Bağ-ı Dehrin Hem Hazanın Hem Baharın

Yaşar ATLI

Aşağıda Sadrazam Çorlulu Ali Paşa ile Şair Nabi arasında vuku bulan bir olaydan ve bu olayla bağlantılı merhum Nabi'nin bir şiirinden bahsedeceğiz.
Bir rivayete göre Çorlulu Ali Paşa sadrazam olduğunda bir takım tasarruf tedbirleri almış. Bu meyanda Nâbi'nin Halep'te oturduğu malikânesine ve maaşına el konulması kararı alınmış. Bunun neticesinde de merhum Nâbi aşağıdaki gazeli yazmıştır.
Safayi tezkiresinde bu hadiseyle ilgili şu kayıt vardır. '( ... ) kendüye münasib malikâne ve maişet ile Devlet-i Aliyye'den ikram olunup nice zaman onunla taayyüş ü kanaat üzre iken bin yüz yigirmi tarihinde vezir-i azam bulunan Çorlılı Ali Paşa, malikânesin ref ve medar-ı maişetini kat' ile dilgir ü tekdir etmekle''
Bu hususta bir hayli şüphe izhar eden İskender Pala hocamız bu meselenin sadece Safayi'nin tezkiresinde geçtiğini, sonradan dallandırılıp ballandırıldığını yazmaktadır. İskender Hoca aynen şöyle söylüyor:
'Daha sonra Nâbi hakkında yapılan çalışmaların neredeyse tamamında tekrar edilen bu hadise kesin olarak ne vakit olmuştur, Nâbi malikâneyi boşaltmış mıdır, boşaltıldı ise Baltacı Mehmet Paşa hangi aşamada imdada yetişmiştir, eğer öyle ise şairin geri dönüşü ne kadar sürmüştür, hatta geri dönmüş müdür, Çorlulu Ali Paşa'nın böyle bir tasarrufuna sebep nedir, Safayi'nin ‘tekdir' ifadesine nazaran acaba bu uygulamaya Nâbi'nin bir kusur veya tezviri mi sebep olmuştur ve en önemlisi,  gerçekten böyle bir hadise vuku bulmuş mudur?'
İskender Hocanın burada serdettiği bil-umum şek ve şüpheyi zail eylemek edebiyat tarihçilerinin işi. Gerçek neyse araştırıp ortaya sererler elbet. Burada bizi ilgilendiren işin hikâyesidir. Zaten bir işin hikâyesi yoksa onun tadı tuzu da olmaz. Peki, hikâyenin sonunda ne olmuş. Nâbi'nin kehaneti gerçekleşmiş, Çorlulu idam edilmiş. Fakat ne gam baki ne dem baki. Bir yıl sonra 1712 yılında Nâbi rahmeti rahmana kavuşmuş. Ne bu hadise Çorlulu Ali Paşa'yı küçültür ne de bu şiir Nabi'yi. Tarafsız olmak için böyle dedim ama çıkarına dokunulduğu için feryat ettiyse Nâbi, bu şiir büyük bir şiir olmasına rağmen büyük şairi bir nebze küçültür. Belki de bundan dolayı İskender Pala bu olayın gerçekleşmediği yönünde tercihini beyan ediyor. Her şeye rağmen aşağıya derc ettiğimiz şiir aliyyu'l-a'la.
Bâğ-ı dehrin hem hazânın hem bahârın görmüşüz
Biz neşâtın da gâmın da rûzigârın görmüşüz.
 
Çok da mağrûr olma kim meyhâne-i ikbâlde
Biz hezârân mest-i mağrûrun humârın görmüşüz.
 
Top-ı âh-ı inkisâra pây-dâr olmaz yine
Kişver-i câhın nice sengîn hisârın görmüşüz.
 
Bir hurûşiyle eder bin hâne-i ikbâli pest
Ehl-i derdin seyl-i eşk-i inkisârın görmüşüz.
 
Bir hadeng-i cân-güdâz-ı âhdır sermâyesi
Biz bu meydânın nice çâbük-süvârın görmüşüz.
 
Bir gün eyler dest-beste pây-gâh-ı cây-gâh
Bî-aded mağrûrun sadr-ı i'tibârın görmüşüz.
 
Kâse-i deryûzeye tebdîl olur câm-ı murâd
Biz bu bezmin Nâbîyâ çok bâde-hârın görmüşüz.
 
Nabi mealen diyor ki:
Dünya bahçesinin baharını da güzünü de gördük. Biz mutlu günleri de gamlı günleri de yaşadık. (veya bir rüzgâr gibi gelip geçtiğine şahit olmuşuz).
Mevki sahibi olunca zafer sarhoşu oluverme; zira böylesine mest olup sabah olunca da baş ağrısı çeken binlercesini görmüşlüğümüz var.
Gönlü kırık olanın atıverdiği âh! topunun nice büyük sultanların muhkem kalelerini yıktığını biliriz.
Dert ehli olanların döktükleri gözyaşlarının seli önünde nice gösterişli kâşanelerin,  malikânelerin yerle bir olduğunu biliriz.
O garipler ki, bütün sermayeleri can yakıcı bir âh! silâhından ibarettir ama onu şöyle bir attıkları zaman nice hızlı süvarilerin vurulup yere serildiklerini gördük.
Sadarette itibar üzere oturan nicelerini gördük ki gün geldi de onlar el pençe vaziyette pabuçluğu mekân tuttular (yani hizmetçi oldular).
Ey Nabi! O elindeki –gururla kaldırıp kaldırıp– içtiğin kadeh var ya, gün gelir de dilenci çanağına döner,  benzerlerini biz çok gördük.