civarında yapılan kazılarda bulunmuştur. Bu taşın çıkarıldığı yer dünyanın merkezi kabul edilmektedir. Efsaneye göre dünyanın iki ucundan bırakılan kartallar bu taşın üzerinde havada buluştukları için burası dünyanın merkezi kabul edilmiş ve burada bunun simgesi olarak Omfolos taşı yapılarak zemine yerleştirilmiştir.
Antik belgelere göre burası bir kehanet (bilicilik) merkezi kabul edilmektedir. Çünkü farklı ülkelerin kralları alacakları kararlar için Delfi ’ye elçilerini göndererek tanrı Apollon’a soru sorar (örneğin komşu ülkeye savaş açarsam, kazanır mıyım kaybeder miyim gibi) ve aldığı yanıtlara göre krallar izleyecekleri hareket tarzlarını belirlerdi. Apollon tapınağının bu yaptığı hizmete karşı, kralın tapınağa yüklü miktarda hediyeler verdiği belirtilmektedir. Bundan dolayı Delfi şehri çok gelişmiş ve zenginleşmiştir.
Delfi şehrinde bir gece konakladık. Günlük turumuzu bitirip Delfi şehrini gezerken bir giyim mağazasına girip değişik ürünlere baktık. Fakat mağaza görevlileri bizi serbest bıraktı ve biz keyfimize göre incelemelerimizi yaptık. Gerçi bir şey almadık ama görevlilerin davranışı hoşumuza gitti. Ayni durum ülkemizde olsa mağazaya gelen müşteriye bir şey satmak için çok dil döktüklerini herkes bilir. Onun için bu durum dikkatimizi çekmişti.

Delfi antik şehrinden bir görünüm 1993
 

Bu yazı 91 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum