Ven Şekkal Kamer

Ahmet İNCE gordesgazetesi@gmail.com

Allah nebi ve resulleri vasıtasıyla, insanlığı doğru yola davet etti. Âdemden Muhammed Aleyhisselama kadar, çok sayıda nebi ve resul geldi. Onlarla birlikte kitaplar gönderdi. Kur’an onların hikâyesini tafsilatlı olarak anlatıyor.
            Buna rağmen kavimler, hep itirazda bulundu. İlahi mesajı inkâr yoluna gitti. Kimisi nebilerle alay etti, kimisi nebileri öldürdü. Allah’ın tebliğine inanma yolunda, kafa tutarcasına hep mucize talebinde bulundular. Mesela şu ayette oldu gibi:
            “Sizden önce bir topluluk böyle sorular sormuşlar sonra o yüzden kâfir olmuşlardır.” (Maide- 102)
            Ayette bahsedilen topluluk, Salih Aleyhisselamın Semud kavmidir. Ondan mucize talep etmişler, kendilerine verilen dişi deveyi kesmişler ve büyük bir azaba çarpılmışlardır. (Geniş bilgi için bkz, Şuara- 153/158)
            Havariler de Meryem oğlu İsa’ya: “Senin sahibinden bize gökten sofra indirmeye gücün yeter mi?” demiştir. Bu talep üzerine Allah şöyle seslenmiştir: “O sofrayı size indiriyorum. Bundan sonra sizden kim kâfirlik ederse ona bu âlemde kimseye yazmadığım bir ceza yazacağım. (Geniş bilgi için bkz, Maide–112/115)
            Mucize konusunda Kur’an’ın tavrı nettir. Mucize Allah’ın iznine tabiidir. Nebi ve resuller, ancak izin verilirse mucize gösterebilir. Şu ayet bu gerçeği gösteriyor: “Allah’ın izni olmadan hiçbir peygamber için mucize getirme imkânı yoktur.” (Maide–38)
            Mekkeli müşrikler de ısrarla, Muhammed Aleyhisselamdan mucize talebinde bulunmuşlardır. Kur’an müşriklerin meydan okuyan bu taleplerini, şöyle anlatmaktadır:
            “Ayetleri görmezlikte direnenler (kâfirler) derler ki : ‘Ona Rabbinden bir mucize/ayet indirilseydi ya’, Sen sadece uyarıcısın. Her toplulukta doğru yolu gösteren biri vardır.” (Ra’d–7)
            Mucize talebi konusunda, bir başka ayet şöyledir:
            “Dediler ki : ‘Bize bu topraktan akıp giden bir pınar fışkırtıncaya kadar sana inanacak değiliz. Hurma ve üzümü olan bir bahçeden de olabilir, ırmakları onların arasından akıtabilirsin. Ya da sandığın gibi gökyüzünü üstümüze parça parça düşürürsün. Allah’ı ve melekleri karşımıza getirsen de olur.’ ” (İsra- 90.91.92)
            Peki, Allah Muhammed Aleyhisselama mucize izni vermiş midir? Bu konuyu önemsiyorum.
            Bu sorunun cevabını nakil ve rivayetlerde değil, Kur’an’da aramak lazımdır. Zira uzun asırlar boyunca, Muhammed Aleyhisselama atfedilen bir takım mucizelerden bahsedilmiştir. Bunların gerçek olup olmadığını, bize anlatan yegâne kaynak Kur’an’dır.
            Önceki nebi ve resullere verilen mucizelere rağmen, kavimler inkâr yoluna gitmişlerdir. Gösterilen mucizelere sihir ya da büyü demişler, bazıları da ‘zaten hep böyleydi’ diyerek, yalanlama yolunu seçmişlerdir. Âdem’den Muhammed Aleyhisselama kadar, süreç böyle işlemiştir.
            Şüphesiz bu yüzden olmalı ki Allah, artık son nebi Muhammed Aleyhisselama mucize izni vermemiştir. Ve dolayısıyla Muhammed ümmeti mucizeden muaf tutulmuştur. Bu konudaki Kur’an bilgisi, açık ve nettir:
            “Seni ayetlerle/mucizelerle göndermemizi engelleyen tek şey, öncekilerin onlar karşısında yalana sarılmalarıdır. Semud’a gerçeği gösteren ayet/mucize olarak bir dişi deve vermiştik ama ona yanlış yapmışlardı. Biz ayetleri/mucizeleri sadece korkutmak için göndeririz.” (İsra–59)
            Müşriklerin inkârcılığı karşısında, Muhammed Aleyhisselamın sıkıntılı ve gergin günler geçirdiği bir gerçektir. Onların mucize talepleri karşısında bunalan Muhammed Aleyhisselama indirilen şu ayet, konuya ışık tutmaktadır:
            “İnanmayacaklar diye kendini tüketecek gibisin. GEREK GÖRSEYDİK gökten üzerlerine öyle bir ayet/mucize indirirdik ki karşısında başları öne eğilirdi.” (Şuara–3/4)
            Kur’an’ın mucize konusundaki açık hüküm ve bilgisine rağmen, Kamer suresinin ilk ayetinden, Muhammed Aleyhisselama atfen bir mucizeden bahsedilmektedir. Bu ayetin delalet ettiği olay yani mucize, Muhammed Aleyhisselam adına asırlarca anlatılmıştır. Ayette geçen “Ven Şekkal Kamer” ifadesi; ay bölündü ya da ay ikiye ayrıldı şeklinde anlamlandırılmıştır. Nüzul sebebi olarak, Mekke’de Muhammed Aleyhisselamın parmağıyla aya işaret ettiği ve sonrasında ayın ikiye bölündüğü ve böylece büyük bir mucize gösterdiği kayıt düşülmüştür.
            Bu çarpıklığı anlatmak istiyorum.
            Diyanetin Kur’an mealinde, ayete şu anlam verilmiş: “Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı.” Dip notta verilen bilgi, Muhammed Aleyhisselamın mucizesi olarak yorumlanmış.
            Elmalı tefsirinde, ayete verilen anlam şu şekildedir: “Kıyamet saati yaklaştı, ay yarıldı.” Tefsirde bu ayetle ilgili geniş yer ayrılmış. Muhammed Aleyhissamın bu mucizeyi nasıl gerçekleştirdiği, çeşitli rivayet ve nakillerle anlatılmış. (Hak Dini Kur’an Dili, Cilt:7, sf: 331–343)
            Hasan el Basri, bu ayetle ilgili olarak şöyle demiştir: “Bu yarılma kıyamet yaklaştığında vuku bulacaktır.” (Tefsirül Maverdi, Cilt:4, sf:135)
            İbn Kesir tefsirinde, ayetle ilgili bilgi şöyledir: “Ayın yarılmasının Hz. Peygamber zamanında vuku bulduğu konusu, âlimler arasında ittifak edilen bir konudur. Bu Hz. Peygamberin parlak mucizelerinden biriydi.” (Cilt:14, sf: 7581)
            Kur’an ayetleri arasında çelişki yoktur. Aksine ayetler birbirini tamamlamakta ve açıklamaktadır. Bu yüzden, Kur’an’a bütüncül açıdan bakmak ve anlamak gereklidir. Ne yazık ki Kamer suresinin ilk ayetinde bu yapılmamış, Kur’an bilgisinin aksi yönünde anlamlar çıkarılmıştır.
            Peki, Kamer suresinin ilk ayetinin anlattığı nedir.
            Rağıp el Isfahani Müfredat’ta “şek” maddesi üzerinde açıklama yapıyor ve şu anlamda kullanılabileceğini söylüyor: “ İş, mesele açıklığa kavuştu.”
            “Şek” sözcüğüne verilen bu anlam nereden geliyor. Müfredat’ta bu konuda kıymetli bir bilgi nakledilmiş: “Araplar açıklığa kavuşan işlerde KAMER sözcüğünü mesel olarak verirlerdi.”
            O zaman Kamer suresi ilk ayetine, nasıl anlam verilmeli?
            Mustafa Yıldırım, Cemal Sofuoğlu ve Abdülkadir Şener tarafından hazırlanan Kur’an mealinde, ayete şöyle anlam verilmiş: “ Vakit yaklaştı, her şey ayan beyan ortaya çıktı.”
            Süleymaniye Vakfı Kur’an mealinde, ayet üzerine geniş bilgi verilerek, şöyle anlatılmış: “Vakit yaklaştı, her şey ay gibi ortaya çıktı.”
            Ayetin dip notunda; İsra-59’a vurgu yapılarak, şöyle denmiş: “Bu sebeple ayete ‘ay yarıldı’ şeklinde anlam verip, bunu Muhammed Aleyhisselamın bir mucizesi saymak imkânsızdır.”
            Netice itibarıyla; Allah Muhammed Aleyhisselamı ve ümmetini mucizeden muaf tutmuştur. Kur’an bilgisi bunu, en ufak şüpheye düşmeyecek şekilde anlatmaktadır. Şayet bir mucizeden bahsedilecekse, o mucizenin adı Kur’an’dır. Muhammed Aleyhisselama bir mucize atfedilecekse, Kur’an’ı tebliğ etmesidir.
            Bizler bu konuda, çok şanslıyız. Allah’a inandık ve iman ettik. Muhammed Aleyhisselamın resullüğüne de iman ettik. Allah’tan mucize istemedik. Kur’an’dan daha büyük mucize olmaz dedik.
            Dolayısıyla önceki kavimlerin düştüğü uçurumlara, yuvarlanmaktan kurtulmuş olduk.