Mert AKAR

Mert AKAR

akarmert2015@gmail.com

Sokak Hayvanları ve İnsanlık İmtihanımız

11 Ekim 2025 - 18:19 - Güncelleme: 11 Ekim 2025 - 18:19

Sokak köpekleri ve genel olarak sokak hayvanları meselesi, yalnızca hayvan haklarıyla sınırlı bir konu değil; aynı zamanda halk sağlığı, vicdan ve toplumsal sorumluluk meselesidir. Bugün şehirlerimizde binlerce sahipsiz hayvan yaşıyor. Onlar, bir yandan bize dostluk ve yaşam enerjisi katarken, öte yandan doğru yönetilmediğinde kuduz gibi hastalık risklerini de beraberinde getiriyor.
Oysa çözüm aslında bellidir: aşılama, kısırlaştırma ve bilinçli toplum. Kuduz hastalığının çaresiz olduğu düşünülür ama bu doğru değildir. Düzenli aşılama programlarıyla kuduz tamamen önlenebilir. Aynı şekilde sokak köpeklerinin popülasyonunu insani bir şekilde dengelemek de ancak kapsamlı kısırlaştırma projeleriyle mümkündür. Burada en büyük sorun, baytar hekimi açığı ve uygulamadaki yetersizliktir.
Köylerde ve kasabalarda çoğu evin önünde köpekler can dostu ve koruyucu, kediler ise evin savunucusu rolünü oynar. Nasıl ki bir köy evindeki tavuk haşereleri yiyerek doğanın dengesini korur; kedi de zararlı böcek ve fareleri uzak tutar, köpek ise hem evin hem de ailenin sadık bekçisidir. Bu hayvanlar yalnızca çevremizi değil, aslında hayat değerlerimizi de korur: sadakati, paylaşmayı, merhameti ve güveni.
Aynı şekilde şehirlerde de benzer bir denge vardır. Kediler apartmanların, sitelerin ve mahallelerin doğal sakinleridir; kemirgenleri kontrol eder, çöplerin çevresinde oluşabilecek zararlı canlıların çoğalmasını engeller. Köpekler ise birçok bölgede hem güvenliği sağlar hem de insanlara psikolojik bir huzur verir. Parklarda, kampüslerde, sitelerde gördüğümüz bu canlılar, şehir hayatının kalabalığı içinde bile doğayla bağımızı hatırlatır.
Evcil hayvanlarla kurulan bağ, karşılıklı sevgi, güven ve sessiz bir iletişim üzerine kuruludur. Bu bağ, yalnızca bir “sahip ve hayvan” ilişkisi değil, çoğu zaman aile bağı kadar güçlü bir duygusal ilişkiye dönüşür. Bu ilişki hem ruhsal hem de fiziksel olarak insana iyi gelir; stresi azaltır, sorumluluk duygusunu artırır, yaşam enerjisini tazeler. Hayvanların koşulsuz sevgisi, insanların duygusal dayanıklılığını güçlendirir, özellikle çocuklarda empati gelişimine katkı sağlar. Hayvan sahiplenmek, yalnızca bir canlıya yuva vermek değil; aynı zamanda evin atmosferini ve aile bireylerinin ruh halini de olumlu yönde değiştirir. Örneğin bir kuş, evin içine neşe, hareket ve huzurlu bir ritim katar; sabah öten bir kuş sesi, günün enerjisini değiştirir ve evdeki sessizliği canlılıkla doldurur.
Ancak sevgi kadar önemli olan bir başka şey de sistematik koruma ve toplumsal katılımdır. Bu noktada barınaklar büyük bir öneme sahiptir. Barınaklar, sahipsiz hayvanlara geçici koruma, bakım, tedavi ve aşılama imkânı sunar. Kısırlaştırma ve sahiplendirme süreçleriyle sokak hayvanı sayısının dengelenmesine katkı sağlar. Barınakların kolaylığı, hayvanların güvenli bir ortamda sağlık hizmeti alması ve toplumla bağ kurma şansı yakalamasıdır. Zorlukları ise çoğu barınağın kapasitesini aşması, personel ve kaynak yetersizliği gibi doğal sınırlıklardır. Bu nedenle, gönüllü desteği ve toplumsal farkındalık çok değerlidir. Her birey, barınaklara yardım ederek veya sahiplendirme süreçlerine katkıda bulunarak bu zincirin bir parçası olabilir.
Son dönemde özellikle medyada yer alan açlıktan zayıf düşen veya saldırganlaşan sokak hayvanları haberleri hepimizi derinden üzüyor. Bu haberler aslında yalnız hayvanların suçu değil, ilgisizlik ve sevgisizlikten doğan bir sonuçtur. Açlık, korku ve terk edilmişlik duygusu, hayvanları savunmaya ve agresif davranışlara itebilir. Bunu önlemenin yolu, toplu cezalandırma değil; düzenli besleme noktaları oluşturmak, mama ve su istasyonlarını yaygınlaştırmak ve halkı bilinçlendirmektir. Ayrıca çocuklara küçük yaşta hayvan sevgisi aşılanmalı; onlara, korkmak yerine anlamayı öğretmeliyiz.
Çünkü unutmayalım, aç kalan bir hayvan, aslında ilgisizlikle cezalandırılmış bir candır. Bir kap su, bir avuç mama; bir çocuğun, bir yaşlının ya da bir hayvanın hayatına dokunabilir.
Kuduz hastalığı açısından halk sağlığını korumak ve çocuklarımızı,bebeklerimizi güvence altına almak için dikkat edilmesi gerekenler nettir:

  • Sokak hayvanları ve evcil hayvanlarla temasta hijyen kurallarına uyulmalı, ısırık veya tırmalama durumunda vakit kaybetmeden sağlık kuruluşuna gidilmelidir.
  • Riskli gruplar ve sokak hayvanlarıyla sık temas eden kişiler profilaktik kuduz aşısı olmalıdır.
  • Hayvanlar düzenli olarak aşılanmalı ve kısırlaştırılmalıdır.
Çocuklara hayvanlarla güvenli iletişim öğretilmeli, onları sevmeleri teşvik edilmeli; Maddiyat meselesiyle eve alamıyorsak bile onlara sevgi göstermek için yiyecek veya su bırakmak gibi basit adımlar atabiliriz.
Sokak hayvanlarının aynı zamanda ekosistemdeki rolleri de unutulmamalıdır: kediler fare ve böcekleri kontrol ederek ev ve çevre sağlığını destekler, köpekler ise güvenlik ve evin bekçiliğini üstlenir. Küçük ama etkili adımlar, örneğin kapımıza bir tas su ve bir kap yemek bırakmak, bu dengeyi destekler. Onlar yemese bile kuşlar, karıncalar ve diğer küçük canlılar bu hareketten faydalanır.
Sonuç olarak, sokak hayvanlarına sahip çıkmak, onları korumak ve evde hayvan besleyerek çocuklara sevgiyi göstermek, toplumsal değerlerimize ve vicdanımıza sahip çıkmaktır. Merhamet, sadakat, paylaşma ve sorumluluk gibi değerler, en zayıf canlıya gösterdiğimiz sevgiyle ölçülür. Bir toplumun insanlığı, sokaktaki ve evimizdeki canlara gösterdiği şefkatle şekilleneceğini unutmamamız gerekmektedir.

Bu yazı 177 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum