Giderek hızlanan bir çağda yaşıyoruz. Robotlar fabrikalarda üretim bandını dolduruyor, yapay zekâ günlük işlerimizi kolaylaştırıyor, teknoloji gündelik hayatımızı dönüştürüyor. Peki bu değişim, insan için bir tehdit mi, yoksa yeni bir fırsat mı?
Öncelikle iş gücü açısından bakarsak, robotlar rutin işleri insandan daha hızlı ve hatasız yapabiliyor. Bu durum bazı mesleklerin kaybolmasına yol açarken, yeni beceriler ve meslekler de doğuruyor. MIT Sloan’ın araştırmalarına göre, yapay zekâ özellikle yüksek vasıflı işçilerin performansını artırıyor; “içerideki sınır” (inside the frontier) görevlerde verimlilik artışı %40’a kadar çıkabiliyor. Yani iş kaybı kadar, işin yeniden şekillenmesi de gündemde.
Science dergisinde yayımlanan bir çalışmada, ChatGPT benzeri araçları kullanan çalışanların görev tamamlama süresi %40 kısalırken, çıktı kalitesi %18 arttı. Yani yapay zekâ, doğru kullanıldığında üretkenliği ciddi biçimde destekliyor. Penn Wharton Budget Model’in projeksiyonlarına göre de generatif yapay zekâ 2035’e kadar küresel ekonomik büyümeye %1,5; 2055’te ise %3’e varan katkı yapabilir.
Ancak madalyonun öteki yüzünde riskler de var. Yapay zekâya aşırı bağımlılık, düşünmeden hazır cevaplara razı olmak, eleştirel düşünmeyi köreltmek gibi tehlikelerden söz ediliyor. Ayrıca psikolojik etkiler de göz ardı edilemez: “teknostres”, tükenmişlik ve motivasyon kaybı giderek daha çok konuşuluyor.
İnsan sağlığı açısından en çok tartışılan konulardan biri ise radyasyon. Telefonlardan yayılan radyo frekansı radyasyonu (RFR), “iyonize olmayan” sınıfta yer alıyor. Yani DNA’yı doğrudan parçalayacak güce sahip değil; fakat uzun vadeli etkileri hâlâ araştırılıyor. IARC (Dünya Sağlık Örgütü’nün birimi) bu radyasyonu “2B grup: insanlar için muhtemel kanserojen” olarak sınıflandırıyor.
Karolinska Institutet, Imperial College London ve Utrecht Üniversitesi’nin yürüttüğü COSMOS çalışması 250.000’den fazla kullanıcıyı takip etti. 15 yılın üzerinde cep telefonu kullananlarla daha az kullananlar arasında beyin tümörü riski açısından anlamlı bir fark bulunmadı. Buna karşın, ABD Ulusal Toksikoloji Programı (NTP), 900 MHz radyasyona uzun süre maruz bırakılan erkek sıçanlarda kalp tümörlerinde artış gözlemledi. Yani insan çalışmalarında net bir kanıt yokken, hayvan deneyleri ihtiyatlı olunması gerektiğini hatırlatıyor.
Üstelik radyasyon tek sorun değil. Ekran ışığının uyku düzenini bozması, uzun süreli bilgisayar kullanımının kas-iskelet sistemi sorunlarını artırması da teknolojinin “görünmeyen faturaları” arasında.
Bunlara ek olarak, teknolojinin insan psikolojisi üzerindeki etkisi de giderek büyüyor. Sosyal medya kullanımının aşırı artışı, sürekli bildirimlerle tetiklenen dikkat dağınıklığı, “kaçırma korkusu” (FOMO) ve sanal dünyada onaylanma isteği bireyleri zihinsel olarak yıpratıyor. Harvard ve Stanford Üniversitesi’nin çalışmalarına göre, yoğun teknoloji kullanımı uyku bozuklukları, anksiyete ve depresyon belirtilerini artırabiliyor. Yapay zekâ destekli içeriklerle sürekli karşılaşmak ise bireyde “gerçeklik algısında bulanıklık” yaratabiliyor.
Bu süreçte dikkat çeken bir diğer gelişme ise yapay zekânın artık yalnızca araştırmalarda değil, eğitimde de bağımsız bir alan hâline gelmesi. Bugün hem Türkiye’de hem de dünyada birçok üniversite “Yapay Zekâ Mühendisliği” ya da “Yapay Zekâ ve Veri Bilimi” lisans bölümleri açmaya başladı. Bu adım, yapay zekânın gelecekte sadece teknoloji şirketlerinde değil, toplumun her alanında belirleyici bir rol oynayacağının göstergesi.
Tüm bu veriler bize şunu söylüyor: Ne robotlar başlı başına bir tehdit, ne de yapay zekâ mutlak bir kurtarıcı. Asıl mesele, teknolojiyi aklın yerine değil, aklın hizmetine koyabilmek. Faydalarını alırken, sağlığımızı ve düşünme gücümüzü kaybetmemek olacaktır.İşte insanlığın geleceğini belirleyecek asıl sınavın bu olacağını düşünüyorum.
YORUMLAR