Mert AKAR

Mert AKAR

akarmert2015@gmail.com

Bilim Kurgu mu Gerçek mi?

04 Ekim 2025 - 17:45 - Güncelleme: 04 Ekim 2025 - 17:45

Paleofaunanın Diriltme Çabaları  
Bir zamanlar Mauritius Adası’nda yaşayan dodo kuşu, insan eliyle yok oluşun en trajik sembollerinden biri oldu. Yırtıcılardan habersiz, sakar ve ürkek olmayan bu kuş, Hollandalı denizciler ve beraberinde gelen hayvanların baskısıyla yalnızca 70 yıl içinde tarihe karıştı. 1600’lerin başında kayda geçen dodo, 1681’de tamamen yok oldu. Bugün ise bilim, dodo kuşunu ve onunla birlikte bazı diğer türleri geri getirmek için milyarlarca dolarlık projeler yürütüyor.
ABD merkezli Colossal Biosciences şirketi, dodo’yu yeniden hayata döndürmek amacıyla 120 milyon dolar yatırım aldı; şirketin toplam değeri 10 milyar dolar seviyesine ulaştı. Yatırımcıları arasında Tom Brady, Paris Hilton, Tiger Woods gibi ünlü isimler bulunuyor. Bu projelere kültürel destek verenler arasında ise özellikle dikkat çeken bir isim var: Yüzüklerin Efendisi ve King Kong filmlerinin yönetmeni Peter Jackson. Sinema dünyasındaki bu dev isim, projeye maddi ve manevi sponsor olarak katkı sunuyor. Çalışmalar, dodo’nun en yakın yaşayan akrabası Nicobar güvercini üzerinde CRISPR-Cas9 teknolojisiyle yürütülüyor. Şirketin hedefi, 2030 yılına kadar ilk dodo prototipini üretmek.
Bu girişimler yalnızca dodo ile sınırlı değil. Buzul çağının devleri mamutlar da projelerin merkezinde. 4.000 yıl önce Sibirya’da son bireyleri yaşayan mamutlar, Asya fili üzerinde yapılan genetik düzenlemelerle yeniden canlandırılmaya çalışılıyor. Amaç, 10–20 yıl içinde mamut benzeri canlıları tundralara geri kazandırmak. Bunun ekolojik gerekçesi, mamutların otlakları yenileyerek karbon salımını azaltması ve iklim değişikliğini yavaşlatabilmesi.
Benzer şekilde, nesli tükenmiş “dire wolf” (korkunç kurt) üzerinde genetik araştırmalar yapılıyor. Yeni Zelanda’da ise dev Moa kuşu için çalışmalar sürüyor. Bu araştırmalara Harvard Üniversitesi, Georgetown Üniversitesi, Canterbury Üniversitesi gibi kurumlar katılıyor.
İşin ilginç tarafı, bu tür girişimler yalnızca kuşlar ya da memelilerle sınırlı değil. Balık türlerinde de benzer nesil yolculukları yaşanıyor. Örneğin Avustralya’da 1929’dan beri görülmeyen Olive perchlet adlı tatlı su balığı, 2025’te 200 bireylik bir sürüyle yeniden doğaya salındı. Yunanistan’da Alosa vistonica isimli ringa balığı türü 2024’te resmen nesli tükenmiş ilan edildi. Meksika’da yürütülen Fish Ark programı ise Zoogoneticus tequila ve Skiffia francesae gibi kaybolmuş tatlı su balıklarını yeniden habitatlarına kazandırmayı amaçlıyor. ABD’deki San Marcos Gambusia ve Amistad Gambusia ise insan faaliyetleri nedeniyle tamamen kayboldu.
Projelerin bütçeleri de dikkat çekici. Colossal Biosciences bugüne kadar 225 milyon dolar yatırım aldı. Danimarka’da Danish Houting balığını yeniden kazandırmak için yürütülen proje, 2005–2013 arasında 13 milyon Euro harcadı. Yani nesli kaybolmuş canlıları geri getirmek, yalnızca bilimsel değil, aynı zamanda ekonomik ve politik boyutları olan dev bir mesele.
Bilim dünyası bu çabalara farklı bakıyor. Cornell Üniversitesi’nden Leonardo Campagna, çalışmaların ilerleme kaydettiğini ama ortaya çıkacak türlerin “gerçekten aynı tür” olup olmayacağının belirsiz olduğunu söylüyor. Oxford Üniversitesi’nden Rich Grenyer ise milyarlarca doların kaybolmuş türlere değil, halen yok olma tehdidi altındaki mevcut türlere harcanması gerektiğini savunuyor.
Sonuçta, bilim insanları umutlu, yatırımcılar heyecanlı, eleştirmenler temkinli. Dodo, mamut, moa kuşu ve tatlı su balıkları bize doğayla kurduğumuz kırılgan ilişkiyi hatırlatıyor. Belki bir gün Mauritius sahillerinde yeniden dodo kuşları dolaşacak, belki de Sibirya tundralarında mamutlar otlayacak, belki de kaybolmuş bir balık türü göllerde yeniden yüzüyor olacak. Ama asıl soru değişmiyor: Geçmişi geri getirmek mümkün olsa bile, bugün elimizdekileri koruyabilecek miyiz?

Bu yazı 270 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 1 Yorum
  • Hatice Baran
    1 hafta önce
    Sonuç yok etmek değil yaşatmak olursa elimizdeki değerler korunmuş olur.