Basri GÜLER

Basri GÜLER

basriguler58@yaani.com

Fatma'nın Acı Dolu Kaderi

07 Ağustos 2025 - 10:17 - Güncelleme: 07 Ağustos 2025 - 10:17

      Akhisar Ovasından Yükselen Güneş: Fatma'nın Doğuşu 1997 yılıydı. Akhisar'ın bereketli ovası, zeytin ağaçlarının fısıltılarıyla doluyken, Fatma dünyaya gözlerini açtı. Ciğerlerine çektiği her nefeste toprağın, zeytinlerin ve o sıcacık Ege rüzgarının kokusunu hisseden, güler yüzlü bir çocuktu.     
      Saçları rüzgarda altın başaklar gibi savrulur, kahkahaları tarlalarda yankılanırdı. Hayatının ilk yılları, bir bahar şenliği gibiydi; her günü neşe, her anı oyunla doluydu. Ancak kaderin acımasız eli, bu masumiyete erken dokundu. Henüz çocuk denecek yaştayken babasını kaybettiğinde, o parlak gülüşün ardına hüzün çöktü. Annesi, geçim derdinin ağır yükü altında ezilirken, Fatma da çocukluğunun o pırıltılı kanatlarını istemeden de olsa kapatmak zorunda kaldı.
Çaresizlik ve Bir Umut Işığı
      Fatma'nın annesi, bir başına kalmış, geçim derdinin pençesinde çaresizce kıvranıyordu. Fatma'nın okul masrafları, evin kirası, her şey üst üste binmişti. Hayat onlara yüz çevirmiş, her kapıyı kapatmıştı adeta. O sıralar ben de Demirci'de görev yapıyordum. Bir gün Gördes'e gittiğimde, tesadüfen bir tanıdığın evinde Fatma'nın annesiyle karşılaştım. Gözlerinde biriken yaşlar, sesindeki titreme, içindeki fırtınayı anlatıyordu: "Kızım ilkokula gidiyor, masraflarını karşılayamıyoruz.     
      Keşke iyi bir aile olsa da onu yanlarına alsalar, hayatı rahat etse." O an, içimde bir yerlerde bir umut kırıntısı belirdi. Aklıma hemen Demirci'den bildiğim, halleri vakitleri yerinde, ancak evlat hasretiyle yanan Mustafa ve Cemile çifti geldi.
Onları, Demirci'nin o sakin sokaklarında, üç katlı, bakımlı evlerinin önünden geçerken sıkça görürdüm. Yıllardır içlerinde taşıdıkları çocuk özlemi, her hallerinden okunuyordu.
       Bir gün, çarşıda onlarla karşılaştığımda, içimdeki sesi dinleyerek konuyu açtım. Fatma'nın durumunu, annesinin çaresizliğini, bu küçük kızın kaderini anlattım. Her kelimemle yüzlerindeki ifadenin değiştiğini, gözlerinde beliren o kör umut pırıltısını fark ettim. Önce bir an tereddüt etseler de, çocuk özlemleri tüm çekinceleri sildi süpürdü. "Adliyeye gidelim önce, mahkemeye soralım," dediler. Her şeyin yasal çerçevede, doğru yollardan ilerlemesini istiyorlardı.
      Yeni Bir Başlangıç ve İlk Adımlar
Birlikte Demirci Adliyesi'ne gittik. Fatma'nın durumunu, annesinin çaresizliğini ve Mustafa ile Cemile'nin içten dileklerini anlattık. Yetkililerden aldığımız bilgiye göre, Fatma öncelikle koruyucu aile statüsünde Mustafa ve Cemile'nin yanına yerleştirilecekti. Belirli bir denetim süresi sonrasında, eğer her şey yolunda giderse, evlat edinme süreci başlatılabilecekti. Bu, zorlu ama umut veren bir yolculuğun ilk adımıydı.
      Yasal süreçlerin ilk adımları tamamlandığında, Mustafa ve Cemile çifti, Fatma'yı evlerine getirmek için adeta sabırsızlanıyordu. Daha Fatma gelmeden, onun için sıfırdan bir çocuk odası takımı almış, her ayrıntıyı özenle hazırlamışlardı. Hiçbir masraftan kaçınmıyor, Fatma'nın yeni yuvasında kendini güvende ve mutlu hissetmesi için yüreklerini ortaya koyuyorlardı.
     Fatma, yeni ailesiyle tanışmak üzere eve geldiğinde, biyolojik annesi de yanındaydı. Annesi, "Eve bakacağım, beğenmezsem vazgeçerim," diyerek gelmişti. Ancak Mustafa ve Cemile'nin Fatma'ya olan o içten ilgisini, evlerinin sıcaklığını ve misafirperverliğini görünce içindeki tüm tereddütler eriyip gitti.
      Ertesi gün, Fatma'nın annesi ve Mustafa ile Cemile, Fatma'nın kaydını yaptırmak üzere okula gittiler. Fatma üçüncü sınıfa başlayacaktı. Okulun ilk günü, Mustafa ve Cemile, Fatma'yı elinden tutarak okula götürdüler. Fatma'ya ilk defa okul harçlığı verdiklerinde, gözleri parladı; hayatında ilk kez bu kadar parayı bir arada görüyordu ve bu, onun için hem bir yenilik hem de tarifsiz bir mutluluktu.
       Okulun bahçesine adım attığında, küçük kalbi sevinçle çarpıyordu. Akşam okul çıkışı, Fatma'yı almaya gittiklerinde, biyolojik annesi vedalaşma zamanının geldiğini hissetti. Gözleri dolu dolu Fatma'ya sarıldı. Fatma da annesinin elini öptü ve ona sarılarak, "Her zaman gel anne," diye fısıldadı. Bu, hem bir veda hem de yeni bir başlangıcın, umut dolu bir geleceğin ilk adımıydı.
      Fatma Yalçın: Yeni Bir Kimlik, Derin Bir Bağ
Mustafa ve Cemile'nin bu güzel haberi, kısa sürede tüm Demirci'ye yayıldı. Dostları ve akrabaları, bu büyük mutluluğa ortak olmak için akın akın gelmeye başladılar. Ellerinde boş gelmiyorlardı; Fatma'nın yeni hayatına katkıda bulunmak adına birer çeyrek altın takarak sevinçlerini paylaşıyorlardı. Ev, neşe ve tebrik sesleriyle dolup taşıyordu.
     Bekleme süresi dolmuş, heyecanla beklenen mahkeme günü gelip çatmıştı. Adliyeye gittiğimizde herkesin yüreği pıt pıt atıyordu. Hakim, Cemile ve Mustafa'ya Fatma'nın yasal olarak çocukları olmasına izin verdiğinde, salonda büyük bir oh çekildi. Adeta üzerlerinden tonlarca yük kalkmıştı.
     Mahkemeden çıkınca, Fatma'nın biyolojik annesi, Mustafa, Cemile ve Fatma, bu mutlu günü kutlamak için bir lokantaya gittiler. Sofrada bol kahkaha ve mutluluk vardı. Fatma'nın annesi, bir hafta boyunca yeni ailesinin yanında misafir kaldı. Bu süre zarfında Fatma'nın ne kadar mutlu olduğunu, yeni ailesiyle ne kadar iyi anlaştığını kendi gözleriyle gördü. Gözü arkada kalmadan, gönül rahatlığıyla kendi evine geri döndü. Artık biliyordu ki kızı, sevgi dolu bir yuvada, güvende ve mutluydu.
      Bir gün, Mustafa ve Cemile'yi ziyarete gittiğimde, Fatma heyecanla yanıma koştu. Yeni aldığı nüfus cüzdanını elinde sallayarak, "Basri amca bak! Yeni nüfus kağıdımm!" diye bağırdı. Sonra göğsünü gere gere, "Artık ben Fatma YALÇIN oldum! Babam Mustafa, annem Cemile!" diyerek ikisinin de yanaklarından öptü. O an, bu ailenin ne kadar sağlam bağlarla birbirine kenetlendiğini bir kez daha gördüm. Hazırlanıp Fatma'nın biyolojik annesine doğru yola çıktığımızda, Fatma'nın sesi titredi: "Bakın," dedi, gözlerinde küçük bir kaygı parıltısı belirmişti, "Sakın beni orada bırakmayın." Cemile hemen uzanıp elini tuttu, "Asla canım kızım, sen artık bizimsin," diyerek ona güvence verdi.
       Büyüyen Hayaller ve Gölge Düşen Umutlar
Fatma, Mustafa ve Cemile'nin sevgi dolu kolları arasında büyüyor, her geçen gün daha da mutlu bir genç kıza dönüşüyordu. Yıllar su gibi akıp gitmiş, Fatma ortaokulu bitirip liseye başlamıştı bile. Kız Meslek Lisesi'ne gidiyor, bilgisayar bölümünde geleceğini şekillendiriyordu. Klavye sesleri ve kod satırları onun yeni dünyası olmuştu.
      Mustafa ve Cemile, Fatma'nın her başarısıyla gurur duyuyor, onun mutluluğuyla daha da mutlu oluyorlardı.
       Fatma son sınıfa geldiğinde, artık lise defterleri kapanmış, yerini üniversite hayallerine bırakmıştı. Sabahlara kadar ders çalışıyor, geleceğini şekillendirecek bu büyük sınava hazırlanıyordu. Nihayet sınav günü geldi çattı. Hep birlikte, o büyük heyecanı yaşamak üzere sınava gittik. Sınav bitip dışarı çıktığımızda, Fatma'nın yüzü bembeyazdı. "Başım ağrıyor," dedi fısıltıyla. Mustafa hemen endişelenmişti: "Doktora götüreyim seni kızım."     
    Yolda gelirken, Fatma bana döndü, gözlerinde bir hüzün vardı: "Basri amca, zahmet olmazsa annemi görsem, size zahmet olur mu?" Elbette hayır dedim, "Hadi bakalım, anneni görmeye gidelim." Kısa bir görüşmenin ardından, Fatma tekrar bize dönerek, "Hadi bakalım, Cemile annem beni özlemiştir," dedi.
Sınav sonuçlarının açıklanacağı, Fatma'nın üniversite durumunun belli olacağı günler yaklaşırken, beklenmedik bir durumla karşılaştık.     
     Fatma hastalanmıştı. Demirci'deki doktor, durumun ciddiyetini anlayınca tereddüt etmeden İzmir'e gitmelerini söyledi. Mustafa ve Cemile hemen Fatma'yı alıp İzmir'deki bir hastaneye götürdüler. Oradan gelen haber hepimizi derin bir üzüntüye boğdu: Fatma'nın beyninde tümör varmış. Ameliyat olması gerektiğini duyduğumuzda hepimiz şok olduk. Kalbimize kor bir ateş düşmüş, içimiz büyük bir korku ve hüzünle dolmuştu.
Son Dilek ve Sonsuz Veda
     Ameliyat haberini duyunca içim burkuldu. Hemen Cemile ablaya telefon açtım. Cemile abla, sesi titreyerek Fatma'nın hastanede bile moral depoladığını anlattı: "Fatma, diğer hastalara moral vermek için durmadan geziyor. Onları kahkahaya boğuyor!" Bir saat sonra telefonum çaldı.
     Arayan Fatma'ydı. "Basri amca, nasılsın?" dedi neşeli sesiyle. "İyiyiz Fatma, sen nasılsın?" diye sordum. "Ben de iyiyim," dedi. "Fatma, sana dua ediyoruz, inşallah iyileşeceksin," dedim. Bir an sessizlik oldu, sonra "Basri amca, bekle," dedi. Birkaç dakika sonra tekrar aradı, sesi bu kez bambaşkaydı: "Ben iyileşmeyeceğim Basri amca. Beynimdeki tümör maalesef kötü huyluymuş. Doktorlar konuşurken duydum.
     Şimdi Cemile anam bilmesin diye uzaklaştım." Boğazım düğümlendi. "Olur mu Fatma ya," dedim, sesimin titremesini engellemeye çalışarak. "Biz size geleceğiz, bize makarna pişireceksin, beraber yiyeceğiz." Fatma'nın sesi daha da kısıldı: "Basri amca, bana moral veriyorsun ama ben internetten de baktım. Kurtuluşum yok. Bana dua et, beni unutmayın," dedi. O an, söyleyecek tek bir kelime bulamadım. Boğazım düğümlenmişti, sadece "Görüşürüz Fatma," diyebildim.
      Bir hafta sonra, köyümüzün WhatsApp grubundan gelen mesajla yüreğimiz dağlandı: "Şu an Fatma YALÇIN ameliyata girdi. Beyin ameliyatı, herkesten dua bekliyoruz." Mustafa dayıyı ve İzmir'e gidenleri durmadan arıyorduk. Saatler geçiyor, ameliyathane bilgi ekranında sadece "Fatma YALÇIN ameliyatta" yazısını görebiliyorlardı. Saatler geçmek bilmiyordu, her saniye bir ömür gibi uzuyordu. Dokuzuncu saatte, yıkıcı haber geldi: Fatma vefat etti.
      Fatma'nın moral verdiği diğer hastalar da ameliyathanenin önüne gelmişti. Hepsinin gözlerinden yaşlar sel olup akıyordu. Annesi ve babası, Mustafa ve Cemile, donmuş kalmış, o acı haberle belleri bükülmüştü. Ertesi gün, 03.07.2015 tarihinde Fatma hayata gözlerini yumdu. Hepimiz çok üzüldük; kaderin önüne ne geçebilirdi ki?
Sonsuz Bir Hatıra ve Sorgulama
     Cenaze için Demirci'ye gittiğimizde evin olduğu yerde büyük bir kalabalık vardı. Ağıtlar yeri göğü inletiyor, dualar yükseliyordu. Fatma'nın biyolojik annesi ve akrabaları da gelmişti. Kimse onları teselli edemiyordu. Fatma'yı toprağa verdik. Artık Cemile abla ile Mustafa dayı için hayat çok daha zorlaşmıştı. Fatma'nın lise diplomasını okul idarecileri getirip aileye teslim ettiler; bu diploma, hem bir gurur vesilesi hem de tarifsiz bir acının sembolüydü. Zaman zaman o aileyi ziyarete gidiyordum. Bu ölüm olayı, onların sinirlerini alt üst etmişti. Onları Fatma'nın mezarına götürüyor, orada saatlerce dualar ediyorlardı.
       Fatma'nın vefatından sonra, Mustafa ve Cemile, kızlarının anısını yaşatmak için anlamlı bir adım attılar. Dağ yolunda, yorgun yolcuların ve susuz kalan canlıların uğrak yeri olabilecek bir noktaya çeşme yaptırmaya karar verdiler. Cemile'nin gözyaşları karıştı toprağa, Mustafa'nın elleriyle tuğlalar yükseldi. Çeşme tamamlandığında, üzerine Fatma'nın adını kazıdılar. Artık o dağ yolundan geçen herkes, serin suyu yudumlarken Fatma'yı anıyordu. Yöre halkı, o çeşmeye "Fatma Çeşmesi" adını vermişti. Sadece insanlar değil, kuşlar ve diğer canlılar da o çeşmeden nasipleniyor, Fatma'nın adıyla su içiyorlardı.
       Daha dün gibi aklımda, 17.06.2025 tarihinde yine onlara uğradım. "Hadi bakalım," dedim, "Sizi Fatma'ya götüreyim." Mustafa dayı, gözleri dolu dolu, "Ben arefe günü gittim, Cemile ablanı götür," dedi. Biz de gittik. Mezarda Fatma'ya dualarda bulunduk. Dua ederken Fatma'nın hayatı, film şeridi gibi gözümün önünden geçti: o güler yüzlü çocukluğu, yeni ailesine kavuşması, üniversite hayalleri ve ansızın gelen o karanlık son... Eve gelince Mustafa dayı, gözü yaşlı olarak, "Allah razı olsun, Fatma'ya gidip duada bulunduğumuz için," dedi. Hepimiz duygulanmıştık.
       Düşünüyorum da... Ülkeler akıllı füzeler yapıyor, gidip adamı evinin yatak odasında vuruyor. Uçaklar yapıyor, havada süzülüyor. Gemiler denizlerde seyahat ediyor. Ama ne kansere,  beyin tümörüne, Alzheimer ve şeker hastalığına çare bulamıyorlar mı? Silahlar kadar önem vermiyorlar mı insan hayatına? Bu sorular zihnimde yankılanırken, Fatma'nın gülümsediği anlar gözümün önüne geliyor ve sessizce iç çekiyorum. Hayat, kimi zaman akıl sır ermeyen bir trajedi sahnesi olabiliyor.

Bu yazı 230 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum